SOYKIRIM TÂCİRLERİ VE GERÇEKLER

(Türk Aleyhtarı ve Tarafsız Yabancı Belgelerle Diaspora Yalanlarının İçyüzü

İyi bir kitap okuyucusu’ olan Şükrü Server Aya, kitap yazmayı hiç düşünmediğini, yaşadığı 2 hâdise sebebiyle tam adı; ‘SOYKIRIM TÂCİRLERİ VE GERÇEKLER / Türk Aleyhtarı ve Tarafsız Belgelerle Diaspora Yalanlarının İçyüzü’ isimli kitabı yazmaya karar veriyor.

Birinci hâdise:

Uzun yıllar abone olduğum National Geographic dergisi, Mart 2004 sayısının Türkçe baskısında çiçek ve böceklerle doldurduğu sekiz sayfayı, bütün diğer yabancı lisan baskılarda, Ermenistan hakkında yazılan güzel bir tanıtım makalesine ayırmıştı. Fotoğraflar ve anlatılanları ilgiyle okurken, birden karşınıza Ağrı Dağı çıkıyor. Buranın Ermenistan toprağı olduğunu, Türklerin milyon üzerinde Ermeni'yi soykırımla yok ettiğini öğreniyor ve Türkiye hakkında ağır hakaretlerle karşılaşıyorsunuz! Derginin yardımcı editörü, çok eskiden beri orada çalışan önemli bir Ermeniydi. Washington büyük elçimiz, (Faruk Loğoğlu) dergiye itiraz etti, olayı öğrenen ve İngilizce bilen bazılarımız buradan e-posta yolladı! İstanbul'daki Türkçe yayın bürosuna mesajlar yollayarak ‘Bu ne saygısızlıktır, Türkçe dergi başka, diğer lisanlardaki dergiler başka yazıyor’ diye şikâyette bulundu fakat sağır kulaklara gitti. Basınımızın ünlü gazeteleri ve her şeyi bilen duyan muhabirleri her nedense bu olayı ve elçimizin protestosunu duymadı, yazmadı. Derginin Türkçe baskısına ilân veren büyük kurumlar da hiçbir şey olmamış gibi üç maymun tavrını yeğledi ve Türkiye'ye yapılan bu büyük hakaret, milletimizden saklandı. Bu olanlar, vatandaş olarak uykularımı kaçırdı! Bazı ünlü gazetelere para ödeyerek ‘Vatandaşı Tepki Vermeye Çağrı’ ilanı vermek istedim! Özgürlükçü geçinen basınımız (VATAN hariç) ilanımı kabul etmeyi sakıncalı buldu.’

İkinci hâdise:

Eski okulum Robert Kolej, (yeni adı ile Boğaziçi Üniversitesi) bizleri ‘babalar olarak’ sayarken, Mezunlar Dergisi’nde Üniversite'nin akademik kadroları, TC devletini yazılar ile tenkit ve tezyifte sakınca görmedi! Meşhur bir konferanslarına, bir sınıf arkadaşımla ‘dinleyici olarak katılma isteğim’ dahi ret edildi!’

Şükrü Server Aya, kendisini çok etkileyen bu hâdiseleri, Anavatan Partisi döneminde önce Sağlık, sonra da Turizm Bakanı olarak görev yapan Bülent Akarcalı’ya anlatır. Akarcalı, ‘bilgilerini bir kitaba dökmesini’ teklif eder. ‘Şükrü bey, sizin kimseye karşı bir ödeviniz veya mecburiyetiniz yok, tarafsızsınız ve bu sebeple bildiklerinizi yazmalı, paylaşmalı ve arkanızda bırakmalısınız.’ sözleriyle de ısrar eder.

16,5 X 23,5 santim ölçülerinde, 496 sayfalık kitap bu ısrar üzerine yazılır.

30 + numaralandırılmamış 5 bölümden oluşan kitap; ‘Ermeniler, Kafkas halklarının sâdece birisi olmakla berâber, toprak sâhipliği iddiaları, diğer milletlere hayat yeri bırakmayacak kadar sınırsızdır. Sâhiplik iddiaları, Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’na oturması efsânesine kadar gerilere gider.’ Cümlesiyle başlıyor. Engin bir tevazuu ile ilim adamı olmadığını belirten Sayın Aya; ‘Bütün din kitapları ancak son buzul çağından sonrasını hikâye eder. Şu halde, insanoğlunun bu tarihten önce de var olduğu iddia etmesinin hiçbir ciddî dayanağı yoktur’ diyerek ilmî bir gerçeği kesin ve inandırıcı bir dille ortaya koyuyor. Ermenilerin kendilerine ‘Haik’ dediklerini, ‘Ermenistan’ adının bir milleti değil, bir bölgeyi ifâde ettiğini, kendileri ile bölge adı arasında bir bağlantının söz konusu olamayacağını belirtiyor. Yazar, ilim adamı mantığı ile ortaya koyduğu gerçeklerle, küçücük bir hamlede Ermeni iddialarının posasını çıkarıveriyor.

Kitapta; çok inandırıcı bir mantık ve dille anlatılan, az bilinen ilgi çekici gerçekler birbiri peşisıra yer alıyor:

İlk Amerikalı misyoner 1819'da İzmir'e geldi. Büyük ümitlerle gelen misyonerler, devlet başının aynı zamanda Halife olduğu bir ülkede, İslâm'dan başka dine geçmenin büyük suç olduğunu öğrenince, çalışmalarını Ortodoks Rum ve Gregoryen Hıristiyanlara yönlendirdiler. Osmanlı Devleti’nde Fransız Katolik, Rum ve Rus Ortodoks kilise ve manastırları vardı. Protestanlar, dinin en etkin şekilde sağlık (hizmet ve kalpleri kazanma) ve eğitim (akıl ve beyinleri bilgilendirme veya yıkama yoluyla olacağını gördüler ve diğer dinlerin önem vermedikleri bu iki öğeye yöneldiler. Ermenilerde milliyetçi duyguları geliştirmek için çalıştılar ve başarılı oldular. Öyle ki Ruslar, 1903 yılında başlattıkları çok ağır baskılar rağmen Ermenileri inançlarından koparamadı.’

Bir başka sayfada, Türkleri ‘ırkçı’ olmakla suçlayan, Ermeni ırkını yok etmek için soykırım yapmakla suçlayanlara en muhteşem cevabı ihtiva eden mektup yer alıyor. 1459-1469 yılları arasında Baş Haham olan İzak Sarfati’nin, Almanya’dan kaçıp Osmanlı topraklarına sığınan Musevilere yazdığı ve ‘Edirne Mektubu’ olarak bilinen satırlarla Musevilere sesleniyor:

'Sizlere uygulanan ve ölümden beter zulmü, Almanların baskıcı kanunlarını ve her gün yapılan vaftiz ve sürgün eziyetlerinizi duydum. Kardeşler, öğretmenler, arkadaşlar ve tanıdıklar... Ben İzak Sarfati, sizlere ilân ediyorum: Türkiye öyle bir ülkedir ki, burada hiçbir şey aksamaz ve sizler dilerseniz, bütün iyilikler sizin olacaktır! Burada her kişi, kendi incir ağacı veya asması altında huzur içinde yaşayabilir. Burada, en değerli kıyafetlerinizi giyip gezebilirsiniz.’

Kitabın; bir dönemde ‘Sâdık Millet’ olarak anılan Ermenilerin, Rusların kışkırtması, İngiliz ve Fransızların destek vermesi ile nasıl ‘hain millet’ konumuna düşürüldükleri, Van ve diğer vilayetlerde canavarca cinâyetlerle Türkleri katlettikleri, geçici iskân ve tehcir mecburiyetinin kaçınılmaz hâle gelişi, göç sırasında öldüğü iddia edilen Ermenilerin sayısı ile ilgili çelişkiler, tarihi saptırmak için yapılmış sahtekârlıklar her sayfada olduğu gibi hiçbir şüpheye yer bırakmayacak gerçeklerle anlatılıyor.

Tam anlamıyla şuurlu bir vatansever olan Şükrü Server Aya’nın dünya kamuoyuna ve Türkiye’deki ‘Ermenisever’lere hitâben kaleme aldığı ‘Manifesto’dan birkaç cümle…

Bir asra yakın zamandır, küresel hukuk sistemi, Ermeni konusunda doğrunun bulunması ve adaletin gerçekleşmesi konularında, ısrarla mefluç tutumunu devam ettirmektedir. Osmanlı Devleti zamanında, en ufak bir olayda Altı Batı ülkesi, hemen Osmanlının üzerine baskısını kurar, bir taraftan Osmanlı'nın eli kolu bağlanırken, ülkeye karşı yapılan suikast ve terör suçluları affettirilir, caniler kahraman gibi dış ülkelere tantanayla giderlerdi.

Katiller, elan Ermeni toplumları ve devleti nezdinde büyük itibar görmektedirler. Şimdiye kadar, hatalı olan ve Müslümanlara karşı işlediği suçlardan dolayı, Ermeniler tarafından yakalanmış veya cezalandırılmış, numune için bile olsa, bir tek Ermeni olmamıştır. Türk toplumunun bir tek Ermeni'nin, Hırant Dink'in öldürülmesine, yüz binlerin yürüyüşleri ve ‘biz de Ermeni'yiz’ posterleriyle sokaklarda bağırarak tepki göstermesine rağmen, elan bütün Hıristiyan âleminde ‘Türkler zaten hep katil olmuşlardır’ önyargısı devam etmektedir. TC devleti, dış ülkelerde kırktan fazla terör şehidi vermiş, fakat ne ölenleri anarak dünya kamuoyunun dikkatini çekmiş, ne de öldürenler için o ülkedeki hukuk ve tazminat imkânlarını zorlamış veya bu cinayetleri, mağduriyetimizi göstermek için kullanmıştır. Çok tuhaf ve anlaşılması zor bir suskunluk ve ‘aman kimseyle sürtüşmeyelim’ politikasıyla, tepki vermekten, karşı atakta bulunmaktan özenle kaçınılmış ve bu hoşgörü ananemizin, takdir edileceği ve hasımlarımızın kendiliğinden yola geleceği düşüncesi ve mukabele ihmalinden, kendini ala koyamamıştır!

Bir taraftan ‘herkes fikrini söylemekte serbesttir’ diyerek, gerçeklere tamammen aykırı, kendi millet ve varlığını utandırıcı ve dayanaklardan yoksun fakat dış mihrakların duymak istedikleri cümleler, bazı muhiplere yazdırılır ve söyletilirken (ve bunlara çeşitli yollardan mükâfat verilirken), Doğu Perinçek, Norman Stone ve Yusuf Halacoğlu gibi ilim ve tarih bilim adamları, olduğu ve yapıldığı hukuken hiçbir mahkemece saptanmamış ‘soykırım tezahüratlarına’ ‘bunlar yalandır, delilleri yoktur, buyurun biz size delilleri gösterelim’ dedikleri ve soykırım dedikodularına ‘emperyalist yalanı’ benzetmesi yaptıkları için, (Bernard Lewis gibi en ünlü tarihçi bile Fransa'da mahkeme edilerek cezalandırılmıştı) suçlanmışlardır! Doğu Perinçek'in İsviçre mahkemesine sunduğu belgelere bakılmaksızın, düşüncesini söylemesi, mahkemeye saygısızlık olarak algılanmış ve cezaya mahkûm olmuştur! Adalette bu denli iki yüzlülük, insana ‘pes’ dedirtmektedir! Osmanlı Jön Türk Hükümeti, tehcir sırasında kusurları görülen 1673 kişiyi harp divanlarında yargılamış, bunların 67’si idam hükmü giymiş, suçlu bulunmayan 400 kadar kişi dışındakiler, çeşitlii hapis ve sürgün cezalarına çarptırılmıştır.’

DERİN YAYINLARI

Molla Fenari Sokağı Nu: 28/A Der Han. Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 01 65 Belgegeçer: 0.212-511 47 76

e-posta: [email protected] www.deryayinevi.com.tr

ŞÜKRÜ SERVER AYA:

1930 doğumlu olan yazar, dokuz yaşından beri İstanbul'da yaşamaktadır. Genç yaşlarda babasını kaybetmiştir. Robert Kolej mezunudur. Okul hayatının son iki yılını, aynı anda iki ayrı işi ve bir okulu idare ederek yürüttü ve 1953'te kendi firmasını kurarak, atölye tezgâhları ve motor bakım ekipmanları ithalatı ve ticareti ile iştigal etmiştir.

2000 yılından beri yalnız yaşayan yazarın, Amerika'da yerleşik bir oğlu, gelini ve iki yetişkin torunu vardır. Tarihe meraklı olan ve bazı yazarlarla bilim adamlarının, kendi bilgi sığlıkları ile okuyucuları aptal yerine koymalarına kızan yazar, İngilizce ana kitap ve bu sayfada tanıtımı yapılan kitabı ile aksini iddia edeceklerin, geçerli belge ile ispat etmelerini beklemektedir.

KUŞBAKIŞI:

1915 OSMANLI ERMENİLERİNE NE OLDU?

Guenter Lewy, Osmanlı Ermenileri ile ilgili olarak bugüne kadar yazılmamış tarzda çok farklı bir eser hazırlamış. Öncelikle 1915 ve öncesinde yaşananları kronolojik olarak ele alan yazar iki tarafı da tarafsız bir hakem gibi eleştirmekte, tarafların ileri sürdükleri kaynakları bir dedektif titizliğiyle incelemekte ve bunu yaparken her iki tarafın da duygularına saygıyla yaklaşmaktadır.

Lewy; Almanya, ABD ve İngiltere gibi devletlerine resmî arşivlerinde ve çeşitli yayınlar üzerinde yaptığı kapsamlı araştırmalardan elde ettiği bulguları bir araya getirerek 1915-16 yıllarına yeni bir açıdan bakıyor. Kitapta soykırım iddialarına temel oluşturan belgeleri masaya yatıran Lewy, yaşananların önceden planlandığı iddialarını çürütürken, ölümlerin, dönemin şartları ve savaş ortamının yokluğu içerisinde gerçekleştiğini delilleriyle ortaya koyuyor.

Ermeni meselesiyle ilgili olarak akıllara takılan birçok sorunun cevabının bulunabileceği eser, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde neler yaşandığını merak edenlerin karşısına çok yönlü bir araştırma ile çıkıyor.

Alman asıllı profesörün yazdığı 13,5 X 21 santim ölçülerinde 464 sayfalık kitap, 2014 yılında yayınlandı.

TİMAŞ YAYINLARI: Alayköşkü Caddesi Nu: 11 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-511 24 24 Belgegeçer: 0.212-512 40 00 e-posta: [email protected] / www.timas.com.tr



ORTAK ACI, 1914 - TÜRKLER VE ERMENİLER:

Taha Akyol, CNNTürk ve Kanal D’de dört bölüm halinde yayınlanan çalışmasını kitap hâline getirmiş. Belgesel niteliğindeki, 14 X 23 santim ölçülerinde, 256 sayfalık kitabın ilk baskısı 2009, 4. baskısı 2014 yılında yayınlandı.

Eserde 1915 yılında yaşanan olayları bir bütün olarak inceleniyor, tarihi olguları anlamaya çalışanlara rehberlik ediliyor. Türklerin ve Ermenilerin yaşadıkları sıkıntılar, belgelerle, uç görüşlere itibar etmeden ortaya konuyor. Eserde; karmaşık tarihî gerçeğin çözümünü ve dostluğu arayan bir yaklaşımın hâkim.

Olayları anlatanlar meseleye Türkiye’den bakıyorlar.. Ermenilerin Türklere uyguladığı mezâlimi ve katliamı, dış güçlerin tahrik ve desteğini; abartmadan, hislerine mağlup olmadan objektif bir şekilde, sâkin ve barışçı bir üslupla anlatıyorlar.

DOĞAN KİTAP:

19 Mayıs Caddesi, Golden Plaza Nu:1 Kat:10 Şişli 34360 İstanbul. Telefon: 0.212-373 77 00 Belgegeçer: 0.212-246 66 66 www.dogankitap.com.tr e-posta: [email protected]


TÜRKİYE’NİN ERMENİ MESELESİ

Mutasavvıf - yazar Merhume Sâmiha Ayverdi eserinde; ‘Yüzyıllardır Türkiye Ermenileri, Garblı devletler ve bilhassa İngiltere, Rusya ve nihâyet Amerika tarafından, kendi siyâsî çıkarları adına tahrik edilirken, istiklâl fikrini kuvvetlendirmek yolunda, Türklerle Ermeniler arasındaki etnik ve dînî farklar bir yem olarak kullanılmıştır. Memleket nüfûsu içinde ancak bir avuç yeri olan Ermeni cemâatinin kulağına, dış çevrelerce bir istiklâl vaadi fısıldanarak, aslında ise kendi siyâsî gâye ve menfâatlerinin tahakkuku yolunda bu zavallı insanlar, bir değersiz malzeme olarak kullanılmış olduklarının ne yazık ki hâlâ farkında değillerdir.’ Diyor.

Ayverdi’nin kitabı, Ermeniler üzerinde derinlemesine araştırmalar yapıp kitap hâlinde yayınlayan İsmet Binark tarafından gözden geçirilerek ilaveli olarak yeni baskısına hazırlanan bu eser, Ermeni Meselesini dünden bugüne uzanan boyutu ile incelemekte, asılsız Ermeni iddialarını tarih önünde çürütmekte ve kimin mazlum kimin suçlu olduğunu belgelerle dünyaya göstermektedir.

16,5 X 21,5 santim ölçülerinde 320 sayfalık kitabın 6. baskısı 2014 yılının Ocak ayında yayınlandı.

KUBBEALTI NEŞRİYAT:

Peykhâne Sokağı Nu: 3 Çemberlitaş, İstanbul. Telefon: 0.212-516 23 56 Belgegeçer: 0.212-638 02 73 e-posta: [email protected] // www.kubbealti.org.tr

KISA KISA…

1-VAN VE ÇEVRESİNDE ERMENİ İSYANLARI: Ergünöz Akçora / Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı

2-İKİ KOMİTE İKİ KITAL: Ahmet Refik / Kebikeç Yayınları

3-ERMENİ SORUNUNDA STRATEJİ VE SİYASET: Doğu Perinçek / Aras Yayıncılık

4-TÜRK DEVLETİ HİZMETİNDE ERMENİLER: (Râhip) Gamidas Çarkçıyan / Kesit Yayınları

5-ERMENİ P0RTRELERİ Millet-i Sâdıka’dan Hayk’ın Çocuklarına 2: Hüdâvendigâr Onur / Bilgeoğuz Yayınları

KİTAP ÜZERİNE ÖZLÜ SÖZLER:

Okumayan, bilgi sâhibi olmayan insanın kafası şeytanın bürosudur.