YÜZ YÜZE KONUŞMALAR – YAŞAYAN EDEBİYAT

08 Haziran 2016 târihinde kurulan Telif Hakları Derneği, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın maddî desteğiyle ‘Türkiye’de ilk’ olarak adlandırılabilecek muhteşem bir projeyi gerçekleştirdi. 

Öğretim üyesi, edip, şâir, muharrir ve müellif 50 kişi; bâzıları ismen, bâzıları da eserleriyle veya dergi ve gazetelerdeki yazılarıyla bilinen, bir kısmı da yazı ve sanat hayatına yeni girmiş, henüz ismini geniş kütlelere duyuramamış roman, deneme ve hikâye yazarı, şâir, münekkit, edip gibi edebî sanatlarla alâkalı öğretim üyesi, gazeteci 50 kişi ile gerçekleştirdiği röportajların yer aldığı 2 ciltlik kitap, 25 Temmuz 2018 târihinde görkemli bir mekânda, başarılı bir organizasyonda dâvetlilere sunuldu. 

23,8 X 32,5 santim ölçülerinde mat kuşe kâğıda renkli fotoğraflarla zenginleştirilmiş kitap 336 + 318 = 654 sayfadır. Röportaj yapanlar arasında; Öğretim Üyesi ve Görevlisi Âlim Kahraman, İlâhiyatçı şâir ve münekkit Osman Özbahçe, Öğretim Üyesi şâir ve araştımacı yazar Mehmet Narlı, Prof. Dr. Şaban Sağlık, Öğretim Üyesi araştırmacı yazar Alpay Doğanyıldız, Doç. Dr. hikâye ve deneme yazarı Mustafa Kurt, Öğretim Üyesi Beyhan Kanter gibi isimler var. Ekseriyetinin ortak yanı, yayınlanmış eser sâhibi olmaları… 

Kendileriyle röportaj yapılan 50 kişinin arasında; ‘Düşünce özgür olmalı, tartışılabilmelidir. Sanatın, edebiyatın gelişmesi buna bağlıdır.’ Diyen hikâye ve roman yazarı Adnan Özyalçıner; ‘Yüreğimizin yarısı Mekke’dir, geri kalanı da Medinedir. Üstünde bir tül gibi Kudüs vardır.’ Diyen şâir ve deneme yazarı, edip Nuri Pakdil; okuyan hemen herkesin tanıdığı Doğan Hızlan; yazı dünyamızın muhafazakâr isimlerinden Râsim Özdenören; Entelektüel yazar şâir Ataol Behramoğlu; ‘Bizde edebiyat ortamında hakkı yenmiş veya pek fazla hak etmediği halde ödüllendirilmiş yazarlar da var. Yeterince değerlendirilmemiş, göz ardı edilmiş yazarlar da…’ Diyen hikâye, roman deneme ve senaryo yazarı Sevinç Çokum; hikâye, roman ve deneme yazarı İnci Aral; araştırmacı yazar ve edebiyatçı Selim İleri; ‘Modernizmden hep kaçtım. Hâlâ barışmış değiliz’ diyen ilâhiyatçı, hikâye, roman deneme ve inceleme araştırma yazarı ve dergi nâşiri Ali Haydar Haksal; ‘İlmî nitelikteki kaynak eserler kesinlikle sâdeleştirilemez, mutlaka eserlerin asılları kullanılmalıdır’ diyen edebiyat profesörü, müellif Abdullah Uçman; Oğuz Demiralp; şiir, deneme roman yazarı ve münekkit Enis Batur; roman, hikâye biyografi ve deneme yazarı Buket Uzumer; edebiyat münekkii Semih Gümüş; Yıldız Ramazanoğlu; ‘Müslümanlık, muhafazakârlığa değil, sanata yakındır’ diyen hikâye, roman ve araştırma yazarı Cihan Aktaş; ‘Sabır, tarım toplumunda idrak edilen bir meziyettir. Çünkü çiftçi beklemek mecburiyetindedir’ diyen hikâye, roman ve deneme yazarı Fatma Barbarosoğlu; ‘Sanatta eser, kuraldan önce gelir…’ diyen hikâye, roman, deneme ve araştırma yazarı Sâdık Yalsızuçanlar; ‘Yazar, kalabalıkların ortasındayken bile, ihramdaki bir hacıya benzer. Edebiyat itikâfa giriş gibidir. Tenhalık ister’ diyen hikâye ve roman yazarı Sibel Eraslan gibi isimler bulunmaktadır. 

Kitapta yer alacak sanatkârlar ve röportajcıların seçimi yapılırken hiçbir ayırım yayılmamış. Muhafazakârından enteline, batı hayranından yerli tutkununa, şöhretinin doruğuna yerleşmiş olandan, geleceğin parlak edebiyatçı adaylarına… her görüşten her kesimden kalem erbabı var. 

Mutlaka birileri; ‘Filanca neden yok?’ diye soracaktır. Cevap: ‘Yüzyüze Konuşmalar’ın ikinci, üçüncü çalışmaları çıkacak. Bekleyiniz!’ olabilir. ‘Feşmekânca kişi, hangi özelliği ile bu çalışmaya dâhil edildi?’ diyenler; ‘Eseri yayınlandı… Yetmez mi?’ sorusuyla ikna edilebilir.

Muhataplarının ve ilgilenenlerin çok olduğu böyle bir çalışmayı yapanlar, ancak tebrik edilebilirler. İş yapma cesâretini gösterenlerden çok tenkit virtüözleri olan bir toplumda, böylesine geniş kapsamlı bir işe teşebbüs etmek bile yeterli ölçüde başarı olarak kabul edilmelidir.  Akl-ı selim sâhipleri tarafından devamı beklenir. 

Hazırlanan iki ciltlik katalogun, mahdut sayıda kişiye verilebilmesinin kısırlığı, ümit edilir ki, özel ve resmî bütün kütüphânelere, kütüphânesi bulunan liselere ve üniversitelere hatta cezâ evlerine gönderilmesi ile telâfi edilir. Beğenenlerin de beğenmeyenlerin de, meydana getirilen albümün, yıllar geçtikçe değer kazanacak bir kaynak eser olduğundan yana şüphesi olmamalı. 

Başarılı çalışmaları dolayısıyla Telif Hakları Derneği (aynı zamanda İLESAM-Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği İstanbul Şubesi) Başkanı Sosyolog Cafer Vayni, Yönetim Kurulu üyeleri; Prof. Dr. Durali Yılmaz, Prof. Dr. Cemal Zehir, Prof. Dr. Abdulkadir Emeksiz, Prof. Dr. Kadir Canatan, Prof. Dr. Mustafa Tekin, Doç. Dr. Nermin Özcan Özer, Doç. Dr. Süleyman Doğan, Selim Çoraklı, Serdar Demirci, Fâtih Sadırlı, Recep İncecik, Hasan Baştürk, Zeki Sagatcı, Av. Cihan Tufan ve Recep Arslan ile Yayın Kurulu Başkanı İbrâhim Çelik ve Yayın Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Şaban Sağlık, Prof. Dr. Alâattin Karaca, Dinçer Ateş, Genel Yayın ve Edisyon Sorumlusu: Abdürrahim Karadeniz tebrik edilmeye lâyıktırlar. 

TELİF HAKLARI DERNEĞİ:  

Kartaltepe Mahallesi, Altan Sokağı Nu: 17/4 Sefaköy, Küçükçekmece İstanbul.  

E-posta: [email protected] //  www.yuzyuzekonusmalar.org    

KUŞBAKIŞI

BALDIRAN ZEHİRİ

M. Şahin Duman’ın Temmuz 2018’de yayınlanan 13,5 X 21 santim ölçülerinde 528 sayfalık eser, güzel yurdumuzu kan gölü hâline getiren terör belâsı üzerine kurgulanmış bir romandır. 

Yazar, yıllarca ilmek ilmek işlenerek, millet şuuruyla vatanına sâhip unsurların zihninde farklı bir millet oluşturulduğuna dikkat çekiyor. Bu algıyla harekete geçen gruplar, can kaybından başka bir netice elde edemediler. Körükleyici etnik nitelikli kimlik bunalımı çok canlar yaktı, duyguları hercümerç etti. Bilinçaltı savunma mekanizmalarının psikolojik reflekse dayalı kültürel özgüvenden uzak düşüncelerle, yüzyıllık projenin temellerinin atılmasına katkı sağlanmış oldu. 

Kimliksiz akıllar kodlanarak denklem hâline getirilen bu projenin yürütülmesi, bilineni ve bilinmeyenleriyle birlikte parlak ve fakat gerçekleşmesi mümkün olmayan vaatlerle bölge insanlarına ihâle edildi.  

Kendilerine verilen emre göre hareket eden kimliksiz akıllar, projenin, ‘önder’ dedikleri kişiler tarafından hazırlandığını zannediyorlar. Kendileri için düşünülen planları bu projeye şifreleyip uygulamak için harekete geçtiğini zannediyorlar. Şifrelediğini düşündüğü planlarının aslında bu üst aklın kendisine yaptırmayı düşündüğü denklemin bilinmeyenleri olduğunu fark etmediler.

Denklemi kuranların tamamı Türkiye ve Ortadoğu’nun etnik sosyolojik yapısı üzerine özel eğitim görmüş, kendi ülkelerini temsil edebilecek kapasiteye, bilgi birikimine, tecrübeye, stratejik karar alma kabiliyetine sâhip, psikoloji ve sosyoloji konularında uzmanlaşmış, diplomasiyi ve milletlerarası ilişkileri çok iyi bilen özel yetiştirilmiş istihbarat elemanlarıydı.

Maksadı Türkiye’nin başına belâ edilecek bir terör örgütü inşası olan bu projeyle teşekkül ettirilen KTP terör örgütü artık iş başındaydı ve faaliyetlere başlamıştı. 

Bin yıllık müşterek târihe mensup; savaşta, barışta, yoklukta ve zorlukta her dâim tek vücut olmuş, aynı kültür ve medeniyeti paylaşmış, aynı kıbleye dönmüş insanlar birbirlerine düşman edilmişti.  Birbirine kardeş, ekmeğini, sevgisini paylaşmış, kız alıp kız vermiş ve aynı vatanın aynı evlatları olan halkların arasına ırkçılık ve tefrika zihniyetiyle nifak, fitne ve fesatlık sokulmuştu. Menfur, mel’un ve kalleşçe saldırılar düzenleyen KTP terör örgütü ve türevlerine karşı Türkiye’nin mücâdelesi artık sınırsız örtülü ödeneğin kullanıldığı, bazı insanlara sınırsız yetkilerin verilip olağanüstü kimliğe büründürüldüğü ve kimlikli kimliksiz acımasız kuvvetlerin yapılandığı büyük bir rant savaşına dönüşmüştü.

Büyük bir rant, güç ve para işine dönüşen bu terörü bitirmeye çalışmak artık öyle göründüğü gibi kolay bir iş değildi. Çünkü yanlış yola sevkedilenlerden her kim bu işi bitirmeye çalışmışsa anında yok edilmişti.

Şahin Duman romanında, baldıran zehiri içirilenleri anlatıyor.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:   

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65  

Belgegeçer: 0.212-527 33 64  e-posta: [email protected]  www.bilgeoguz.com.tr  

ZİYA GÖKALP – KÜÇÜK MECMUA YAZILARI

Sosyolog ve teorisyen, Türkçü yazar Ziya Gökalp, ilk yazılarını Türk Yurdu, Halka Doğru ve İslam Mecmuası gibi dergilerde yazdı. İstanbul, 1918 yılında Fransız ve İngilizler tarafından işgal edilince, Aralarında Ergani Mebusu Ziya Gökalp’in de bulunduğu bir grup Osmanlı Türk’ü, Malta adasına sürgüne gönderildi. Sürgün dönüşü Ziya Gökalp, İstanbul’a geldi. Sonra Ankara üzerinden memleketi Diyarbakır’a gitti. Dönemin Matbuat Müdürü olan Ahmet Ağaoğlu’nun aracılığı ile Ankara Hükümeti’nden yardım alarak 1922 yılında Diyarbakır’da Küçük Mecmua’yı yayınladı. Ankara’da Telif ve Tercüme Reisliği vazifesine başlayıncaya kadar dergiyi 33 sayı çıkardı. 

Ziya Gökalp’in Bütün Eserlerini Yayına Hazırlama Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Duymaz’ın hazırladığı 12 X 19,5 santim ölçülerinde 690 sayfalık kitapta; Küçük Mecmua’da yayınlanan Musahabe (Sohbet) başlığı altında: 30, Felsefe başlığı altında: 5, İçtimâiyyat (Sosyoloji) başlığı altında: 10, Tarih: 8, Halkiyat ve Kavmiyat: 9, Lisan: 4, iktisâdiyat: 2, Siyâset: 6, Ruhiyat: 1 ve ‘Diğer yazılar başlığı altında 6, İçtimaiyyat ve Kavmiyyat başlığı altında 24 adet makale bulunuyor. Sonraki bölümlerde Halk Masalları, Târihî Hikâyeleri ve şiirleri (s: 437-577), son bölümde ise Kavramlar ve İsimler Sözlüğü yer alıyor. (s: 679-690) 

Ziya Gökalp’in kullandığı Türkçe son derece sâdedir. Ancak Prof. Duymaz; bedbinlik (karamsarlık), nikbin (iyimser), sıhhî (sağlıklı), galsame (hançere), mecmuuna (toplamına) gibi kelimelerin karşılıklarını parantez içerisinde veriyor. 

Ali Cânib Yöntem ve Ömer Seyfeddin’in, Selânikte yayınladığı ‘Genç Kalemler Mecmuası’nda başlattığı ve Ziya Gökalp’in de desteklediği  ‘dilde sâdeleştirme’ hareketinin, ‘tasfiye hareketi’ne dönüştürülmesiyle Türkçemizin bu gün ne hâle geldiğini, Gökalp’in ‘Küçük Mecmua Yazıları’nda apaçık şekilde görmek mümkündür. 

Eser, 96 yıl önce yazılmış olmasına rağmen, gerek makalelerde ele alınan mevzular gerekse dil itibâriyle bu gün yazılmış gibi tâzedir. Faydalı bilgiler ve doğru değerlendirmeler, bu gün için de geçerli olabilecek çözümler ihtiva etmektedir. Herkesin zevkle okuyabileceği, faydalanabileceği bir eserdir. 

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.  

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50 

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

ÇAĞIMIZ VE TÜRKİYE 

Kitabın yazarı Prof. Dr. Niyazi Kahveci, Merhum Adnan Kahveci’nin amcaoğludur. İstanbul’da Fatih İmam Hatip Lisesi’nden, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun olmuş, İngiltere’de Manchester Üniversitesi’nde Sosyal Bilimler Bölümü’nde Master ve Doktora derecelerini almıştır. Adıyaman Üniversitesi’nde Rektör Yardımcısı ve Dekan olarak hizmet etmiştir. Hâlen Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak vazife yapmaktadır. 

Prof. Kahveci, Çağımız ve Türkiye isimli eserini; sosyal varlığımızı devam ettirebilmek için çağımızın düşünüşünü ve ilmini yakalamanın şart olduğuna dair farkındalık oluşturmak maksadıyla yazdığını belirtiyor. 

İnsanlığın, 18. asırdan sonra tamamen yeni, akılcı ve ilmî bir düşünüş biçimine geçtiğinin fark edilmesini arzu ediyor. ‘Artık ve ancak, akıl ve düşünme ile ilim yapabilenler varlıklarını devam ettirebilirler.’ Diyor. 

Eserindeki çarpıcı fikirlerin ve tespitlerin bâzıları şöyle: Çağdaşlık kaportada değil, motordadır. En zor iş, motoru çağdışı olan insan malzemesi ile çağdaş işler yapmaktır. Başkasının fikirleri ile yaşamak, kendi bedeni üzerinde başkasının kafası ile ortalıkta dolaşmaktır. Müslümanlar, zafer kazanmanın kola dayalı olduğu devirlerde başarılı olmuşlardır. Fakat işler koldan kafaya geçtiğinde jantların üzerine oturmuşlardır. Gelişme, mevcut hâkim kişi ve fikirlere düşünme ile meydan okumaksızın gerçekleşemez. Türkiye’nin temel sorunu ‘düşünmeme’dir. Türkiye konuşuru çok, düşünürü yok ülkedir.

İktidarların, toplumlarını çağlarına göre yeniden inşa etme görevleri vardır. Bu ihmalin doğuracağı felâketlerin sorumluları onlar olacaktır. İhmal edilen hususlar, ihmal edeni imha edebilir. Türkiye, ileri dünya ile eşit şartlarda bir arada yaşamak istiyorsa, önce düşünüşü, kendisine has şekle dönüştürmesi ve gerekli seviyeye yükseltmesi şarttır. 

İnsanlık çizgisinin târihinde iyi yöneticiler değil, iyi fikirler üretenler ve ilim adamları yer edinip, gelecekte anılmayı hak ederler. Türkiye, bugün diğer Müslümanlardan görülür ölçüde ileride ise, akılcı ve ilmî düşünüşün yakalanması gerektiğini bir asır önce fark edip uygulayan Mustafa Kemal Atatürk sâyesindedir. O, ülkeyi kurtardığı için değil, fikrî boyutla ilgili inkılapları gerçekleştirdiği için milletinin gönlünde yer etmiştir. 

Prof. Kahveci’nin diğer tespitleri şöylece özetlenebilir: 

-Yeni ürün üretebilmesi için mutlaka o alanda ilim adamı sonra da yine o alanın yeni fikirler üreten mütefekkiri olması gerekir.

-Ar-Ge / Araştırma Geliştirme çalışmalarına hız verilmeli, tahsisat ayırmalıdır. 

-Türkiye ilim icat etmelidir. 

-İnnovasyona önem vermelidir. 

-Üniversiteler ilim üretim merkezi hâline getirilmelidir. 

Öğrencilerimiz öğrenmek için değil, imtihan kazanmak ve diploma almak için çalışıyorlar.

-Üniversiteler temelde ilim buluşu yapan, felsefî fikir icat eden kurumlar hâline getirilmelidir. 

-Öğrencilerimize sistematik felsefe öğretilmeli. 

-Türkiye fikir adamı yetiştirmeli. 

-İlim adamına değer verilmeli. 

SİNEMİS YAYIN GRUBU:  

Olgunlar Caddesi Nu: 36/12 Kocatepe, Ankara. Telefon: 0.312-42410 63, 

Belgegeçer: 0.312-424 10 43 e-posta: [email protected]    

KISA KISA / KISA KISA…

1-ŞU BİZİM KIRILGANLIĞIMIZ: Eugenio Borgna – Meryem Mine Çilingiroğlu / Yapı Kredi yayınları. 

2-İSTANBUL'UN 100 EĞİTİMCİSİ: Mustafa Gündüz / İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A. Ş. Yayınları.  

3-KİM DEMİŞ Kİ BEN YAPAMAM: Yayıma Hazırlayan: Çağla Üren / Köstebek Yayınevi.                                                                      

4-İSTANBUL’DA BİR KONAK VE YENİ KADINLAR: Grace Ellison-Yaşar Akın / Dergâh Yayınları 

5-YILLARIN İZİ: Mahir İz / Kitabevi Yayınları - Mehmet Varış. 

DERKENAR

Arsasında yapılan hafriyat sebebiyle, bitişikteki binanın çökmesi üzerine, tanınmış bir futbolcu;  ‘Bina, yağan yağmur sonrası yıkılan istimlâk duvarı sebebiyle çökmüştür’ şeklinde fikir beyanında bulunmuş. 

Demek ki manken ve ‘artiz’ kızlarımızı için söylenen ‘Doksan - altmış - doksan, kültürü noksan’ aforizmasını, tâdilatçı terzide düzelttirip, futbolcular için de kullanabileceğiz. 

Veya ‘futbolcudur, ‘istimlakileistinatkelimelerini karıştırmış…’ deyip geçebiliriz. 

Bu yanlışı fark etmeden gazetesine aktaran muhabir ile gazetenin musahhihi için ne diyeceğiz?