ALTIN ŞEHİR / ÜSKÜDAR KİTABI

Şehir kültürü incelemeleri ve şehir târihçiliği, başlı başına bir disiplin, bir ilim dalıdır. Konu ile lakalı olarak batılı ülkelerin üniversitelerinde fakülteler ve ana bilim dalı olarak bölümler vardır. Ülkemizde ise profesyonel üslupla eserler veren şehir târihi meraklıları ile yetinmek mecburiyetindeyiz. Belki böylesi daha faydalıdır. Şehir târihini ilim olarak tahsil edenlerin yazdıkları; korkulur ki, amatör şehir târihçilerinin sevgi dolu, sıcak samîmi ifâdelerle yazdığı kitapların tadını vermeyebilir. Resmî târih kitaplarının soğukluğu ve sathîliğinde kısırlaşır. 

Ülkemizde şehir târihçiliği, % 30-70 olan şehirli-köylü oranı, tersine döndükten sonra ilgi çekici olmaya başladı. Henüz tam mânâsıyla bir şehircilik şuuruna sâhip olduğumuzu, yaşadığımız şehri, mahalleyi, sokağı candan sevdiğimizi iddia etmek zordur. Oturduğu sokağa ismini veren şahsın kim olduğunu bilenlerin sayısı, o sokak sâkinlerinin % 3’ünden, 5’inden fazla değildir.  

Doğduğu, yaşadığı, oturduğu sokağa ilgisiz insanların ekseriyette olduğu bir ülkede, şehir târihçiliğinin geldiği nokta, yine de memnuniyet vericidir. Onlar bizim kültür kahramanlarımızdır. İnceledikleri, hakkında kitap yazdıkları şehirleri, âdeta kültür bakımından yeniden fethetmektedirler. 

Sadrazam Halil Rifat Paşa (1827-1901) ‘Gidemediğin yer senin değildir.’ Diyordu. Bu sözü günümüz şartlarında; ‘Târihini, kültürünü, hususiyetlerini bilmediğin şehir senin değildir’ şekline çevirmek mümkündür. 

Son yıllarda şehir kültürü ile alakalı çalışmalar ve bu çalışmaların ürünü olan kitaplar bir hayli arttı. Mehmet Kâmil Berse’nin Ağustos 2014’te yayımlamaya başladığı Şehir ve Kültür Dergisi, Mayıs 2017’de 34. sayıya ulaştı. 

*   *   *

Şehir târihi alanında son dönemlerde yayınlanan kitapların en mükemmeli, şüphesiz târih öğretmeni Sinan Yılmaz’ın hazırladığı ALTIN ŞEHİR/ ÜSKÜDAR KİTABI isimli muhteşem eserdir. 17 X 24 santim ölçülerinde, 1108 sayfalık mukavva kapaklı ciltli kitap, Mart 2017’de okuyucuya sunuldu. 

Sinan Yılmaz, Üsküdar’ın tarihini yazmakla, Üsküdar’ı anlatmakla yetinmiyor. Kâh okuyucunun koluna girerek, kâh yayında, bâzen de önünde giden rehber olarak Üsküdar’ı sokak-sokak, adım-adım gezdiriyor. Hayır! Noksan yazdım, gezdirerek sevdiriyor. Yine noksan oldu: Okuyucuyu Üsküdar’a âşık ediyor. 

Yahya Kemal Beyatlı; ‘İstanbul’u sevmezse gönül, aşkı ne anlar? Diyordu. Münir Nurettin Selçuk’un söylediği o güzelim şarkıyı, Üsküdar aşığı Sinan Yılmaz; ‘Üsküdar’ı sevmezse gönül aşkı ne anlar?’ Şeklinde söylüyor. Söylemekle kalmıyor, gezdirdiği şahıslara söyletiyor. 

Orhan Veli Kanık; ‘İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı’ diyordu. 

Sinan Yılmaz, Üsküdar’ı anlatıyor gönül diliyle… 

Türk mûsıkîsinin en velût bestekârı Vecdi Bingöl’ün, şiirlerini Üsküdar’dan aldığı ilhamla yazdığını biliyor muydunuz? Bu gerçeği Sinan Yılmaz’dan öğrenince, sesiniz olmasa bile, şiiri, gözlerinizdeki yağmur bulutlarını harekete geçirerek ve Üskadar’ı seyredek mırıldanabilirsiniz. 

Üsküdar… saraylar, camiler, çeşmeler, kiliseler, zümrüt bahçeler, korular, yalılar, köşkler, konaklar, dergâhlar, tekkeler ve zâviyeler, medreseler, şifâhâneler, kışlalar külliyeler, kervansarayları ile Üsküdar, Üsküdar Kitabı’nda yaşayan bir efsânedir. Târih kokan kabristanlar ve sanat eseri mezar taşları…  Üsküdar’a mistik havasını kazandıran Aziz Mahmud Hüdâi Hazretleri külliyesinde mola verip soluklanırken Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş üstatların eserlerinden berceste metinleri okuyabilirsiniz. Bunlardan birinde Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre şöyle diyor: 

‘Eski Üsküdar’da hâmile olduğunu idrak eden bir hanımın ilk yaptığı şey, boy aptestini tâzeleyerek Aziz Mahmûd Hüdâyi Hazretleri’nin türbesini ziyâret etmekti. Burada Hazret’in rûhâniyetine iltica ederek Cenab-ı Hakk’dan, doğacak çocuğun eli-ayağı düzgün, eksiksiz, hayırlı bahtlı ve hayırlara vesile olması niyaz edilirdi. Böylece, doğacak çocuk, Aziz Mahmud Hüdâyi Hazretleri’nin ruhâniyetine tevdi edilmiş olurdu.’  (s: 24)

Ve Hazret’in hayatından kesitler: O’nun, 90 yıllık bereketli ömründe, 8 pâdişah devrini idrak ettiğini öğrenirsiniz. (s: 25) Sırada Kanûnî Sultan Süleyman Han’ın Hürrem Sultan’dan doğan kızı, Mihrimah Sultan’ın külliyesi, Gülnuş Emetullah Valide Sultan Camii vardır. Hemen bitişiğindeki Balabanağa Tekkesi’nde dinlendikten sonra sırada Şemsi Paşa Külliyesi vardır. O Şemsi Paşa Camisi ki, Şâir Necat Çavuş’un şiiri ile efsâneleşmiştir. (s: 97)

Kültürümüzü nakışlayan zarif insanların yaşadığı evler, hayranlıklara dâvetiyeler çıkarır. 

Sinan Yılmaz, Üsküdar’ı mensur şiirlerle anlatıyor: (S: 177) Sanki Ahmet Hamdi Tanpınar ile bir edebî yarışmaya girmiş gibidir. 

Bestekâr ve icracı Kayahan; ‘İstanbul’da bir güzel, İstanbul kadar güzel…’ Diyordu ya… okuyucu, Üsküdar Kitabı’ndan aldığı ilhamla, ‘Üsküdar’da bir güzel, Üsküdar kadar güzel…’ Diyerek Kayahan’a nazire yapabilir. 

Üsküdar, târihî eser ve mekânları itibâriyle İstanbul’un en zengin ilçesi. Şâir Nedim, ‘Bu şehr-i Sitanbûl ki bî-misl ü bahâdır / Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedadır’ beytini, Üsküdar’ı gördükten sonra yazmış olmalı. 

Cenab-ı Allah’ın varlığını ve birliğini sembolize eden sanat eseri minâreleriyle Üsküdar Câmileri…

Abudurrahman Ağa, Ahmediye, Ahmed Çelebi, Altunizade, Ayazma, Aziz Mahmud Hüdayi Efendi, Baki Efendi, Beylerbeyi, Bodrumi Ömer Efendi, Burhaniye, Cevri Usta, Çınarlı (Abdullah Paşa), Çiçekçi (Küçük Selimiye), Çinili Cami, Davut Paşa, Debbağlar (Tabaklar Camii veya Konyalı Biraderler Camii), Eski Valide, Fethi Ahmet Paşa, Fenayi Tekkesi, Fevziye (Bülbülderesi), Gülfem Hatun, Hacı Ömer, Hacı Yakup, İstavroz, Kaptan Paşa, Kerime Hatun, Kuruçeşme, Mihrimah Sultan, Namazgâh, Osman Efendi, Paşa Limanı, Rumi Mehmed Paşa, Büyük ve Küçük Selimiye, Selman Ağa ve Şemsi Paşa Camileri…  

Ve mescidler…

Alaca Minare Mescidi / Murat Kaptan Mescidi, Arakiyeci  Hacı Mehmet Ağa Mescidi (Kapıağası Mescidi), Aşçıbaşı Mescidi, Atpazarı Osman Efendi Mescidi,  Bandırmalı  Tekkesi Mescidi, Çilehane Mescidi, Darü'ş-şifa  Mescidi, Geredeli Mescidi, Hacı Hesna Hatun Mescidi, İmrahor (Mirahur) Mescidi, İranlılar Mescidi (Acem Camii), Kartal Baba Mescidi, Mevlevihane Mescidi, Miskinler Tekkesi Mescidi (Dedeler Mescidi)…

Bunların her birinin bânilerinin isimleri kısa hayat hikâyeleri, yapıldığı yıllar… ansiklopedi hacminde bilgilerdir.   

Hiç şüphe yok ki Üsküdar topraklarının altı, üstünden daha zengin, daha muhteşemdir. Hazireler, kabirler, mekânlar, merkadlar, makamlar, mezarlıklar, Karacaahmed’de, Bülbül Deresi’nde, Kandilli’de, Nakkaş Tepe’de, Çakaldere’de nişâneler, mezar taşları… sıcak yaz günlerinde fâtihaları serinleten servileriyle bir bâşka âlemdir. 

Ve gayrimüslim mezarlıkları: Araplar Mezarlığı, Bağlarbaşı Ermeni, Rum ve Musevî Mezarlıkları, Haydarpaşa İngiliz Mezarlığı, İcâdiye Musevî Mezarlığı… Onlar, dünyaya insanlık barışının sembolü olarak ve asil tavırlarla 20 Nisan 1933 Razgrad Müslüman mezarlığında, fanatik Bulgarların sergilediği utanç verici hâdiseleri sessizci takbih ediyor. 

Üsküdar iç seyahatinde yorulanlar, yorgun ahşap binaları seyrederek dinlenebilirler. 

239. sayfada semt isimleriyle alakalı kısa bilgiler, hem düşündürüyor, hem tebessüm ettiriyor.  

Ve Selimiye… Anadolu yakasında adını, bir Osmanlı pâdişâhından alan tek semt. Burada, Bestekâr Sultan Üçüncü Selim Han’ın yaptırdığı eserlerle birlikte yeni bir mahalle oluşmuştur. 

Kahvehâneler… Yerlerini nargilehânelere, cafelere, bistrolara, barlara ve restoranlara, mini marketlere kaptırmamak için canını dişine takarak direnen mekânlar… 

Pek çok kişi bilmiyordur: Osmanlı döneminin namlı at mezarları da Üsküdar’dadır. 

Bilinmeyen diğer mekânlar: Su hazinesi, karlıklar… Yâni sarayın soğuk hava deposu olarak kullanılan kar depoları, kasrlar, av köşkleri, sıbyan mektepleri, kuş evleri, namazgâhlar, saat kuleleri, sebiller, kitâbeler, lâhidler, şehidlikler, maskemler, darü’l kurralar, namazgâhlar, ziyâretgâhlar, asitâneler, su terâzileri ve depoları, parklar-bahçeler…

‘Kaynaklar’ başlığı altında isimleri ve yazarları belirtilen notlardan anlaşıldığına göre Altın Şehir / Üsküdar Kitabı’nın hazırlanması için 100’den fazla kitap, 100.000’e yakın sayfa incelenmiş. 

Eser, yılmaz-yorulmaz bir azmin, saygı ile selamlanması gereken ürünü. Yalnız Üsküdarlılar için değil, bütün İstanbullular, şehir kültürü ve şehir târihi meraklıları için başucu kitabıdır. 

Eserin, ‘dizin’ bölümünün noksanlığı bir tarafa bırakılırsa, tek bir kusuru (?!) var: Şehir târihi çalışmasında çıtayı çok, pek çok yükseltmiş. Bu kitabı gördükten sonra şehir târihi kitabı hazırlayacak olanların işi zorlaştırılmış.   

Üsküdar gibi nev’i şahsına münhasır bir koca dünyayı bütün özellikleri ve güzellikleriyle 1108 sayfaya sığdıran Sinan Yılmaz ve böyle bir eseri kültürümüze kazandıran Ötüken Neşriyat gönüller dolusu teşekkürü hak ediyor. 

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.  

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50   

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

SİNAN YILMAZ:    

1976 yılında Samsun'da doğdu. Sırasıyla Bafra Altınkaya İlkokulu, Samsun İlkadım Ortaokulu, Samsun 19 Mayıs Lisesi ve 1999 yılında Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. Aynı yıl öğretmenlik hayatına başladı. İstanbul’un Beykoz, Beşiktaş ve Beyoğlu ilçelerinde vazife yaptı. 

2010 yılından itibaren Üsküdar’ın farklı okullarında öğretmenlik ve idarecilik görevlerinde bulundu.  Günümüzde de, Üsküdar Saffet Çebi Ortaokulunda Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak çalışmaktadır. 

Başta Mekteb-i Üsküdar olmak üzere, İkindi Yağmuru ve eğitim kurumları tarafından çıkarılan bazı dergilerde, özellikle şehir târihi ve kültürü ile ilgili yazıları yayımlanmıştır. 

2017 yılında Üsküdar Kitabı-Altın Şehir isimli eseri Ötüken Yayınları tarafından neşredildi. 

Sinan Yılmaz, evli ve iki çocuk babasıdır.

KUŞ BAKIŞI: 

İSTANBUL’UN 100 ŞİİRİ:

Şair Enver Ercan tarafından yayına hazırlanan 100 şiirlik kitapta, bilinen ilk İstanbullu şâir Moiro’dan, divan edebiyatının önemli kadın şairi Leyla Hanım’a, Mehmet Âkif Ersoy’dan Yahya Kemal Beyatlı’ya, Necip Fazıl Kısakürek’ten Gülten Akın’a, Nedim’den Orhan Veli’ye kadar unutulmaz şairlerin şiirleri bulunuyor.

Şehri farklı dönemlerde, farklı boyutlarıyla anlatan ‘İstanbul’un 100 Şiiri’ isimli kitap, zevkle okunuyor. Seçilen örneklerde, hem İstanbul’daki hem de şiirdeki değişim ve gelişim göze çarpıyor.

Kitapta, İstanbul için şiir yazan; Attila İlhan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Câhit Külebi, Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç, Yavuz Bülent Bâkiler, Ziya Paşa, Asaf Halet Çelebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Can Yücel, Ahmet Muhip Dıranas ve Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirleri de bulunuyor.

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KÜLTÜR A. Ş. YAYINLARI:  

Maltepe Mahallesi, Kültür Parkı Osmanlı Evleri, Zeytinburnu 34010 İstanbul. Telefon: 0.212-467 07 00  

Belgegeçer: 0.212-467 07 99 e-posta: [email protected]  www.kultursanat.org

ATEŞ ÇEMBERİNDEKİ BALKANLAR:

Fransız yazar Raymond Poincare tarafından kaleme alınan 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 382 sayfalık kitap, Rıza Katı tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

Yazar, Fransa'nın diğer ülkeler karşısındaki konumundan hareketle Balkan Harbi’ne bakışını ister istemez Fransa merkezli olarak anlatmıştır. Bütün bu olumsuzluğu yaşatan savaşları başlatan ülkelerin saygı adı altında kullandıkları menfaatperest dili görmek mümkündür. Kitapta Balkan Savaşı’na girmemiş ancak muharip ülkelerden birini kendine perde arkasında müttefik yapmış ülkelerin iç hesaplaşmaları ve savaşın gerek dışarıya, gerekse çarpışan ülkelere yansımasını sıcağı sıcağına anlatmıştır.

PINAR YAYINLARI: 

Alemdar Mahallesi, Çatalçeşme Sokağı Nu: 27, Defne Han Oda: 15 Cağaloğlu, Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-520 98 90 Belgegeçer: 0.212-527 06 77  e-posta: [email protected]    www.pinaryayinlari.com   

DOĞANCI ÇOBANIN İZİNDEN:

Kitabın yazarı Nasıf Mutlu, Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımızdandır. Türk ve Müslüman olduğu için sürgüne gönderildiği köyde, eşinin ziyâretine geldiği gün, Bulgar Gizli Polisi, pasaportlarını vererek onları trene bindirir ve sınır dışı eder. Viyana’ya gitmekte olan trenden Yugoslavya’da indirilirler. Yanlarında hiç paraları yoktur. Türkiye’nin Belgrad Büyükelçiliği’ne sığınırlar. Elçilik onları Türkiye’ye gönderir. Müellif, ‘Doğancı Çobanın İzinden’ isimli kitabında, geriye dönüşlerle hayat hikâyesini anlatıyor. Büyük haksızlıklarla mâruz bırakıldığı işkenceler, insanlık dışı zulüm ve kâbuslarla dolu günlere ‘hayat’ denilebilirse… 

Kitabında anlattıkları, her ne kadar Nasıf Mutlu’nun hayatından kesitler gibi görünse de, hakîkatte, Bulgaristan’daki Türk azınlığın oluşumunu, gelişimini ve yaşamak mecburiyetinde kaldıkları çilelerin özetidir. 

Muhtemeldir ki, kullandığı soyadını Türkiye’ye geldikten sonra alan Nasıf Bey, 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde, 380 sayfalık kitabına, ‘Köklerimiz / Köyüm’ başlıklı yazıyla başlıyor. Köyde 1865 yılından 1997 yılına kadar köy nüfusunu veriyor. Yıllar itibâriyle meydana gelen değişikliklere göre köylülerin 1 ilâ 4’ü Bulgar, 4 ilâ 14’ü Çingene, geri kalanı Türk’tür.1865 yılında 248 olan nüfus 1997 yılında 862 oluyor. Sonraki sayfalarda düğün ve evlenme âdetleri, Ramazan ve Kurban Bayramı kutlamaları, eğitim-öğretim faaliyetlerini anlattıktan sonra, yazar; ceddi, ailesi ve gençlik yılları hakkında bilgiler veriyor. 

1944 yılında Komünistlerin iktidarı ele geçirmelerinden sonra cehennem hayatı başlıyor. Müslüman Türkler, her vesile ile ve hatta hiçbir sebep yokken eziliyorlar. (s: 12-81)

İkinci bölümde, akıl almaz yöntemlerle tatbik edilen ve dayanılmaz hal alan trajik hâdiseler, anlatılıyor. Türklerin Bulgar ismini almaları ve komünizme hizmet etmeleri isteniliyor. İstekleri yerine getirenlerin huzura kavuşacağı vaad ediliyor. Fakat Müslüman Türklerin tamamı, huzuru değil, Müslüman Türk kimliğini tercih ediyorlar. Bu tercih, zulümlerin artmasına yol açıyor ve Belene cehenneminde devam ediyor. Belene cehenneminde verilen şehitler: 40 kişidir. (s. 84-187)

Üçüncü bölümde umuda yolculuk başlıyor. Anavatanda, Ay-Yıldızlı bayrağın altında yeni bir hayat başlıyor… Bu hayatın da çok rahat olduğu düşünülmemeli… Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi nezdinde hak arayışları, âdeta deveye hendek atlatmak kadar zordur. Engelli maraton (?!) koşusu, gün-gün, saat-saat bütün teferruatıyla veriliyor. (s: 189-323)

Dördüncü bölümde Nasıf Mutlu’nun Bulgaristan’da 1989 yılının Mayıs ayında meydana gelen siyâsi ve sosyal hâdiselerle ilgili görüş ve düşünceleri yer alıyor. (s: 325-346)

Beşinci bölüm, Bulgaristan’da Türk azınlığın eğitim dâvâsı meselesine tahsis edilmiş. (s: 349-380)

Vatan sevgisi, vatanından kovulan insanlarda doruk noktasına ulaşır. Cenab-ı Allah kimseyi vatanını terk etmek mecburiyetinde bırakmasın. Bu mecburiyetle karşılaşmamak için, vatanını kaybeden Nasıf Mutlu’nun eserini okuyarak insanlar, yüreklerinde vatan sevgisini oluşturabilirler, geliştirebilirler. Hepimizin buna ihtiyacı var. 

Yazarın kendi yayını. İletişim: Nasıf Mutlu. 0.535 375 20 61 e-posta: [email protected]  

KISA KISA… KISA KISA…

1-SÜRGÜN: Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu / Motto Kitap

2-DAMITILMIŞ DAMLALAR: Ömer Lütfi Ersöz / Çimke Yayınları

3-DİN, AHLAK VE KÜLTÜR YAZILARI: Prof. Dr. Ferhat Koca / Araştırma Yayınları

4-DOĞRUYA ULAŞMA ÇABASI: Mehmet Hulusi Uğur / İştirak Yayınları

5-İSLAM'IN TEMEL KAVRAMLARI: Hüseyin K. Ece / Beyan Yayınları