Avrupa’ya İslam’ı Yayan SARI SALTUK et-Türkî

Erdoğan Aslıyüce’nin 12,4 X 19 santim ölçülerinde, 460 sayfalık eseri, Mayıs 2017’de yayımlandı. Kitap, Aslıyüce’nin; ‘Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a. Resûlüne salat ve selam olsun. Mülkün tek mâliki, evrenin yegâne hâkimi ulu Allah’ım, bize bu kitabı yazma gücü, yazdırma gayreti verdiğin için sana hamd-ü senâlar olsun’ cümlesiyle başlıyor.  

Birinci bölüm: ana metinde adı geçen şahıs ve yer isimleri ile alakalı sözlüktür. İkinci bölümde, Sarı Saltuk’un Balkanlara geçmeden önce Asya coğrafyasında Hoca Ahmed Yesevî’yi ziyâreti, Baba İlyas Horasanî, Şeyh Evhaddin Kirmanî, İbnü’l-Arabî, Şeyh Sadrettin Konevî, Akı Evren, Muhsil Paşa, Şems-i Tebrizî ve Hacı Bektaş-ı Veli ile görüşmeleri anlatılıyor. Üçüncü bölüm; Sarı Saltuk’un hayatına tahsis edilmiş. Dördüncü bölümde: Sarı Saltuk’un 1297 yılında İsakça’da vefatı ve türbesi ile Türkiye’deki makamları anlatılıyor. Beşinci bölümde Sarı Saltuk ile alakalı yazılar yer alıyor. Altıncı bölüm; konuyla alakalı mevzulardan ibârettir. Kitap, kaynakça ve dizin ile son buluyor.  

Asıl Adı ‘Muhammed’ olan Sarı Saltuk, Anadolu’da ve Balkanlarda İslamiyet’i tebliğ görevini ifa eden Türk derviş ve erenlerindendir. 1204/1205 yılında Sinop yakınında Yeni Cuma’da doğmuştur. Çepni Türklerindendir. 1297 yılında,  93 yaşında iken İsakça’da vefat etmiştir.  İsakça, günümüzde Romanya sınırları içerisindedir. 

O, bir alperendir.Er-Koca ile birlikte yüzlerce menzili aşarak Yesi şehrine gelir. Sabah namazını kıldıktan sonra ilk işleri Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri’nin çilehânesine gitmek olur. Hazret, Urumeli’nden gelen misâfirlerine sevgiyle ‘Hoşgeldiniz’ der. Sohbetin sonunda; Sarı Saltuk’un elini avuçlarının içine alır ve büyük görevi tevdi eden konuşmasını yapar: 

İçinde yaşadığımız çağ, bir fetret dönemidir. Burada boylarımız, oymaklarımız arasında İslamiyet’i korumak ve yaşatmak vazifesini, baş görevimizdir.  İslam âleminin mâruz kaldığı tehlikeleri görmeliyiz ve kararan gönülleri sevgi tohumları ekerek yeniden bid’at ve hurafelerden kurtarmalıyız.’ Sonra dervişlerinden İsmail Ata’ya döndü. ‘Rum’a saldığımız, Lokman Parende’nin halifesi Hacı Bektaş’ın imdâdına yetişmek üzere bizim erenlerden 700 kişiyi de Sarı Saltuk’un yanına kat’ dedi ve meşhur tahta kılıcı, Sarı Saltuk’un beline kuşattı ve dua etti: ‘Saltuk Muhammed’im, Seni diyar-ı Rum’a gönderdim. Leh diyârında dalâlet-ayin olan Sarı Saltuk suretine girip, ol mel’unu bir tahta kılıçla katleyle. Makedonya ve Kıpçakiye’de yedi kırallık yerde nam ve şan sâhibi ol’

O artık belindeki tahta kılıçla Sarı Saltuk’tur. Hoca Ahmed Yesevî’nin öğretilerinden aldığı feyzin oluşturduğu iman ateşiyle Türkistan’dan yola çıkarak Rumeli’ye geçmiş ve Babadağ’da, Bregova Çayı kaynağının kenarında 3 katlı bir evde yaşamış, evini dergâholarak kullanmıştır. Öğretileri; Sünniler, Aleviler ve Bektaşîler tarafından farklı yorumlarla uygulanmıştır. O; pîri olan Hoca Ahmed Yesevî gibi, bütün Müslümanları kucaklayan, birleştiren bilge kişiliğe sâhipti. 

Erdoğan Aslıyüce’nin akıcı üslûbuyla rahat okunur bir kıvama erişen eserde, yalnızca bütün haşmetiyle Sarı Saltuk’la tanışmayız. Sinop’un târihi, efradını câmi, ağyarını mâni ölçüsü içerisinde bize âyan olur. Oğuz Han ve çocukları, çocuklarından meydana gelen boylar: Kayı, Bayat, Alka İvli, Kara İvli, Yazır, Dodurga, Döğer, Yaparlı, Avşar, Kızık, Beğdilli, Karkın, Bayındır, Becene, Çavuldur, Çepni… Ve diğerleri: Salur, Eymür, Ala Yuntlu, Üregir, İğdir, Büğdüz, Yıva, Kınık… İşte size büyük Türk bilgini Kaşgarlı Mahmud’un muhteşem eseri Divanü Lügati’t-Türk’te saydığı Türk boyları. Sarı Saltuk’umuz, Çepni boyundandır. Çepniler, batılıların ‘Türk’ adını unutturmak için ‘Orta Asya’ olarak andıkları Uluğ Türkistan’dan, o dönemde ‘Diyar-ı Rum’ olarak anılan Anadolu’ya ilk gelen Türklerdir. Orta Karadeniz bölgesine yerleşmişlerdir. Günümüzde ise cennet vatanımızın her bölgesinde Çepnilere rastlamak mümkündür. ‘Çepni’ kelimesinin mânâsı: ‘Nerede yağı (düşman) görürse hemen savaşır’ olarak açıklanıyor. 

Sarı Saltuk açıklıyor: ‘Bu Oğuz Han neslinden gelenleri, Cenab-ı Hak, gökyüzünün nurundan yaratmıştır. Ben, yeryüzündeki insanoğlunu adâletle yönetsin diye görevlendirildiğine inanan bir neslin mensubuyum.’ 

Sarı Saltuk hakkında inceleme yapan, eser veren veya eserlerinde önemli bölümler açan, hiç değilse O’ndan sitâyişle bahseden;  Ebu’l-Hayr Rûmî, İbn-i Battûda, Ebul-Fidâ, Yazıcıoğlu Ali, Yusuf b. İsmail en-Nebbânî, Nev’izâde Atâî  gibi şahıslar, Sarı Saltuk’u bir menkıbe kahramanı olarak anlatırlar. 

Kemalpaşazâde, Mohaçnâmeisimli eserinde O’nun hakkında şunları yazar: 

‘Dobruca Kırı dedikleri yerde sâhib-i serîr-i velayettâcdâr-ı iklîm-i kerâmet olan azizlerdendi.’ 

Menkıbelerde olağanüstü güç sâhibi kahramanlar vardır: Yüz askerin baş edemediği ‘Tepegöz’ adlı canavar ruhlu yaratığı, 40 gün 40 gece devam eden mücâdeleden sonra tepeleyen Basat gibi… Aslıyüce’nin samîmî ifâdeleri inandırıcıdır. O’nun kaleminden tanıdığınız Sarı Saltuk, hakkında yazılan menkıbelerden sıyrılıp gelen; güler yüzlü, vakur bakışlı, gözü pek bir gönül eridir. O’nu sever, gönlünüzün başköşesine oturtursunuz.  

Sarı Saltuk; Babadağ’da, Bulgar beylerinin duruma hâkim olması üzerine Batı Anadolu’ya geçerek o dönemde ‘Karesi’ olarak anılan Balıkesir’e yerleşmiş, 1278’de tekrar Babadağ’a dönmüştür. 

Babadağ’daki türbesi hakkında Evliya Çelebi şunları yazıyor: 

Sultan İkinci Beyazıd Han; Kili ve Akkirman kalelerinin fethine çıktığında, Babadağı’na gelince; sâlih kimselerden bâzıları; ‘Sultânım! Burada Sarı Saltuk adına nurlu bir türbe vardı. Kâfirler onu yıkıp üzerine taş, toprak, çöp döktüler ve kabri kaybettiler.’ Diyerek bilgi sundular. Sultan, o mezbeleliğe gitti. Bir seccâde üzerinde, Şemseddin Sivasî ile ikişer rekât namaz kıldılar. Sonra hakikati öğrenmek üzere o gece istihâreye yattılar. Hemen Sarı Saltuk, sarı renkli sakalı ve yeşil sarığı ile görünüp ‘Ya Beyazıd! Hoş geldin. Akkirman ve Kili kalelerini ve vilyetlerini, Boğdan kâfirleri elinden harp yapmadan fethedeceksin. Oğulların Mekke ve Medine’ye hizmet edecek. Beni bu pislikten kurtar.’ Dedi. Sultan uyanınca; Şemseddin Sivasî’ye; ‘Efendi! Gördüğün rüyayı bir kâğıda yaz. Ben de yazayım. Şeyhülislam’a gönderelim. Bakalım ne cevap verir ’ dedi. Herbiri gördükleri rüyayı, yazıp mühürlü olarak şeyhülislam’a gönderdiler. Allah-ü Teala’nın hikmeti, ikisinin de görüp anlattıkları rüya aynı idi. Şeyhülislam hemen; ‘Pâdişahım! O yere büyük bir türbe yaptırasın ’ diye haber gönderdi. Sultan Beyazıd Han, o yeri temizlettirdi. Temizlenirken üzerinde; ‘Hâzâ Kabr-i Saltuk Bey Seyyid Muhammed Gazi’ diye yazılmış bir mermer sanduka göründü. Mimar ve mühendisler toplanıp nurlu bir türbe ve cami ile diğer hayır yerlerinin inşasına başladılar. Beyazıd Han, Kili ve Akkirman kalelerini hakikaten harpsiz fethedip, oraların fâtihi oldu. Zaferle Babadağı’na döndü. Bir sene orada kışladı. Etrafı düzene koyup, Babadağı şehrini îmar ettirdi. Bütün hayır yerlerini Saltuk Sultan’a vakfetti. 

Bildirildiğine göre Sarı Saltuk’u vefatından sonra, O’nun vesile olmasıyla Müslümanlığı kabul eden kişilerin bir kısmı, Türk İslam kültüründen uzaklaşmışlardır. Bu kişilerin bir kısmının, günümüzdeki Gagavuz Türklerinin ataları olduğu belirtiliyor. Bilindiği gibi Gagavuz Türkleri, Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Bükreş’te 1931-1944 yılları arasında Büyükelçi olarak görev yaptığı 13 yıllık süre içerisindeki gayretli çalışmaları ile Türk kimliğini yeniden kazanmışlar, ancak Hıristiyanlık dininden dönmemişlerdir. 

Sarı Saltuk’un Babadağ’daki evi ve aynı zamanda tekkesi 1484 yılında Sultan İkinci Beyazıd Han’ın emriyle külliye hâline dönüştürüldü. Bu külliye, 18. yüzyılda bölgeyi istila eden Ruslar tarafından yok edildi. Tekke’nin yerine 1828 yılında Osmanlı Devleti tarafından yaptırılan tek kubbeli türbe, yıllar boyunca onarılarak korunmuş, 2007 yılında Türk iş adamları tarafından yeniden inşa edilerek ziyârete açılmıştır.  

Bosna’da, Makedonya’nın Ohri, Bulgaristan’ın Kalliakra, Arnavutluk’un Akçahisar / Kruya şehirlerinde, Türkiye’de ise İstanbul’un Rumelifeneri Köyü’nde, Edirne’nin Babaeski ve Niğde’nin Bor ilçelerinde, Diyarbakır, Tunceli ve İznik’te ve daha pek çok yerde Sarı Saltuk adına türbeler inşa edilmiştir. 

YESEVÎ YAYINCILIK: Küçük Ayasofya Mahallesi, Küçük Ayasofya Caddesi,  

Hüseyin Ağa Medresesi Nu: 13 Sultanahmet, Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-638 50 12  

Belgegeçer: 0.212-638 35 47  e-posta: [email protected]  

ERDOĞAN ASLIYÜCE: 

1946 yılında Kırıkkale ili, Delice ilçesi, Büyükyağlı kasabasında doğdu. Babası Ümmetoğulları’ndan Mehmed Aslıyüce, annesi Pınklı köyü eşrafından Hasan Aykanat’ın kızı Nuriye Aslıyüce hanımdır. İlkokula köyünde başladı, Kırıkkale Atatürk İlkokulunda bitirdi. Ortaokulu Kırıkkale’de tamamladı. Liseyi Konya Karatay Lisesinde dışardan bitirdi. Çalışma hayatına 1970’de Makine Kimya Endüstrisi-Kırıkkale tesislerinde başladı. Seydişehir, Bursa ve Konya’dan sonra 1982’de İstanbul Türk-Metal Sendikası’nın kurucu başkanı oldu. 1996 yılında Türk-Metal Sendikası’nın İstanbul Şube Başkanlığını bırakana kadar aktif sendikacı olarak çalıştı.

1972 yılında gönüldaşlarıyla birlikte Kırıkkale’de ‘Dur Yolcu Gazetesi’ni, 1980’de Konya’da arkadaşlarıyla ‘Konevi Dergisi’ni çıkardı. 1987’de İstanbul’da çıkardığı aylık ‘Metal İşçileri Dergisi’ni 54 sayı devam ettirdi.

1 Mart 1993’te İstanbul’da Hoca Ahmed Yesevi Vakfi’nı kurdu. Küçük Ayasofya semtindeki Hüseyinağa Medresesi’nin Bakanlar Kurulu Kararı’nca Vakfa tahsisini sağladıktan sonra burayı restore edip ‘Hoca Ahmed Yesevi Vakfı Kültür Merkezi’ yaptı. 1994’te ‘Yesevi Yayıncılık Şirketi’ni kurdu. Ocak 1994 tarihînden itibaren aylık ‘Sevgi Dergisi Yesevi’yi yayınlamaktadır. Dergi, halen yayınına aralıksız devam etmektedir. Yine 1994’te ‘Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi’ ‘BİR’i yayın hayatına kazandırdı.

1998’den beri Sarı Basın Kartı sâhibidir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) üyesi, Aydınlar Ocağı ve Beşiktaş Divan Kurulu üyesidir.

Aslıyüce’nin yayımlanmış eserleri: *Her Yönüyle Kırıkkale (1974), *Metal İşçilerinin Mücâdele Târihi (1989, Refik Sönmezsoy’la), *Genç İşçiler (1990), *En Büyük Grev (1991, R. Sönmezsoy’la), *Adım Adım Türk Yurtları (1997 - 3. Baskı), *Turan’dan Kırım’a (2001 - 2. Baskı, *4 Kıta 8 Ülke (2001), *Hücreden Cümleye (2001), *Türkistan’dan Anadolu’ya Alpler Erenler (2002), *Laleden Yağlı Güreşe: Hollanda (2002), *Değişen Komşumuz Suriye (2003), *Türkiye’nin Yüreği Kastamonu (2003 - 3. Baskı), *Türk’e Gözaltı (2004), *Garip Türk’ün Feryadı (2004), *Türk’ün Çile Çemberi (2004), *İstanbul’dan Adıyaman’a (2004), *İstanbul’dan Trabzon’a (2004), *Türkistan: İki Dünya Eşiği (2005), *Akdeniz’in İncisi: İskenderun (2007), *Ah Şu Balkanlar (2007), *İlk İşgal Son Kurtuluş (2008), *Türk Tarihinde Yanlış Bilinenler Yanlış Yorumlananlar (2008), *Ceyhan Târihi - İşgal ve Kurtuluş (2008), *Çukurova'nın Yıldızı Ceyhan (2008, *Türk Târihinde İşbirlikçiler ve 150’likler (2009), *Türk Dilinin Başşehri Kırşehir (2009), *Çanakkale’den Paşaeli’ne (2009), *Marmara’dan Akdeniz’e (2010), *Kocaeli’den Anadolu’ya (2010), *Türkiye’nin Yüreği Kastamonu’da Türk Dünyası Günleri (2011), *Şehir Şehir Türk Kurultayları (2012), *Şura Şehirleri (2013), *Türk Târihinde Yazılmayanlar 2 (2013), *Macaristan’da Gül-Baba (2014), *Avrupa’da Türklerin Kökeni (2014), *Bosna Hersek’ten Kosova’ya (2014), *Yesevi Dostları 1 (2015), *Yesevî Dostları 2 (2015), *Adalar Denizi'nden Anadolu'ya (2015), *Avrupa'dan Türk'e Gözaltı (2015), *Yesevî Dostları 3 (2016), Yesevî Dostları 4 (2017), Türk Târihinde Yazılmayanlar 2 (2017), Sarı Saltuk et-Türkî (2017).

KUŞBAKIŞI:

ATİLLA’NIN KALKANI

Avrupa Hun İmparatorluğu’nun hakanı Atilla, Türk târihinin en muhteşem kumandanlarında biridir. Babası Muncuk Han’ınvefatından sonra ülkeyi bir müddet ağabeyi Bleda ile birlikte, 445 yılından itibâren de tek başına yönetti. Avrupa kıtasının üçte ikisinden fazlası ile Asya kıtasının üçte birine yakın bölümüne hükmetti. Doğu Roma İmparatorluğu’na ilişmemesi karşılığında bir defada 2500 ton, her yıl için de 900 kilo altın aldı. Ömrü at sırtında geçti. 53 yaşında iken, o gün evlendiği İldiko isimli kadın tarafından zehirlenerek öldürüldü. Yerine oğlu İlek, sonra da Dengizik hakan oldu. Küçük oğlu İrnek, Macaristan’da Arpad hânedânının atasıdır. 

Yeni neslin târihî roman yazarı Hasan Erdem, Atilla’nın özel hayatından kesitler veriyor. Savaş alanlarındaki dirâyetini ustaca anlatıyor. Askerlerine barış zamanındaki sevecen yaklaşımlarını, küçük çocuklara şefkatli yaklaşımlarını kesitler hâlinde sunuyor.  Düşman ve düşman elçileri ile ilişkilerindeki mütehakkim tavırlarını kelimelerle resmederek büyük kumandanı en mükemmel şekilde tanıtıyor, okuyucuya sevdiriyor. Kitabın, onlarca benzerinden ayıran özelliği var. Hasan Erdem; ‘Tanrının Kırbacı’, ‘Allah’ın Gazabı’ gibi, batılılar tarafından yakıştırılmış unvanlarını gölgede bırakmaksızın Atilla’nın insânî yönünü gözler önüne seriyor. 

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.    

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50 Belgegeçer: 0.212-251 00 12 

e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

ARIBURNU / ÇIKARMA:

Çanakkale Savaşları’nda, İngiltere, sömürgesi Avustralya’dan ve Yeni Zelanda’dan İngiliz ordusunda, Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmak üzere asker getirmişti. Bu askerlere ‘Anzaklar’ denilmektedir. Anzak; ‘Australian and New Zealand Army Corps / Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birliği’ ifadesindeki kelimelerin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. İşte bu Anzak askerleri,   25 ve 26 Nisan 1915 tarihinde Arıburun’a çıktılar. O gün ve ertesi gün Arıbırun’da âdetâ cehennem ateşi kaynadı. Anzakların tamamına yakını Türk ordusu karşısında eriyip tükendi. Savaşın Türk ordusunun zaferi ile neticelenmesinden sonra Türkiye, Anzak askerleri için düzgün bir mezarlık yaptı ve düşman olmadıkları bir ülke ile, sâdece sömürge ülkesinin insanları oldukları için savaşmak mecburiyetinde kalmaları sebebiyle milletimiz onların cansız bedenlerini bağrına basar gibi toprağına kabul etti. Stephen Chambers, işte o iki günün hikâyesini anlatıyor. Türkçeye çeviren: İsmail Hakkı Yılmaz.

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI:

İstiklal Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat: 4 Beyoğlu, İstanbul Telefon: 0-212 252 39 91 Belgegeçer: 0.212-252 39 95 www.iskultur.com.tr  e-posta: [email protected]  

ALLAH İNANCI

Prof. Dr. Bekir Topaloğlu 157 sayfalık kitabında; insanı dünya ve âhiret mutluluğuna eriştirecek Allah inancını ele alıyor. Eser, zihni ve gönlü gerçeğe açık herkese hitap etmektedir. Eserde kâinatın yaratıcısı ve yöneticisinin varlığını ispatlama yöntemleri hakkında bilgi verildikten sonra O’nun birliği konusu işlenmektedir. 

İSAM-İSLAMÎ ARAŞTIRMALAR MERKEZİ YAYINI:  

İcadiye Bağlarbaşı Caddesi Nu: 40 Üsküdar 34662 İstanbul. Telefon: 0.216-474 08 50  

Belgegeçer: 0.216-474 08 74 e-posta: [email protected]   www.isam.org.tr  

KISA KISA… KISA KISA…

1-OSMANLIDAN CUMHURİYETE VARIZ (1865-1990):Aziz Altı / Karahan Kitabevi

2-SOSYAL BİLİMLERDE KÜLTÜR TARTIŞMALARI:  Cem Ergun, Süleyman Öğrekçi / Gece Kitaplığı

3-TÜRK HALK KÜLTÜRÜNDE RÜYA: Yrd. Doç. Dr. Mehmet Surur Çelepi / Kömen Yayınları

4-TÜRKİYE’DE KÜLTÜR POLİTİKALARI VE KÜTÜPHANELER: 1923-1980:Esin Sultan Oğuz / Hiperlink Yayınları

5-ADAB KİTABI: Seyyid Abdülkadir Geylani / Ehil Yayınları

DERKENAR:

KLAVYE MÜSABAKASINDA DÜNYA ŞAMPİYONU OLDUK

Türk Millî Takımı, Birleşmiş Milletler’e bağlı INTERSTENO Milletlerarası Bilgi İşlem ve İletişim Federasyonu tarafından düzenlenen 51. INTERSTENO Kongre ve Dünya Bilgisayar Klavye Şampiyonası'nda ‘dünya şampiyonu’ oldu. INTERSTENO Milletlerarası Bilgi İşlem ve İletişim Federasyonu Türk Grubu Başkanlığı ile F Klavye ve Bilgi İşlem Derneği'nin açıklamasma göre, Berlin'de 22-28 Temmuz 2017 târihinde düzenlenen şampiyonaya, Türkiye ile birlikte Almanya, Çek Cumhuriyeti, Japonya, Avusturya, Hollanda, Çin, İngiltere, ABD ve Kore'nin aralarında bulunduğu 26 ülkeden yüzlerce yarışçı katıldı.

Klavye sür’at yarışlarında Türk yarışmacıların bu şekildeki başarıları yıllardanberi devam ediyor. Ancak bilgisayarda Q Klavye ithalatı ve kullanımı devam ederse, başarılarımız hayal olacaktır.