Doğu Anadolu’muzun Muzaffer Kumandanı KÂZIM KARABEKİR Paşa’nın 4 Kitabı:

1-Birinci Cihan Harbi’ne Neden Girdik     

2-Birinci Cihan Harbi’ne Nasıl Girdik?    

3-Birinci Cihan Harbi’ni Nasıl İdâre Ettik - 1 (Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu) 

4-Birinci Cihan Harbi’ni Nasıl İdâre Ettik - 2 (Sarıkamış, Kars ve Ötesi)

Kâzım Karabekir Paşa’nın Birinci Cihan Harbi ile alâkalı yazdıklarını, Emre Yayınevi, 12,5 X 19,5 santim ölçülerinde 4 kitap hâlinde 1994 yılında yayınladı. 

Birinci cilt; ‘Birinci Cihan Harbi’ne Neden Girdik’ adını taşıyor ve 199 sayfadır. 1995 yılında ikinci, 2000 yılında 5. baskısı yapılmıştır. 

Türk milletini dört yıl ateş ve kan içinde hırpalayan ve neticede yüzyıllardan beri bu kahraman milletin nice fedakârlıkları karşılığında elde tutulan Osmanlı Cihan Devleti’ni parçalayan Birinci Cihan Harbi’nin Türk milletini alakadar eden cephesini inceden inceye düşünmek ve öğrenmek her vatandaşın büyük vazifesidir. 

Kâzım Karabekir Paşa, Cihan Harbi esnasında Erkan-ı Harbiyye-i Umumiyye istihbarat şubesini idâre etmiş, harp müddetince de Çanakkale, Irak ve Kafkas cephelerinde fırka kumandanlığı, Ordu Erkan-ı Harbiye Reisliği, Kolordu kumandanlığı ve ordu kumandanlığı vekâletinde bulunmuştur. Bu dönem zarfında da gördüklerini ve bildiklerini askerî disiplin içerisinde, bütün teferruatı ile ve akıcı bir üslupla yazdı. 

Kitapta, Paşamız; Birinci Dünya Savaşı yaklaşırken dünyadaki gelişmeleri anlatıyor, gelecekle alâkalı tahminlerini veriyor. Eserde ayrıca, Kâzım Karabekir’in görev yaptığı alanlarla, özellikle istihbarat servisi ile alâkalı, aynı mevzuu işleyen diğer kitaplarda bulunmayan bilgiler yer alıyor. 

Birinci Dünya Savaşı’nı oluşturan sebepleri bizzat içinde yaşayarak gören Doğu Cephesi’nin muzaffer komutanı; ‘Balkan Harbi sonrasında Erkân-ı Harbiye’mizi (Genel Kurmay Başkanlığı’mızı), geliştirmek ve yeniden tanzim etmek için Almanlara teslim etmiştik’ diyor. 

Ve şu gerçeği ifşa ediyor: ‘Almanların dünya hâkimiyeti kurma düşünceleri vardı ve biliniyordu. Onların bu maksatla başlattığı savaşa girmeyebilirdik, girmemeliydik. Fakat Erkân-ı Harbiye, onların elinde olunca, ister istemez savaşa sürüklendik.’ 

Harp târihi ve siyâsî târih uzmanları; ‘İttifak Devletleri olarak Almanya ve Türkiye galip gelse idi, Kurtuluş Savaşı’nı Almanlara karşı yapmak mecburiyetinde kalacağımızı’ belirtirler. 

Kâzım Karabekir Paşa’mız, serinin birinci kitabında, Birinci Cihan harbi’ne neden girdiğimizi, Almanya ile Osmanlı Devleti arasındaki İttifak Sözleşmesi’nin maddelerini tahlil ederek izah ediyor.  

Bütün kitaplarda Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na Enver Paşa’nın soktuğunu yazar. Karabekir Paşa, Enver Paşa’nın bu işi neden yaptığını açıklıyor: ‘Yunanlıların eline geçen adalarımızı geri almak…’

464 sayfa ile serinin en hacimli kitabı olan 2. Cilt, ‘Birinci Cihan Harbi’ne Nasıl Girdik’ adını taşıyor. Kitap; İkinci Dünya Savaşı’ndan durumumuzu ‘1912-1913 Balkan Harbi’nde ordularımız perişan olmuş ve saldırı kabiliyetimiz tamâmen kırılmıştı’ cümlesiyle net bir şekilde özetleyerek başlıyor. 

Karabekir Paşa, bu ciltte de selis Türkçesi ve akıcı üslûbu ile derin tahliller yapıyor, isâbetli teşhisler koyuyor ve ilim adamı titizliğiyle araştırmalarının neticelerini açıklıyor. 

Serinin 3. Cildinin birinci kitabı 270 sayfadır ve  ‘Birinci Cihan Harbi’ni Nasıl İdâre Ettik / Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu’ adını taşıyor. Kitabın 2. Baskısı Ocak 1995’te yayınlandı.

Kitabın Birinci Bölümü’nde Erzincan’ın kurtuluşu (s: 15-127), İkinci Bölümünde Erzurum’un kurtuluşu anlatılıyor. (s: 129-155)

Kitapta Osmanlı ordusunun Doğu Anadolu’daki ileri harekâtını, rahat okunur bir üslupla en ince teferruatına kadar anlatıyor. Doğu Harekâtı’nın teferruatı ile bilinmesi, târihimiz için olduğu kadar yetişmekte olan gençlerimize ve umumiyetle millî terbiyemiz için de son derece mühimdir. 

Karabekir Paşa, Birinci Cihan Harbi döneminde Irak ve Kafkas cephelerinde bulunmuştur. Kitapta cephede yaşananlarla cephe gerisindeki sosyal hayat ve bölgenin şartları yer alıyor. 

Kitabın 67 ve 68. Sayfalarında, Lenin’in Rusya’nın başına gelmesiyle neticelenen hâdiseler yer alıyor:

7-8 Kasım 1917’de Petersburg şehrinde halk, ‘ekmek ve sulh isteriz’ feryatlarıyla 5 gündür sokaklardaydı. Halkı evlerine göndermekle vazifelendirilen askerler de isyancılar tarafına geçince, Rusya’da çarlığın devrileceği anlaşılmıştı. 18 Haziran 1917’de Sosyalist lideri Kerensky (1881-1970) vaziyete hâkim oluyor: önce Adliye ve Harbiye Nâzırı oluyor. Eylül başlarında icra heyeti reisliğini ve başkumandanlığı da eline alıyor. Hemen de Rus ordularını Almanlara karşı taarruza kaldırıyor. Fakat Rus ordularının mağlup ve perişan olmaları Kerensky’i halkın ve ordunun gözünden düşürüyor. Artık Komünist partisi mevki tutmaya başlıyor. Bu yeni vaziyetten, Kerensky’nin evvelce azlettiği başkumandan Kornilof (1870-1918) istifâdeye kalkıyor 12 Eylülde bir hükümet darbesi yapıyorsa da muvaffak olamıyor. Bu haller karşısında Ekim ayı başlarında artık Kerensky’nin kredisi büsbütün bitmiş oluyor.

6 Kasım 1917’de Bolşevik ihtilâli başlıyor, çabuk da muvaffak oluyor ve Kerensky hükümeti devriliyor. İsviçre’de bulunan Bolşevik lideri Lenin, Almanlar vâsıtasıyla ve kapalı vagonla gizlice Rusya’ya geliyor. Artık bütün cephelerde bozgunluk da baş gösteriyor. Herkes, torak, hayvan ve eşya alacağız diye memleketinin yolunu tutuyor, bu arada birçok kumandan ve zâbitler de mahvoluyor. Gömülemeyen silahlar, toplar yol baylarınca atılıyor. Malzeme ve mühimmat depoları hâliyle bırakılıyor. Halkın yağmasına uğruyor, bozgunluk; trenlere veya ordunun binek, koşum hayvanlarına binebilenler önde, yaya kalanlar geride olmak üzere mâzinin büyük millî muhâceretini andıran silahlı bir göç hâlini alıyor.

İkinci Baskısı Emre Yayınları tarafından okuyucuya sunulan kitap 12,5 X 19,5 santim ölçülerinde, 271 sayfadır. 

Serinin 3. Cildinin ikinci kitabı 384 sayfadır ve  ‘Birinci Cihan Harbi’ni Nasıl İdâre Ettik / Sarıkamış, Kars ve Ötesi’ adını taşıyor. Kitabın 2. Baskısı Ocak 1995’te yayınlandı.

Bu bölümdeki başlıkların bâzıları: *İbret Alınacak Dersler, *Emriniz Altındakileri Yeise Düşürmeyiniz. *Sarıkamış Taarruzu. *Sarıkamış’ın İşgali. *Ermeni Ordusu Hakkında Malumat. *Kars İçin Muharebeler. *Novo Selim Meydan Muharbesi. *Ermenilerin Kancıklığı. *Ermenilerin Kars’ı Teslim Edişi. *Kars’a Girişim. *Gümrü Muharebesi. *Ermenilerle Sulh.

Doğu Cephesi’nin muzaffer Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa, zaferden sonra Gümrü Kalesine girişini şöyle anlatıyor: 

17 Mayıs Cuma günü Ermeni köyleri beyaz bayraklar çekerek teslim oldular. Yalnız Ani istasyonu hafif bir müsâdeme ile zaptolundu. Er Ermeni askeri ölü bulundu. Ben Erkân-ı Harbiyem’le önce atlarla Gümrü’nün güneyi yakınındaki Karakilise’nin 3 kilometre kadar güney doğusundaki tepeciklere gittik. Buradan tarassud ettik. Kolordumun kıtaları hedeflerine vardıkları görülüyordu. Öğle ymeğini de orada yedik. Karakisile, büyücek fakat pis bir Ermeni köyü. Şimdiye kadar gördüğümüz Ermeni ve Türk köyleri sefil manzara gösteriyor. Gümrü etrafındaki köyler hep Türk adını taşıyor. Gümrü köylerinde ve Gümrü’de tek tük Türk ihtiyar kadın ve erkekleri kalmış. Gümrü’de sekiz on Türk evi var. Ortada Türk genci görülmüyor. İhtiyar Türk baba ve anaları ve ihtiyar dedeler askerlerimize sarılıp öpüyor. Elinde kanlı bir sopa, aksakallı ve birçok yerlerinden kanlar akan fakat dimdik duran bir dede bir askerimizin boynuna sarılmış şöyle haykırıyor:

‘-93 Harbinden beri bir gün dahi ümidimizi kesmeden sizinle kavuşacağımızı biliyordum. Fakat artık dünyanın sonuna kadar dahi ayrılmayacağız. Ve gözlerinden yaşlar boşanıyor.’

Yaralı, ak saçlı ve kanla ıslanan saçları sanki başına bir Türk bayrağı sarmış manzarasını gösteren ihtiyar bir nine de diğer bir askerimize sarılmış şöyle haykırıyor: 

-Oğlum, bizi bu hale Ermeniler koydu. Fakat çok şükür artık bir daha gelemezler. Oğlum, Karabekir Paşa nerede? Ben onu kucaklamadan ölmek istemiyorum.’

Ve beni gören kendini kaybediyor. Dizlerime kapanıyor. Gözyaşları, hıçkırıklarla şükranlarını ifâdeye çalışıyorlar ve dualar ediyorlar.

(Bilgi ve belge tedârikindeki katkıları sebebiyle Dostum, Emekli Albay / Araştırmacı Yazar Mehmet Şadi Polat’a teşekkür ediyorum.)

KÂZIM KARABEKİR:

Asker ve devlet damı Kâzım Karabekir İstanbul’da 1882 yılında doğdu. 66 yaşında iken, 26 Ocak 1948 tarihinde Ankara’da vefat etti.   

Kurtuluş Savaşı’na katıldı. 1920 ve 1923’te iki dönem milletvekili seçildi. 1946 yılında TBMM başkanlığı yaptı. Askerî ve siyasî hâtırâlarını, ekonomi ve sosyal konular ile ilgili görüşlerini kitap olarak yayınladı. Başlıca eserleri:  İstiklâl Harbimiz  (1943),  İktisadî Esaslarımız  (1920),  Sanayi Projeleri  (1935),  Ermeni Meselesi  (1918),  Öğütlerim  (1940),  Ülkümüz: Kuvvetli Bir Türkiye  (1945).

Babası, Kırım Gazisi Mehmet Emin Paşa’dır. 1902 yılında Harbiye’den mezun olduktan sonra Harp Akademisi’ne girdi. Burayı da birincilikle bitirip Kurmay Yüzbaşı olarak Manastır Erkân-ı Harbiyesi’nde görev aldı. Burada, Rum ve Bulgar komitecilerine karşı çarpıştı.  Başarıları sebebiyle terfi ettirilip İstanbul Harbiye Mektebi’ne tâyin olundu.   1908’de İkinci Meşrutiyet ilân edilince Edirne’de görevlendirildi. 31 Mart Vak’ası üzerine Hareket Ordusu’na katılarak İstanbul’a geldi. 1910 yılında Arnavutluk isyanının bastırılması harekâtına katıldı. 1912’de binbaşılığa terfi ettirildi. 1912 – 1913 Balkan Harbi’ne katıldıktan sonra  görevli olarak Almanya’ya gitti. 1914’te yarbay oldu. 

Asıl başarılarını Birinci Dünya Savaşı’nda elde etti. Irak ve Çanakkale cephelerinde komutanlık yaptı. 1915’te Genelkurmay Başkanlığı’nda görevlendirildi. 1918’de Erzincan’daki Birinci Kafkas Kolordusu Kumandanı oldu. Rus desteğindeki Ermeni ordusuna karşı Erzincan ve Erzurum’da başarılı harekâtları bizzat yönetti. Ermenilerin girişmiş olduğu katliam ve insanlık dışı işkenceleri önledi. Yerli halkın sevgisini ve saygısını kazandı, Tuğgeneralliğe terfi ettirildi. 

Birinci Dünya savaşı sonunda müttefik kuvvetler mağlup sayılınca, yedi cephede şan ve şerefle mücâdele eden Türkiye, 1918 Mondros Mütârekesi ile silâh bırakmak mecburiyetinde bırakıldı. Bu sırada kendisine Genel Kurmay Başkanlığı teklif edildi. İstanbul’da vatan ve millet için hizmet imkânı kalmadığını gördüğünden görevi kabul etmedi. Sultan Mehmed Vahideddin Han ile görüştükten sonra, Erzurum’daki Kolordu Komutanlığı görevini üstlendi. İtilâf Devletleri’nin (1)  karşı koymasına ve tehdit etmesine aldırmayarak 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’ni düzenledi. Bu hareketiyle, Mustafa Kemal Paşa’nın da takdirlerini kazandı. 

Sarıkamış ve Kars’ta Ermenileri mağlup ederek  3 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması’nı  (2)  imzaladı.  Bu Antlaşma, Türk İstiklâl Mücâdelesi’nin ilk milletlerarası sözleşmesidir. Anlaşma gereğince Ardahan, Artvin ve Kars, millî sınırlarımız içerisine alındı.  Türk heyeti başkanı olarak Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Gürcüstan ve Ermenistan Sovyet temsilcileriyle 13 Ekim 1921’de Kars Antlaşması’nı imzaladı. Bu sözleşme ile de Türkiye – Sovyetler Birliği sınırları belirlendi. 

Bu antlaşmalar ile Doğu Cephesi’nde zafer kazanılmış, barış sağlanmış ve ordunun işi bitmişti. Personel ile askerî malzemeyi Batı Cephesi’ne sevk etti. 

1920 Yılında, Edirne milletvekili olarak Türkiye Büyük millet Meclisi üyesi oldu. O dönemde,  hem asker hem milletvekili olunabiliyordu.  Ankara’daki Birinci Ordu Müfettişliği görevi de kendisine verildi. 1923’de İkinci dönem TBMM’ne,  İstanbul milletvekili olarak katıldı. 

1924’te Cumhuriyet döneminin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’ni kurdu ve genel başkanlığına seçildi. Bu parti, Şeyh Sait İsyânı’nın ülkede meydana getirdiği karışıklıklar gerekçe gösterilerek kapatıldı. Yalnızca partisi kapatılmakla yetinilmedi.  Kâzım Karabekir’e çeşitli iftiralar yöneltildi. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’ya İzmir’de düzenlenen suikast teşebbüsü ile ilişkili olduğu söylendi. Bu gerekçe ile ve İdam talebiyle İstiklâl Mahkemesi’ne sevk edildi. Mahkeme, kendisini suçsuz bulup beraatına karar verdi. 

1927 yılında kendi isteği ile emekliye ayrılıp İstanbul’a yerleşti. Tek parti konumundaki Cumhuriyet Halk Partisi  (CHP)  yönetimi ile arası açık olarak 1938 yılına kadar zamanını kitap yazmakla değerlendirdi. Evine baskın yapılarak yazdığı kitaplar ve elindeki bütün belgeler alınıp yakıldı. 1938 yılında Cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü’nün ısrarı ile Ankara’ya gelerek tekrar siyâsî hayata girdi. CHP’den İstanbul Milletvekili seçildi. 1946’da TBMM Başkanlığı’na getirildi. Bu vazifede iken, geçirdiği kalp krizi sonucu ebedî âleme intikal etti.  Yazdığı ve yayınladığı kitapların sayısı 57 adettir. Henüz yayınlanmamış 24 adet kitabı ve çok sayıda makalesi vardır.  

 (1)İtilâf Devletleri: Birinci Dünya savaşı’nda; Almanya, Avusturya, Macaristan, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan’dan oluşan grup.  

 (2)Gümrü Antlaşması: Gümrü Muâhedesi olarak da anılır. 03 Aralık 1920 tarihinde,   Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Ermenistan arasında   imzalandı. Yeni Türk Devleti’nin imzaladığı ilk antlaşmadır. Antlaşma ile, günümüzde de geçerli olan Türkiye – Ermenistan sınırları belirlendi.

KÂZIM KARABEKİR’İN BİR ŞİİRİ:

İKİ DAMLA YAŞ

70 lira ile bir mütekait adam 

İken, ikiz çocukta geldi, olduk tamam 

Evet, tamam; çünkü herkes kaçıyor benden 

Ve ben de sabahları erkenden  

Yavruların hazırlıyorum sütlerini.   

Kaçıp gitti evdekiler  

Parasız kim kimi bekler?   

Tam bu sırada hastalık saldırdı bize   

İki yavrumla anneleri diz dize.   

Sancılar altında kıvranıyorlardı;  

Hayatın kalmamıştı artık tadı. 

Kalmamıştı elimde hiç satacak.  

Peki ya bu hastalara kim bakacak?  

Vejetalin eritmek için sarılmıştım kepçeye,  

Fakat doktor parası sığmıyordu hiç bütçeye.  

Satmıştım elimde olanı  

Yemiştim maziden kalanı. 

Düşünüyordum iki elimde başım, 

Dalmışını bunalmışım.  

Seslendi Refikam  

-Paşam! Paşam!

Nedir bu yes’in? Nerede her günkü neşen? 

Hastalığım artar, seni böyle görürsem. 

Bu günler de geçer üzülme sakın 

Nerede ise gelirler doktorlar; vakit yakın.

 Doktorlar mı gelecek dedin?  

Acı, pek acı bir şeyler söyledin. 

Söylemeye bulamıyorum mecal, 

Viziteye verecek param yok İclâl!   

Borç felâkettir şuna ve buna: 

Giremem bu tehlikeli oyuna. 

Yanıyordu ellerimde başım:  

O yüksek ruhlu bir Türk kızı idi.    

Türk varlığının bir yıldızı idi      

Taşlı saatini uzattı bana,  

Ben de gönderdim “sat” salonuna 

Birkaç yüz lira geldi geriye  

Sıkıntıyı attık biz ileriye   

 Fakat refikam:  

Döndürürken duvara başını 

Gördüm iki damla gözyaşını.

Dedim lanet olsun geçime,  

Artık düştüm ben de kendi içime.   

Kulaklarım içimi dinliyor   

Her yerim inliyor.    

Gözlerim içime bakıyor,   

Ve gördüğü yeri yakıyor  

Kalbimi deldi o iki damla yaş   

Halksız yere idi bu çetin savaş.

Bu düşüncelerim pek kısa sürdü.  

Çünkü vicdanım tamamen hürdü.   

Arkadaşımla bakıştık. Ve gülüştük.   

Hemen topladık kendimizi.     

Düşündük köylü efendimizi:     

Neler çekiyor asıl onlar?      

Yaşamıyor muydu şerefiyle milyonlar    

Dedik ve karımla el ele verdik,     

Bu acı günleri pekâlâ yendik.