Kınalızâde Ali Efendi ve AHLÂK-I ALÂÎ

Prof. Dr. Bekir Karlığa, kitaba yazdığı Takriz yazısında: ‘Osmanlı-Türk toplum yapısındaki ahlâkî normların pek çoğunun oluşmasında Kınalızâde Ali Efendi’nin Ahlâk-ı Alâî isimli eserinin büyük payı vardır.’ Diyor. 

Kınalızâde Ali Efendi, Hicrî 917, Milâdî 1510-1511’de Isparta’da doğmuştur. Aile büyükleri ve oğulları-torunları arasında çok sayıda âlim ve fâzıl insanlar bulunmaktadır.  

Ali Efendi, ailesinin durumu sebebiyle iyi bir eğitim gördü. Eğitimini tamamladıktan sonra müderris veya kadılık vâzifesi verilerek tâyin edilmesi için müracaat edip beklemeye başladı. Bekleme süresi, hocası Çivizâde ile tâyinleri yapan Ebussuud Efendi’nin arasının açık olması sebebiyle uzadı. Bu zaman zarfında eser yazdı. Sonra da bu yazdıklarıyla Ebussuûd Efendi’ye giderek tâyinini talep etti. Ebussuûd Efendi, araya adam koymayıp bekleme süresinde eser yazdığı için Ali Efendi’yi takdir etti ve derhal medrese hocalığına tâyinini yaptı. 32 yaşındaydı. Birkaç medresede hocalık yaptıktan sonra kendisine kadılık vazifesi verildi.  62 yaşında iken 1571 yılında Anadolu Kazaskeri oldu. Bir yıl sonra da nikris hastalığından vefat etti. 

Kınalızâde Ali Efendi, kusurlarının ve noksanlıklarının bulunduğunu, kitabındaki ahlâkî tavsiyelere herkesten çok kendisinin ihtiyacı olduğunu yazmakla birlikte, hakkında yazılan kitaplarda O’nun halim-selim, az söyleyip çok düşünen nezih tavırlı, ince ruhlu, ölçülü şakalar yapan, samîmi, dünyevî makamlara değer vermeyen, iyi bir ahlâka sâhip olduğu belirtilmektedir. İlmî ve edebî şahsiyeti, diğer meziyetlerini gölgede bırakacak kadar üstündü. Şâir ve edip, dinî bilgilere bihakkın vâkıf, Arapçayı ve Farsçayı çok iyi bilen münevver bir insandı. Ahlâk-ı Alâî, Menşeat-ı Kınalızâde, Târih-i Kınalızâde, Muammeyât, Nüzhetnâme, Kaside fî medhi’n-nebî (Mulemma), İnşaaa-i atik, Risâle-i vucüd, Siyer-i nebi ve Târih-i hulefa isimli eserleriyle Divân’ını Türkçe, 27 adet eserini de Arapça yazmıştır. 

Ahlâk-i Alâî isimli, 13,7 X 21 santim ölçülerinde, 544 sayfalık eserinde Doç. Dr. Ayşe Sıdıka Oktay, Kınalızâde’nin Ahlâk-i Alâî isimli eserini niçin yazdığını, faydalandığı kaynakları, eser hakkında yapılan çalışmaları anlattıktan sonra aynı konuda yazılmış eserlerle mukayesesini yapıyor. (s: 69-96)

Ahlâk İlmi’ başlığı ile 99. sayfadan başlayıp 315. sayfaya kadar devam eden ikinci bölümde: Kınalızâde’nin; Ahlak ilminin târifi, ve ilimler arasındaki yeri, huy kavramı, insan ve âlemdeki yeri, nefs ve nefsin güçleri, erdemler ve (târifi verilmeksizin) erdemlerin zıddı  olan reziletler, ahlâkî hastalıklar ve tedâvisi, câhillik, öfke, ölüm korkusu, kıskançlık, cimrilik, itidal ve adalet, mutluluk anlayışı gibi başlıklar altında, ahlâk ile alakalı pek çok mevzuda insanlara büyük faydalar sağlayacak bilgiler ihtiva ediyor. 

Üçüncü Bölüm, ‘Aile Ahlakı’ başlığını taşıyor. Bu bölümün ara başlıkları şöyle: *Aile Ahlâkı İlminin Târifi, *Aile Ahlâkı İlmine Olan İhtiyaç, *Kızalızâde’nin Aile Ahlakı Konusundaki Kaynakları, *İnsanın Aile Ortamında Yaşamasının Gerekliliği, *Aileyi Meydana Getiren Üyeler, (babanın ve annenin vazife ve sorumlulukları), evlenilecek kadında aranan özellikler, evlenmekten kaçınılması gereken kadınlar, çok evliliğin zararları, erkeğin ve kadının eşine karşı sorumlulukları, çocuk eğitimi ve terbiyesi, genel görgü kuralları, *Hizmetçiler, köle ve câriyeler gibi başlıklar altında mâlûmat ihtiva ediyor. (s. 319-422)

Devlet Ahlakı’ başlıklı dördüncü bölüm; ‘Aileden topluma’ ara başlığı ile başlıyor. *İnsanların Bir Arada Yaşama Mecburiyeti, *İnsanların Bir Yönetim Altında Toplanması, *İnsanların Bir Arada Yaşamasından Kaynaklanan Problemler ve Bunların Giderilmesi, *Devlet Başkanı, devlet başkanına olan ihtiyaç, devlet başkanının hâkimiyetinin kaynağı, devlet başkanının özellikleri, vazifeleri, milletine karşı davranışları, zâlim devlet başkanının durumu gibi başlıklar ve alt başlıklar altında, mutlu millet-güçlü devlet için altın değerinde formüller sunuluyor. (s: 426-518)

Sonuç’ başlıklı son bölümünde Doç. Dr. Ayşe Sıdıka Oktay, Osmanlı Cihan Devleti’nin en geniş sınırlara ulaştığı bir dönem olan 16. yüzyılda yaşayan Kınalızâde Ali Efendi’nin; Nasîrüddin-i Tûsî’nin Ahlâk-ı Nâsirî ve Celâleddin Devvânî’nin Ahlâk-ı Celâlî isimli eserlerini kendisine örnek almakla birlikte; Kur’an ve hadisler gibi dînî kaynaklar ile edebî ve târihî kaynaklara başvurduğunu, zengin bir bilgi birikimini eserine aktardığını belirttikten sonra eserini şu cümlelerle bitiriyor:  

‘Sonuç olarak Kınalızâde'ye -Gülşenî gibi- sâdece Tûsî ve Devvânî'nin eserlerinin tercümanı veya bir nakilcisi gölüyle bakamayız. Çünkü o, daha kapsamlı ve daha eklektik bir düşünürdür. Ayrıca ilgili eserler incelendiğinde görüleceği gibi Kınalızâde Tûsî'den, Tûsî'nin İbn Miskeveyh'den faydalandığından daha az istifâde etmiştir. Ahlâk konusunda en son kitap yazmanın avantajıyla kendisine ulaşan bilgi birikimini kendi dönemindeki ihtiyaçlara ve problemlere uygun olarak değerlendirmiş, bu felsefî birikimi dînî ve edebî muhteva ile zenginleştirme yoluna gitmiştir. Dönemindeki felsefe kültürünün eksikliğini göz önünde bulundurarak, seleflerinde yer alan fakat, amelî ahlâkla direkt ilgisi olmayan felsefe ve mantıkla ilgili ayrıntılı açıklamalarla okuyucuyu boğmamış, amelî ahlâka ait bir kitap olduğunu dikkate alarak daha çok bu konuya ağırlık vermiştir. İncelediği konularda seleflerinin tutarsızlıklarını ve boşluklarını yakalayabilmesi, bunları çözümlemeye, eksikleri tamamlamaya çalışması ve bu maksatla başka kaynaklara başvurması onun orijinal taraflarını oluşturur. Kendisine ulaşan bütün bilgileri incelemiş, eksiklerini kapatma ve çelişkili yönleri çözmekle meşgul olması yani kendisine gelen büyük bilgi birikimin adeta tahlil ve tenkit ederek bakması onun döneminde kolay başarılacak bir iş değildir. Ahlâk-ı Alâî hem örnek aldığı eserlerden hem de kendi çağında ve sonrasında yazılan eserlerden bu yönü ile ayrılabilir. Ancak iyice yerleşen geleneği aşmak, kalıpları kırmak kolay değildir. Bu sebeple benzer sistem ve içerikte bir eserde yeni bir tarz, yeni bir anlayış yakalamaya çalışmıştır. Hâşiye ve şerh yazma geleneğinin yaygın olduğu bir ortamda bu kalıpların dışına çıkıp bu çapta bir eser yazması Kınalızâde açısından bir başarı olarak yorumlanmalıdır. Ancak klasik anlayışın dışına çıkamamasının ve bir sistem düşünürü olmamasının getirdiği birtakım tutarsızlıklar ve boşluklar da eserin bütünlüğü içerisinde hissedilmektedir.’ 

Kınalızâde Ali Efendi’nin tespitleri ve tavsiyeleri, aradan geçen 400 yıla rağmen günümüzde de geçerlidir. Ve hattâ denibelir ki o günün insanından ziyâde, mutluluk ve huzuru çok kazanıp israf, işret ve gösterişte arayan günümüz insanına hitap etmektedir. Evlerin büyümesine rağmen ailelerin küçülmesi, evlat sevgisinin evde beslenen köpeklerle giderilmeye çalışılması gibi sapkınlıkların bolca görüldüğü, devlet yönetiminde israf ve ihtişamın rahatsızlık verici boyutlara ulaştığı göz önünde bulundurulursa, Kınalızâde Ali Efendi’nin Ahlâk-ı Alâî isimli eseri, 7’den 77’ye kadar bütün insanların başucu kitabı olacak değerdedir. 

Doç. Dr. Ayşe Sıdıka Oktay, bu muhteşem eseri selis bir Türkçe ile kültür hayatımıza kazandırırken yerli ve yabancı, büyüklü-küçüklü 246 adet eseri incelemiş, felsefe târihimiz açısından kıymetli bir eser meydana getirmiştir. Eserin üçüncü baskısı, 2015 yılında okuyucuya sunulmuştur. 

İZ YAYINCILIK:    

Çatalçeşme Sokağı Nu: 27/2 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-520 71 10 Belgegeçer: 0.212-511 57 91 e-posta: [email protected]  www.iz.com.tr 

Doç. Dr. AYŞE SIDIKA OKTAY:

Emet/Kütahya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Uşak’ta tamamladı. 1986 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde ‘Kınalızâde Ali Efendi ve Ahlâk-ı Alâî İsimli Eseri’ adlı tezini tamamlayarak Ocak-1998’de doktor unvanını aldı. Bu eser 2005, 2011 ve 2015 yıllarında basıldı. 1986-2003 yılları arasında İzmit ve İstanbul’daki çeşitli okullarda öğretmen olarak görev yaptı. 02.01.2003 tarihinde Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, Din Felsefesi Ana Bilim Dalına Yardımcı Doçent olarak tâyin edildi. 2014 yılında doçent oldu. Hâlen aynı fakültede ilmî çalışmalarına devam etmektedir.

ESERE SAYGILI, KORSANA KARŞIYIZ (Hikâyeler)

İLESAM Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği tarafından, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla yayınlanan 12,2 X 19,5 santim ölçülerinde 112 sayfalık kitapta; korsan kitap almanın çirkin yönlerini, telif hakkına saygısızlığın hırsızlık demek olduğunu konu edinen birbirinden güzel, zevkle okunan 11 adet hikâye yer alıyor. 

Eserin sunuş yazısını İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız kaleme almış. Yazısında, İLESAM hakkında bilgi verdikten sonra eserin; Türkiye’deki bütün ortaokul ve liselerde yapılan ‘Esere Saygılı, Korsana Karşıyız İkinci Millî Slogan ve Logo Yarışması’ ile gençlerimizin telif hakkı konusunda bilinçlendirilmesi ve korsan yayınlardan uzak durulması, böylece de hem devletimizin vergi kaybının önlenmesi hem de yazarlarımızın daha çok telif hakkı kazanması ve de daha güzel eserler vermesine vesile olacağı ümidiyle hazırlandığını belirtiyor.   

Kitapta hikâyeleri bulunan; Ayça Nur Kip Akyol, Bestami Yazgan, Hasan Kallimci, İlter Yeşilay, Nesime Özturan Açılmış, Nur Ersen, Osman Aktaş, Osman Aytekin, Sibel Unur Özdemir’, Yusuf Dursun, Zehra Birsen Yamak isimli yazarların fotoğraflı hayat hikâyeleri de bulunuyor. Hikâyelerin hepsi, ortaokul ve lise seviyesindeki öğrencilerin anlayacağı bir dil ve üslûp ile yazılmış olmakla birlikte, yetişkinler de zevkle okuyabilirler. 

İLESAM GENEL MERKEZİ:  

Birinci İzmir Caddesi Nu: 33 Kat: 4 Daire: 16 Kızılay, Ankara. Telefon: 0.312-419 49 38, Belgegeçer: 0.312-419 49 39 e-posta: [email protected]  http://www.ilesam.org.tr  

KOZMİK MESELE / Devlet Metodolojisine Giriş: 

Kitabın yazarı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1982 yılında mezun olan, Viyana İktisat Üniversitesi’nde 1991 yılında lisans tahsili yapan, daha sonra da aynı üniversitenin Felsefe ve İktisat Sosyolojisi Enstitülerinde doktorasını tamamlayan Gürsel Dönmez, arka kapak yazısında 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 229 sayfalık kitabı hakkında şu bilgileri veriyor: 

‘Bu kitap yaşadığımız dünyaya itirazı olanlar için kaleme alındı. Bu kitap, okunması zor bir kitap. Yaşanan zaman ve dünyaya kafası bozuk olanlara zor şeyler anlatıyor. Kozmik, epistemik, paradigmatik ve irfanî konulara değiniyor. İnsanı, toplumu, devleti, dünyayı ve Türkiye’yi anlatıyor. Tarih felsefesi yapıyor. Okuyarak, düşünerek ve söyleyecek sözü olan herkesi dinleyerek derlenmiş notların sistemleştirilmiş hâli olan bu çalışmayı bir ömür devam ettirmeyi düşünüyorum.

Önemli devlet ve siyâset adamları, yüksek bürokrasi, yetkin istihbaratçılar, seçkin yöneticiler, entelektüeller ve akademisyenler bu kitabı okumalı. Öğrenci kardeşlerim kitabı okurken belki çok zorlanacaklar ama yazılan her şey aslında onlar için yazılıyor. Bu kitap nitelikli bir okuyucu kesimine hitap ediyor. Bir tasarı/deneme şeklinde ortaya çıkan bu çalışmanın tamamı, meselesi olanlar için kaleme alınmış ‘kişiye özel’ bir mektup olarak da değerlendirilebilir. Derin hâfıza sâhiplerinde kozmik bir yankı uyandıracağını umuyorum.’

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.   

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50 Belgegeçer: 0.212-251 00 12 

 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr    

ÜÇ BOZKIRLI: Atilla, Cengiz, Timur

Romanyalı araştırmacı yazar Manole Neagoe’nin eserini Türkçeye, Kırım Türklerinin yolbaşçılarından Müstecip Ülküsal (1899-1996) çevirmiş. 

Türk târihinin büyük üç kumandanı ve lideri olan Atilla, Cengiz Han ve Emir Timur’un anlatıldığı kitapta, doğu-batı mukayesesesi de yapılmaktadır. İslam öncesi ve sonrasında yaşayan Türk liderlerinin benzerlikleri ve hususiyetleri ile ‘Turan’ idealinin, onların döneminde hayalden gerçeğe dönüşmesi, kitaba fon teşkil etmektedir.

Kitabın, dikkat çeken bir özelliği var: Doğu insanının batı insanına üstün olduğu itiraf ediliyor. Yazarın farkında olmadan kaleme aldığı bu satırları, bir batılı yazarın kaleminden okumak, her Türkün gururunu okşar. Çünkü batı, kendi küçüklüğünü kendisi tescil etmektedir. 

14 X 20 santim ölçülerinde, 256 sayfalık kitap, 2010 yılında yayımlandı. 

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:   

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65   

Belgegeçer: 0.212-527 33 64  e-posta: [email protected]  www.bilgeoguz.com.tr 

KISA KISA… KISA KISA… 

1-BÜYÜK GÜNLERİN ADAMI / FETHİ OKYAR’IN HAYATINDAN KARELER: Ali Fethi Okyar, Kansu Şarman / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları                                  

2-VATAN DERSLERİ: İbrahim Yıldırım / Doğan Kitap.  

3- İKTİDARSIZLAR (Roman): Fatih Altınöz / Çınar Yayınları  

4-KİTAPLARLA SÖYLEŞİ: Oğuzhan Saygılı / İlgi Kültür-Sanat Yayıncılık  

5-SELANİK İÇİNDE SALÂ OKUNUR (Roman): Ş. Adnan Şenel / Eşik Yayınları 

DERKENAR

OĞUZ ÇETİNOĞLU

‘de’ler mi ayrı yazılacaktı, ‘da’lar mı?

Adını ‘Hâluk’(?!) şeklinde yazan, Edebiyat Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi olduğunu belirten bir okuyucu,  lise son sınıf öğrencisi kardeşi ‘Kamil’in(?!) sorusunu cevaplandırmamı istiyor: 

-‘de’ler mi ayrı yazılır, ‘da’lar mı? 

Kendisini ciddiye alıp sorusunu cevaplandırdıktan sonra muhtemelen yeni bir soru soracaktır:

-Benim  ve kardeşimin isimlerinden sonra neden (?!) işâretlerini koydunuz?

Son günlerde bir ABD gazetesinin 6 sütuna başlık yaptığı ‘kara mizah’ ürünü târifi, bir miktar ‘tâdilat’ ile kullanmanın tam zamanıdır:

-Türkiye, (Van gölü de hesaba katılarak) dört tarafı denizle çevrili, kendi dilini doğru dürüst bilmeyen daha da kötüsü, kendisinin ve kardeşinin adını doğru yazamayan insanların (az bir farkla da olsa) ekseriyette olduğu bir ülkedir.