İSLÂM DÜŞÜNCESİNİN BATI DÜŞÜNCESİNE ETKİLERİ

İlk çağ Yunan düşüncesinin İslâm düşüncesinin oluşumundaki rolü pek çok çalışma ile ele alınmıştır.  

On ikinci yüzyılın ortalarında başlayıp on dördüncü yüzyılın sonlarına kadar Arapçadan batı dillerine çevrilen İslam düşüncesine ait pek çok eser sebebiyle Avrupalı ilim adamları, İslam düşüncesiyle tanışmış oldular. Batı üniversitelerinde bölümler açıldı, İslam düşüncesi üzerine derin araştırmalar yapıldı. İslam düşüncesi batı düşüncesine öylesine tesir etti ki Rönesans ve reform hareketleri ortaya çıktı. 

Meselenin bu yönü hakkında ciddî ve kapsamlı çalışmalar, yok denecek kadar azdır. Oryantalistler İslamiyet’i dâima kendi görüş açılarından incelemişlerdir. Filistinli Hıristiyan ilim adamı Edwvard Said’in tespitine göre oryantalistlerin asıl hedefleri, İslam ülkeleri ile daha yakından bağlantı kurmak suretiyle Müslümanları batıya eklemlemek, iktisâden sömürmek idi. 

Bütün dinler hatta bütün inanç kültürleri, insanlığın lehine hükümler ihtiva eder. Adam öldürmeyi, haksızlık ve hırsızlık yapmayı, zina etmeyi, yalan söylemeyi yasaklar. Adâleti, yardımlaşmayı, iyilik yapmayı emreder. Netice itibâriyle bütün dinler aynı Allah (Subhânehu Teâlâ) Hazretlerinin emirleri ile teşekkül etmiştir. Ne var ki İslamiyet’ten öncekiler, tahrifata uğramışlardır. Bu gerçekler ayan-beyan ortada iken, dinler arasındaki etkileşimin tek yönlü olduğunu iddia etmek akla, mantığa ve ilmî düşünceye terstir.  

Türk-İslam Düşüncesi Târihi Profesörü Bekir Karlığa, batılı ilim adamlarının kasten eksik bıraktığı boşlukları doldurmak ve tahrip ettiği hakîkatleri onarmak maksadıyla ‘İslâm Düşüncesinin Batı Düşüncesine Etkileri’ adlı eseri telif etti. Eser, 16 X 23 santim ölçülerinde, 544 sayfa hacimle, 2016 yılında yayımlandı.  

Prof. Karlığa, eserin giriş kısmına öncelikle ‘İslâm düşüncesi’ ve ‘Batı düşüncesi’ kavramlarıyla kast ettiği hususu izah ederek başlamaktadır Bu izaha göre: İslâm düşüncesi, temel ilkeleri ve ana dayanakları ilâhî, ortaya koyduğu sonuçlar ve değerlendirmeler ise insânî olan, somut ve soyut varlıklar dünyasını içeren bir düşünce sistemidir. Batı düşüncesi ise Hıristiyanlık, antik Grek-Latin kültürü ve Batı Avrupa halklarının klasik değerleri üzerine bina edilmiştir. 

Prof. Karlığa, Modern batı düşüncesinin oluşumunda bu temellere ilave olarak İslâm düşüncesinin de önemli katkılarının olduğunu belirtiyor.

 Yazara göre İslâm düşüncesinin batı düşüncesi üzerindeki etkilerinin gün yüzüne çıkışı, 19. yüzyılın sonlarına doğru başlayan çalışmalarla olmuştur. Umûmîyetle İslâm düşüncesini orijinallikten uzak bir düşünce olarak değerlendiren oryantalistler İslâm felsefesinin temel kaynaklarını yayınlayarak bu tesirlerin ortaya çıkmasına dolaylı olarak katkı sağlamışlardır. Ortaçağ Hıristiyan düşüncesi araştırmacıları ise İslâm düşüncesinin Latince ve İbraniceye çevrilmiş eserlerini yayınlayıp değerlendirmişler; neticede Hıristiyan düşüncesinde işlenen konularla İslâm düşüncesinde işlenen konuların ortak konular olduğunu görerek İslâm düşüncesinin ortaçağ Hıristiyan düşüncesinin oluşumundaki etkisini açıklıkla ifade etmekten de çekinmemişlerdir. 

Karlığa bu kanaatine delil olarak ortaçağ Hıristiyan felsefesi uzmanı Etienne Gilson’un İslâm düşüncesinin batı düşüncesi üzerindeki etkilerini göstermeye yönelik öncü çalışmalarını ve bu doğrultuda eserler veren diğer uzmanların araştırmalarını göstermektedir. Bu değerlendirmeleri tâkiben yazar, İslâm düşüncesinin batıya aktarılmaya başlandığı 10. yüzyılda batının içinde bulunduğu genel duruma değinmekte ve İslâm ilim ve düşüncesinin batıya aktarılmasının kısa bir serüvenini vermektedir. 

 Prof. Karlığa’nın eserinde ‘İslâm Düşüncesinin Batı’ya Geçişi’ adlı birinci kısım dört temel bölümden oluşmaktadır. Yazar ‘Karşı Karşıya İki Dünya’ başlıklı ilk bölümde öncelikle karşı karşıya iki din olarak nitelendirdiği İslâm ile Hıristiyanlığın birbiri ile olan ilişkisinin târihî seyrini sunmaktadır. Bu vesile ile genel olarak İslâm’ın Hıristiyanlığa bakışı ve Arabistan çevresinde yaşayan Hıristiyanlarla ilgili kısa bilgilerin ardından, ‘Doğu Hıristiyanlığının İslâm’a Bakışı’ başlıklı bölümde İslâm’a karşı yazılan ilk savunma ve reddiyelere temas etmektedir. Bu savunma ve reddiyeler, yazarın ‘Batı Hıristiyanlığının İslâm’a Bakışı’ başlığı altında da belirttiği üzere, batı’da İslâm imajının oluşmasına ve ortaçağdan günümüze kadar yazılan gerek destan türü gerekse reddiye türü eserlere kaynaklık etmiştir. Yazar iki dinin karşılaşmasının bu serüveninin ardından, genç, dinamik ve güçlü olarak nitelediği İslâm kültürü ile ‘yaşlı, cansız ve hantal’ olarak nitelediği batı kültürünün ilişkisini incelemektedir. 

Batının Uyanışı’ başlığını taşıyan ikinci bölümde ise yazar, Endülüs, Sicilya ve Haçlı seferleri tecrübesi ardından batıda başlayan uyanış serüvenini incelemektedir. 

Tercümenin Rolü’ başlıklı üçüncü bölümde öncelikle ikinci kültür intikâli olan antik düşüncenin İslâm kültürüne intikali incelenmektedir. 

BatınınTanıdığı İslâm Düşünürleri’ adlı son bölümde ise bu düşünürlerin kısa özgeçmişlerini verdikten sonra Latince ve İbraniceye çevrilen eserlerinin tanıtımı ve bu eserlerin batı dünyasındaki serüveni ile ilgili bilgiler sunmaktadır. İncelenen mütefekkirler şunlardır: Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Rüşd, Gazzâlî, İbn Bâcce, İbn Tufeyl, İbn Fâtik, Mehdîb, Tûmert, İbnü’s-Seyyid el-Batalyevsî ve Tebrîzî.

Yazarın da belirttiği gibi eserin yayınlanan bu cildinin temel hedefi, İslâm düşüncesinin batıya geçiş serüvenini ayrıntılı bir şekilde ortaya koymaktır. Bu hedefe ulaşmak için yazar analitik bir yöntem benimsemiştir.  Elde edilen neticeyi sunarken de objektif davranarak, İslâm düşüncesinin batı düşüncesine olan tesirini abartmadan ve azaltmadan sunmuştur. 

MAHYA YAYINCILIK VE EĞİTİM HİZMETLERİ A. Ş.   

Karagümrük Mahallesi, Vatan Caddesi Nu: 76 B2 Blok Daire: 39 Fatih İstanbul.   

Telefon: 0.212-441 16 47, Belgegeçer: 0.212-441 16 13    

e-posta: [email protected] //  www.mahyayayincilik.com.tr    

Prof. Dr. BEKİR KARLIĞA:

1947 yılında, Adıyaman’ın Besni ilçesinde dünyaya geldi. 6 yaşında, babasından Kur’an-ı Kerim ve Arapça öğrenmeye başladı. 1955 yılında, Urfa’ya giderek klasik usulde Arapça ve dînî ilimler öğreten özel medreselerde eğitim gördü.1959 yılında, Diyarbakır ve çevresinde, Arapça, Farsça ve dînî ilimler eğitimi veren medreselerde öğrenimini tamamlamaya çalıştı.

1961 yılında, ilkokul diplomasını alarak, Maraş İmam Hatip Okulu’na girdi, 1968 yılında mezun oldu ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Edirne’nin Keşan İlçesi Vaizi olarak göreve başladı. Aynı yıl, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nün giriş imtihanını kazandı ve İstanbul, Üsküdar Vaizliği görevine tâyin edildi.

1972 yılında, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde başladığı Felsefe lisans öğrenimini 1977 yılında tamamladı. Aynı yıl, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Türk-İslam Düşüncesi Târihi Kürsüsü’nde Doktora çalışmasına başladı.

1980 yılında ‘İslam Kaynakları ve Filozofları Işığında Pythagoras ve Presokratik Filozoflar’ başlıklı teziyle Felsefe Doktoru, 1982 yılında Yardımcı Doçent unvanını aldı ve Kelam Bölümü Başkanı oldu.

1984 yılında, Paris’e giderek bir yıl süreyle İslam düşüncesinin batı düşüncesine etkileri konusunda ilmî araştırmalar yaptı. 1987 yılında Doçent oldu ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Bölümü Başkanlığı görevine getirildi. 1993 yılında Profesör oldu. 2008 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrılıncaya kadar 12 yıla yakın bir süre Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Bölümü Başkanlığı görevine devam etti.

Emekli olduktan sonra, Türkiye’nin ilk akademik medeniyet araştırmaları merkezi olan Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi (MEDAM)’ı kurdu. Aynı yıl Başbakan Müşaviri ve Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı Türkiye Eşgüdüm Kurulu Başkanlığı görevine getirildi. Bu çerçevede Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü’nün (MEDİT) kuruluşunu gerçekleştirdi.

Yayınlanmış Eserleri: *Din ve Medeniyet, *Tunuslu Hayrettin Paşa ve Tanzimat, *Cihannüma: (Kâtip Çelebi’nin eserini yayına hazırladı.), *Türklerde Devlet Anlayışı: (Kâtip Çelebi’nin eserini yayına hazırladı), *Fîzılâl-i Kur’an: (İki kişiyle birlikte tercüme), *Hadislerde Kur’an’ı Kerif Tefsiri İbn Kesîr (Bedrettin Çetiner ile birlikte tercüme), *Kur’an-ı Kerim’i Nasıl Okuyalım? (Mehmed Kutub’dan tercüme), *Kur’an’ı Nasıl Anlayalım? (Mevdudî’den tercüme), *Evliya Çelebi Atlası, *Batıya Doğru Akan Nehir – Medeniyetlerin Anlatılmamış Hikâyesi. Bu eseri, TRT’de belgesel olarak da yayımlandı. 2013 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne lâyık görüldü. Ayrıca, İngiltere'de bulunan Müslüman Sosyal Bilimciler Merkezi tarafından ‘Hayat Boyu Başarı Ödülü’ ile taltif edildi.   

KUŞBAKIŞI:

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI:

John Keegan’ın eseri, Samet Öksüz’ün tercümesiyle, 16 X 24 santim ölçülerinde 623 sayfa olarak Aralık 2016’da yayımlandı.  

Bir askerî tarihçi olan John Keegan’ın, bütün zamanların bu en büyük savaşını, elem ve kışkırtmaya boğmadan, trajik çöküş tasvirinin ötesinde bir sistem dâhilinde inceliyor.  Kitap, yaygın 2. Dünya Savaşı edebiyatından farklı bir eser. Yazar, muharebe tipleri ve savaş temalarını anlatırken; pergelin serbest ayağını cephe ve harekâtları üzerinde dolaştırıyor. Ve bu çerçevenin dışına çıkmıyor. Böylece okuyucunun, savaşı metodik açıdan idrak etmesini sağlıyor.  

Cepheler 3 bölümde ele alınıyor: Batı, Doğu ve Pasifik…

İkinci Dünya Savaşı’nın en can alıcı yanlarından biri; batı medeniyetinin, Rönesans sonrası tatbik ettiği ‘medeniyetin’ bombardımanlarla yerle bir olmasıdır. Bundan kadem kadem nasibini alan batı cephesini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Hollywood senaristlerinin ilgisine malzeme olan meşhur Pearl Harbor saldırısını bir de Keegan’dan okumak lâzım. Bu savaşı diğerlerinden ayıran en önemli fark, sivil ölümlerin fazlalığıdır. Bunda dönemin batılı liderlerinin kitle imha silahlarına düşkünlüklerinin payı büyüktür. Sovyetler Birliği’nin rolü ise dünya târihini değiştiren ince teferruattan biri. ‘General Kış’ Adolf Hitler’in karşısına dikilmeseydi, gözlerimizi belki de bir başka Avrupa’ya açacaktık. Hâdiseleri dışarıdan ve bir ‘askerî gözlemci’ gibi tâkip eden Keegan, Hiroşima’da insanlığın yüz karası saldırıları ‘ABD elindeki nükleer silahları geçici olarak tüketmişti ve artık verilen hasarın sonuçlarını bekliyordu’ şeklinde özetliyor.

Kronolojik olarak İkinci Dünya Savaşı’nın seyrini öğrenmek isteyenlere tavsiye edilebilir bir kitap.  

SAY YAYINLARI:     

Ankara Caddesi Pamir Han Nu: 22/4 - 34110 Sirkeci-İstanbul. Telefon: 0.212 - 512 21 58 / 528 17 54, Belgegeçer: 0.212 - 512 50 80 e-posta: [email protected]  //  www.saykitap.com

DOĞU ÜLKELERİ TÂRİHİNİN ALTIN ÇAĞI:

Doğu toprakları Medeniyetler beşiğidir. Bu beşikte olgunlaşan birçok medeniyet dünyanın diğer coğrafyalarını biçimlendirmiştir. Bu toprakların hikâyesini Kilikya Ermeni Kralı Birinci Hetum’un kardeşi Oşin’in oğlu, Ermeni tarihçi Korykoslu Hayton yazıyor. Eseri Altay Tayfun Özcan Türkçeye çevirmiş.   

Haçlı seferleri sırasında Latince kaleme alınan eser yaklaşık 7,5 asırlık bir maziden günümüze intikal ediyor. Eserde, Haçlıların müttefiki Moğollar ve düşmanları Memluklar hakkında bilgiler var.

Hayton’u emsali târihçilerden ayıran ve eserin en önemli özelliğini oluşturan husus, Moğollar hakkında verdiği teferruatlı bilgiler... Bu bilgilerin büyük kısmı duyduğu ve şahsen yaptığı incelemelerin ürünüdür. Moğol-Memluk-Haçlı münâsebetlerini sâdece askerî açıdan değil, devrin sosyo-ekenomik arka planı ile birlikte veriliyor. Vak’a nüvistlerden farklı olarak kendi yorumunu da yazılarına ekliyor. 

Moğollardan Haçlılara, Memlûklardan Ermenilere sınırlı bir coğrafyaya sıkışmış zengin kültürel mozaiği, dönemin şahidinden okumak için tarihçi olmak şart değil! Kitapta, bir avukat veya diş hekiminin de ilgisini çekecek bir dünya anlatılıyor. 13,5 X 21 santim ölçülerinde 229 sayfalık kitapta, 842 adet dipnot dikkat çekiyor.  

SELENGE YAYINLARI: 

Ticarethane Sokağı Nu: 41 Tevfik Kuşoğlu İşhanı 24 Cağaloğlu, Fatih, İstanbul. 

Telefon: 0.212-514 45 73 Belgeç: 0.212-511 09 35 e-posta: [email protected] / www.selenge.cm.tr  

METE HAN:

 Büyük Hun İmparatorluğu’nun kurucusu Mete hakkında, sandığımızdan daha az bilgiye sahibiz. 

Mete Han, milâttan önce yaşamıştır. Hayatını anlatan kaynaklar çok azdır. İlk Türk imparatorluğunu kuran Mete hakkında bilgileri ilk elde, sürekli savaştığı Çinlilerin tuttukları notlardan öğreniyoruz. 

Mete deyince akla gelen; çelik bir irâde ve katı bir disiplindir. 

Toprak O’nun için olmazsa olmaz bir şarttır. Çinliler hanımlarından birini isteyince veriyor, en kıymetli atını istediklerinde veriyor. Fakat vatanından bir parça toprak isteyince ‘Asla!’ diyor ve savaşıyor. Toprak, her şeydir ve toprak olmazsa kendisi, ailesi, milleti de olmayacaktır. 

Mete haşindir, sert tabiatlıdır. 

Mete’yi tanımadan, Hunları tanımadan Türk târihini eksik biliriz. Eser, eksiklerimizi tamamlıyor. 

Oğuzhan Cengiz’in 13,5 X 21 santim ölçülerinde 128 sayfalık kitabı, Eylül 2016’da yayınlandı. 

BİLGEOĞUZ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul.  

Telefon: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64  e-posta: [email protected]  www.bilgeoguz.com.tr  

KISA KISA / KISA KISA…

1-ORTA ZAMAN TÜRK DİLİ VE KÜLTÜRÜ ÜZERİNE İNCELEMELER: Prof Dr. A. Melek Özyetgin. Ötüken Neşriyat.

2-İSTANBUL’UN 100 DİVÂNESİ: Nurullah Koltaş / İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A. Ş.

3- MAVİ LALE: Nazan Bekiroğlu. Timaş Yayınları. 

4-İSA ADINA İHÂNET: İhsan Süreyya Sırma. Beyan Yayınları.

5-ORTAÇAĞ KAHİRE’SİNDE BİLGİNİN İNTİKALİ: Jonathan P. Berkey-İsmail Eriş / Klasik Yayınlar 

FİSKE:

Bir ilanda: ‘Şişli’de sahibinden satılık acil dükkân’ şeklinde bir başlık…

Âcil ve dükkân kelimelerindeki ‘a’ların şapkasız olmaları hoş karşılansa bile, dükkân’ın âcil oluşunu anlamak hayli zor. 

DERKENAR:

KİTAP

Kitaplar, birer bilim ve bildirim aracıdırlar. Düşünce üretirler… Yol yordam gösterirler… Geleceğe merdiven kurarlar…

Şahısların ve insanlığın ‘dün’lerini gözler önüne sererler. Bugünlerini anlatırlar, kalem kalem öğretirler… Yarınlarına ışık tutar, yol açar, geleceklerini güneşlendirirler...

Kitaplara saygı gösterilir. Türklerin kitaba duyduğu saygıyı, sevgiyi başka insanlarda pek göremeyiz. Türklerin okuyup yazma bilmeyenleri bile, yerde bir yazılı kâğıt yaprakçığı görse, onu yerden alır, kimse üzerine basmasın diye yüksekçe bir yere koyar.   

Kitaba olan saygı, babadan oğula, oğuldan toruna devam eder gider...

İnsanlarımızın kitap konusundaki hassasiyeti o kadar yüksektir ki yolsuz, haksız ve zâlim bulduğu insanlara karşı en büyük küfürleri de: ‘kitapsız!’ kelimesidir. 

Dünyamızın gündüzü nasıl güneşle aydınlanır ve bereketlenirse, insan beyinin güneşi de ‘Kitap’tır. 

İnsan beyni de kitaplarla ışıklanır, kitaplarla aydınlanır, kitaplarla bereketlenir…

Allah (cc) kullarını dört büyük kitapla mükâfatlandırdı.  Onlara doğruları, iyileri, güzelleri ve  de Cennetini kitaplarıyla müjdeledi. 

Kitap, Tanrı buyruğudur.  

‘Kitapsız!’ kalmayalım, ‘kitapsız’ olmayalım. 

(Emekli öğretmen, 90’a yaklaşan yaşına rağmen üreten ve aydınlatan Mustafa Aslan Aksungur’a teşekkürlerimle)