Kışır kabuk anlamında, lüb de öz, usare anlamında anlaşılmalı. Cevizin kabuğuna kışır, içine de lüb dediğimi düşününüz.
Son bir yıldan beri düşünen, düşünmeye çalışan yazarlarımız, mütefekkirlerimiz yaşananları ıskalamak durumunda kalıyor. Hemen her yazar, düşünür bakıyorum kışırla meşgul, asla lüble ilgilenmiyorlar.
Kural açıkça koyulunca icra erki tarafından , kaçacak yer kalmadı. ‘Bitaraf olan bertaraf olur’ denildi. Aslında kimse bitaraf değil, ama olduğu taraf zayıf olunca, günlük kazanç icra erkine dayandırılınca, viran olmayası sılada evlad ü iyal bulununca işler karışıyor.
Düşünen vatan evladı, olan bitene karşı tavır koyacak güce sahip olmadığını görerek kahrolurken, günlük icraattan ayrı bir alan aradı kendine. Buldu da. Medeniyet kavramı üzerinde tepinmek en iyi kaçış yolu olarak ortaya çıktı.
Dikkat ederseniz ‘paralel yapı’ ve ‘eğri yapı’ arasındaki kavgada¸ tarafsız kalmanın en sağlıklı yolu herkesin hoşuna giden efsunlu bir kelime ve kavramdır medeniyet.
İcranın karşısında olduğu halde bunu ekmek ve sıla meselesinden dolayı açık edemeyenler medeniyet kavramına-terimine sarmış durumda.
İster paralel yapı, ister merkez, ister eğri yapı basını olsun hemen hepsinde bol miktarda medeniyetten söz eden yazılara rastlanıyor. Ama herkesin medeniyeti kendine.
Samuel Huntington medeniyetler savaşından söz ettiğinde (1993-1996) herkes çok yadırgadı. Keşke onun dediği gibi medeniyetler savaşı olsaydı. Düşünmek gerekir ki, ırkların, mezheplerin, mezhepler içinde yorum farklarının savaşını belki de önlemek mümkün olurdu. Medeniyet aidiyeti elbette, ırk ve mezhep aidiyetinden daha geniştir.
Dünya üzerinde Samuel’e göre 8 büyük medeniyet var. Bana göre 6 medeniyet mevcut. Samuel Ortodoks ve Purotestan ve Katolik dünyayı 3 ayrı medeniyet olarak işaret ediyor. Hind medeniyeti, Japon medeniyeti, Çin medeniyeti, Rus medeniyeti, topyekün Batı medeniyeti, topyekün İslam medeniyeti.
Batı ve İslam medeniyetleri kendi içinde çok sayıda ırkların, dillerin, milletlerin, renklerin iç medeniyetlerini  barındırır.
İşte Samuel, dikkat çekmek için Batının, İseviliğin, Hıristiyanlığın ortak medeniyetini içinde barındırdığı iç medeniyetlerden dolayı üç ayrı medeniyet olarak isimlendiriyor.
Bu açıdan bakıldığında İslam medeniyetinde de Arap-Acem- Türk medeniyetleri başlı başına birer medeniyettirler. Bunun dışında Hind Müslümanları, Afganlar, Kafkaslılar, Filipinler, Malazlar,Berberiler, Peştunlar, Kürtler ve daha başka bileşenler de var.
Medeniyetten ne anlamak lazım?
Medeniyetlerin sınırlarını ürettikleri değerlere göre çizmek en isabetli yoldur. Müslüman olan her ırk, her millet, her dil İslam medeniyetine değerler üretmiştir. Bu değerler özelde milli hassasiyetleri de içinde barındırır. Bu yüzden her İslam beldesinde minare vardır ama mimarileri değişiklik gösterir. Bina, mescid, cami, külliye aynı unsurları ihtiva eder ama kullanılan malzeme, yapılan işçilik, renklendirme, tezyinat milli özellikleri taşır.
Medeniyet konusunda yazanların bu ayrımlarda yanıldıkları görülüyor. Sebep şu: Medeniyetin ne olduğunu, hangi sınırlarla sınırlandırmak gerektiğini belirlememiş olmalarıdır. Evet. Medeniyet ürettiği değerlerle sınırlıdır ve ürettiği değerler o medeniyetin hayatiyetini devam ettirir. Bir başka medeniyetin değerlerine tabi olunduğunda artı o medeniyet ortadan çekilmek durumundadır. Tıpkı bugün İslam medeniyetinin yaşadığı serencam gibi.
 Dünya üzerinde 6 medeniyet var ama İslam dünyası her milletiyle Batı medeniyeti ile yarıştırılıyor. Düşünmek lazım, neden Çin, Rus, Japon medeniyetiyle yarışmaz da Batı-Hıristiyan medeniyetiyle yarıştırılır İslam medeniyeti?
Sömürgeci zevzeklerin Pazar arayışının sonucudur. Bir medeniyetin mensuplarının beyinleri iğfal edilirse, o medeniyetin okumuş her insanı ‘Batı karşısında geriyiz’ amentüsüne sahip hale gelmişse, artık Batı ile yarışırsa, her defasında yenilirse, her geçen gün daha çok amentüsüne sarılacaktır. Sizden üstün kabul ettiğiniz insanlara gıpta ile, beğeni ile, takdirle, benimsemekle bakacaksınız. Onların her şeyinde bir keramet var sanacaksınız. Ürettiklerini, maddi olsun-manevi olsun büyük bir iştahla alacaksınız. Teknik bir ses ve görüntü aletini aldığınız gibi sevgililer gününü de alacaksınız. Ondan sonra da Müslüman olarak kaldığınızı ileri süreceksiniz. İslam medeniyetinin devam ettiğini, var olduğunu zannedeceksiniz. İslam medeniyeti değer üretmeyi bırakıp Batı-Hıristiyan medeniyetiyle yarışmaya zorlandığı günden beri, ‘Batının ilmini-fennini alalım ama sefahatini değil’ demeye başladığından beri insanlarımız; artık İslam medeniyeti yoktur. O günden beri yapılan şey Batının ürettiği her değeri biz de tekrar üretmeye, onlar gibi üretmeye, onlar gibi yaşamaya bakıyoruz. Ama hiçbir şeyin taklidi aslının yerini tutamaz.
Böylece Batının tiyatrosunu yapmaya, romanını yazmaya özeniyoruz. Peki 150 seneden beri dünya çapında bir tiyatrocu, bir romancı var mı? Olamaz. Çünki bu değerleri biz üretmedik. Ürettiğimiz değerleri de kullanmayarak, Batı medeniyetine yamanmaya çalışan zavallılar haline gelindi.
Herkesin medeniyeti kendine. Benim medeniyetim tekrar değerler üretmeli, eski değerlerini de elden geçirmeli. Yırtık-sökük dikilmeli, buruşukları ütülenmeli, yeni nesillere ihtiyaca göre değerler üretilmeli. Ama asla Batı ne üretmişse ona karşılık bir değer üretilmemeli. Gücümüzü, karşıt değer üretmek yerine, kendi medeniyetimizin hayatına uygun, ihtiyaca cevap veren değerler üretelim. Şu sömürgeci Batılı zevzeklerle de yarışmaktan vaz geçelim. Eğer bir medeniyetle yarışacaksak, o tarihte bıraktığımız yine kendi medeniyetimizin aşamalarıdır.