Bir süredir yazmadığımı fark eden takipçilerim, arkadaşlarım, Annem dahil beni soru yağmuruna tutmaya başladılar. Aldığım bir mailde “Sumru hanım yazmayı bırakmışsınız, çok üzüldüm. ” cümlesini görünce bu aranın bir an önce son bulmasını istedim.

Yazmayı bırakmak mümkün mü? Ben onu bıraksam o beni bırakmaz. Yazmayı her geciktirdiğim an o beni öyle hızla kendine çekiyor ki aklım başıma geliyor, bir daha tövbe sen benden üstünsün, ne emredersen onu yazarım diyorum…

Bu arada yazacak çok şey var, o kadar enteresan olaylar yaşıyorum ki nereden başlasam yazmaya bilemiyorum. Ama aslında bu duruma çok seviniyorum çünkü henüz ünlü yazarlardan biri olmadığım için-belki de hiç olamam bilmiyorum- yaşayıp biriktirdiğim çok şey var. Dolayısıyla anlatacak, yazacak çok hikayem oldu. Sadece hikaye değil, olaylara bakış açım da değişti… Tabii ki ünlü yazarlarımız halkın içinde olamadığından yazma alanları daralıyor, sonra üç beş satır yazıyla yetiniyorlar ya da olay yaratacak bir röportaj yapabilmek için işe maddi boyutu devreye giriyor. Anladınız siz onu…

Benim böyle şeylere ihtiyacım yok çünkü insanlar bana derdini anlatmayı çok seviyor, ben de onları dinlemeyi… 

Peki neden ara verdim?

Bazen ara vermek, düşünmek, çalışmak, yaşamak lazım. Sanki bir yolun ortasında, nereye gideceğimi bilemez bir haldeymiş gibiydim. Ve hayatıma kısa bir göz gezdirmek, yazım stilimi daha da iyileştirmek istedim. Bu bir dönüşüm ve değişim süreciydi benim için. 

 “Küllerinden yeniden doğma”  deyimi benim durumumu tarif ediyor sanırım. 

Yeni dönemde nasıl yazacağım?

Nadastan önceki yazılarımda kendimi çerçevelediğimi, gereğinden fazla oto kontrol kullandığımı gördüm. İçimden geldiği gibi yazmaktan korkuyor, ya da çekiniyor gibiydim. Elalem ne der? Baskısı sadece sizlerin yaşantısını değil, beni de derinden etkiliyor. Bu durumu aşmadan yazmaya çalışmak hem size hem de kendime yapacağım büyük bir haksızlıktı. Dolayısıyla artık bu köşede korku ve kaygılarımla nasıl savaştığımı görecek, beni daha yakından tanıyacaksınız. 

Elbette bu köşe bana ait olduğu kadar aynı zamanda size de aittir. Kendimi, karşılaştığım olay ve kişileri yazarken sizlerin de sorunlarını çözmeyi istiyorum. Mesela yıllardır İnsan Kaynakları alanında edindiğim tecrübelerimi iş hayatına yeni başlayan gençler ve yolunu kaybetmiş olan herkesle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Paylaştıkça sorunlarımız daha da hafifleyecek, en azından birkaç kişiye katkıda bulunacağıma inanıyorum.

Yazılarımda “Kadın” Hep Olacak…

Ben yazılarımda her zaman kadın sorunlarına yer verdim. Çünkü bu topraklarda yaşamanın bir bedeli var. Ben de bu bedeli ödedim ve ödemeye de devam ediyorum. Birileri gibi hiç fikrimin olmadığı konular hakkında iki satır soru sorup cevabı aynen yazıp geçmiyorum. Benim röportajlarımı okuyanlar arada hissiyat farkı olduğunu iyi bilirler… Benim empati yeteneğim yaşadığım zor günlerden kaynaklanıyor ki bunu diğer ünlü röportajcı arkadaşlarımızın bilmesi pek mümkün değil.

Kibir yok ama yaptığımız işi göstermek var…

Beni tanıyanlar iyi bilir ki asla kibirli bir insan olmadım ama bildiğim konularda da sözümü sonuna kadar söylerim.  Çünkü bir tarafta gerçekten hiçbir şey bilmeyip kendilerini dev aynasında görenler var, bir diğer tarafta da kendini gösteremeyen, potansiyeli olan ama çekingen insanlar gurubu mevcut. Benim görevim kendisini dev aynasında görenleri gerçek bir aynayla tanıştırmak, diğerlerinin de içindeki potansiyeli keşfetmelerinde yardımcı olmak…

Yeni yol, umut demektir…

Ben her yeni yola başladığımda çok çalışmam gerektiğini ama o yolun sonunda beni çok güzel bir ödülün beklediğini bilirim. Bu yolda benim ödülüm sizlersiniz. Sizin beni ne kadar okuduğunuz, yorumlarınız, gönderdiğiniz iletileriniz önemli… Benim içimde hiç bitmeyecek olan bir umut var. Belki de hayatı bu kadar sevmemin nedeni budur. Ölmüyorsak, daha fazlasını yapmamız gerekir…

O zaman Sumru’nun Dünyası’na hoş geldiniz…