Bugün kirpiklerine taşınıyorum,,

Kirpiklerinden seyretmek dünyayı. 

Ne güzel.

Ağlayan gölü,

Yavrusunu besleyen serçeyi,

Romanlardaki imkânsız aşkları 

Elele tutuşan sevgilileri

Bir dahaki yaza çıkamayacak karıncaları.

Sigara yakışındaki hüznü seyretmek ne güzel.

Kirpiklerin ne güzel.

Keşke tek derdimiz sevgiden yana olsa. Keşke bir tek sevgi ile boğuşuyor olsak. Keşke tek sevgi yüzünden yorgun düşsek.

 Keşke, keşke, keşke!

 Oysa biz sevgiyi çoğaltmak yerine sevgi ile boğuşmayı tercih ediyoruz.  Eşimizle, dostumuzla, tanıdıklarımızla, tanımadıklarımızla, saydıklarımızla, saymadıklarımızla, sevdiklerimiz ve sevmediklerimizle boğuşmayı.  Hayat ile boğuşuyoruz. Kendimizle boğuşuyoruz. Yalnız kalmaktan ve ölmekten korkuyoruz ama yalnız kalmak ve ölmek için sonsuz çaba gösteriyoruz. Oysa boğuşmaktan bitap düşmek yerine sevmekten, sevişmekten yorgun düşmek çok daha eğlenceli ve yapıcı değil mi? İçimize dönsek. İç sesimize kulak versek. İç sesimiz çoğu kez bizimle çatışır. Beyin kıvrımları ile yürek yangınları arasında gider geliriz. Tıpkı bir sarkaç gibi. Sonu gelmeyen bir döngü içerisine hapsoluruz. Hazin bir son bize kuyu kazmaya başlar. Kör ve derin bir kuyudur. İçine düşen kendi karanlığında boğulur. Karanlık günler silsile halinde başımızda dolanır durur. Her yürek ham haliyle sunulur yaşama. Zamanla insanoğlu işler bu kıymetli organı. Ne şekilde işleneceğini bilmeden bekler sabi yürek. El uzatır tutan olmaz. Dil uzatır duyan olmaz. Karanlığa girer çıkar ve kararır zamanla. Karartmak da parlatmak da bizim elimizdedir. Kör kuyular da bizim için, kara bulutlar da.

Vakit, kara bulutları dağıtma vakti.

Vakit, kör kuyulara berrak sular boşaltma vakti.

Vakit sevme vakti.

Sevda kaçsın çayınıza.