Türk Amerikan ilişkilerine tarihsel bir açıdan baktığımızda; yüzyıllar boyu gerek Osmanlı,  gerekse Türkiye Cumhuriyeti her zaman ABD dış politikasını -Kıbrıs ve haşhaş meselesi hariç- dost ve müttefik olarak hep desteklemiştir. Kaldı ki; ABD’nin beş yıldır güneydoğu politikasında Türkiye’nin yanında olmamasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri ABD’ne hep zeytin dalı uzatarak dost ve müttefik olarak yine de barışı tercih etmiştir. 

Ama ne yazı ki; ABD, son beş yıldır Türkiye’nin istemediği PKK PYD YPG ve FETÖ ve benzeri terör örgütlerine yardım etmekten geri durmamıştır. Oysa ABD NATO gibi bir teşkilatın en sadık ortağı olan Türkiye ile dostluk ilişkilerini güçlendirse gerek Ortadoğu, gerek Kafkaslar ve de dahası Afrika ülkelerinde ticari ve kültürel açılımlardan büyük destek göreceği kesindir.  Biraz önce dediğim gibi ABD tarihsel geçmişine bakarsak. ABD ile Osmanlı Devleti ilişkileri her zaman iyi olmuş hatta ABD, Osmanlı’da büyük destek görmüştür. Mesela; 

ABD bandıralı ticaret gemileri, Akdeniz’de 1773’den itibaren seyretmeye başlamışlardı. Fakat bilhassa Akdeniz, tamamıyla Osmanlı denizcilerinin kontrolünde idi. Bu görevi, Cezayir Beylerbeyliğimize bağlı, filolar sürdürüyordu. İşte bu yüzden ABD gemileri de, Cezayirli görevlilerle anlaşmak mecburiyetinde idiler. Yeni kurulan ABD harp gemileri ise, kendi teknelerini korumaktan uzaktılar. Durumu gözden geçiren, ABD Hükümeti, Cezayir Beylerbeyi’mize müracaata karar verdi. 5 Eylül 1775 tarihinde, bir Anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre; ABD, her yıl Cezayir Beylerbeyliğimize Vergi (Haraç) ödemeyi, kabul ve taahhüt etti. Buna mukabil Cezayir de, Amerikan Bandıralı hiçbir ticaret teknesine dokunmamayı kabul ve taahhüt etmişti. ABD tarihinde, “Osmanlı Türkçesi” imzalanan tek antlaşmadır. Ayrıca başka bir devlete, vergi (haraç) ödemeyi taahhüt eden de, tek antlaşmadır. Bu tarihi vesikayı, devletleri adına imza eden görevliler: George Washington (ABD Cumhurbaşkanı) ve Hasan Paşa (Cezayir Beylerbeyi ve Dayısı).

İlk Amerikan gemisi III. Selim devrinde, 1797 tarihinde İzmir’e ve 1800 yılında İstanbul’a gelmiş ve ilk Amerikan Konsolosluğu 1802 tarihinde İzmir’de açılmıştır. Amerika ile Türkiye arasında resmi ilişkiler ise II. Mahmut döneminde 7 Mayıs 1830 yılında imzalanan dostluk ve ticaret anlaşması ile başlamıştır. Ticari ilişkiler ise 1785 yılından beri devam etmekteydi. Türkiye ile Amerika arasında resmi bir anlaşmaya dayanan ilişkiler kurulmadan önce, Andrew Jackson’un ABD Başkanlığı’na seçilmesi dolayısıyla dönemin padişahı olan II. Mahmut, kendisine bir tebrik ve iyi niyetler mesajı göndermiş, Andrew Jackson’da bunu büyük nezaket ve içtenlikle cevaplamıştı.

Bir başka dostluk ve yardımlaşma gerçeği ise daha da ilginçtir.   1800'lü yılların yarısında ABD güney komşusu Meksika'yla girdiği savaşlar genellikle vahşi ve ıssız çöllerde geçmişti. Motorlu araçların mevcut olmadığı devirde, savaş sırasında Amerikan ordusu en büyük sıkıntıyı nakliye ve ikmal konusunda çekmişti. Savaşan birliklere yiyecek, su, cephane ve yaralılar için gerekli sıhhi malzemenin ulaştırılması büyük bir problem olmuştu. ABD'li devlet adamlarının aklına dâhiyane bir fikir geldi. Nakliye için çöllere ve çorak alanlara olağan üstü dayanıklılık gösteren develerden faydalanmak istediler. Nihayet ordu nakliye sistemini deve katarlarıyla takviye etmeye ve hatta bunu ön plana almaya karar verdi. Ancak bu sırada develerin bol olduğu Arap ülkeleriyle resmi temaslar olmadığından, bu hususta döneminde her başı sıkışanın imdadına yetişen Osmanlı Devleti’ne başvurmaya karar verdiler. 

1855 yılında Osmanlı Sultanı Abdülmecit 30 deve yanında birer çift dişi, ve erkek deve armağan eder. Türk ve Amerika arasındaki dostluk ve yardımlaşması, deve ile de olsa, başlamış olur. Amerika’ya bu develerle birlikte üç deve bakıcısı da gönderilir. Biri Hacı Ali’dir. Philip Ter adıyla Amerikan ordusunda görev alır. 1902 yılında Arizona’da vefat eder. Mezarına “Deve” heykeli dikilir. Diğeri Rum asıllı Yorga’dır. O’da George ismini alır. Ve 1906 yılında Los Angeles’ta ölür. Diğer bir deve bakıcısı ise İlyas beydir. Amerika’da Meksika asıllı bir kızla evlenir. Bir oğlu olur; Elips (İlyas oluyor) Pluaturco Calles… Sigara paketlerinin, Camel sigaralarının üzerindeki deve resmi, develerin iç savaşta yük taşımadaki anısına konulmuştur.                   

Amerikalılar, ülkelerinin kurucusu olan George Washington'ın hatırasına 9 Ekim 1888’de bir anıt diktiler. Bu anıt eski Mısır dikilitaşlarının bir benzeri ama çok daha yükseği idi. ABD Dışişleri Bakanlığı Washington’da bulunan yabancı ülke temsilcilerini dikilitaşın inşaatından haberdar etmiş, taşın aslında sadece Amerika'nın değil, bütün memleketlerin özgürlük sembolü olduğunu söylemiş, anıtın dış yüzünde temsil edilmek istedikleri takdirde, gönderecekleri hatıraların mermere monte edileceğini duyurmuştu.

O dönemde Amerika ile iyi ilişkiler içerisinde olan birçok memleket, dünyanın bu en büyük dikilitaşında kendi isimlerinin de yer alması için, Washington'a birbirinden kıymetli mermer plakalar yolladılar. Amerikalılar, dikecek oldukları büyük sütundan Osmanlı Devleti'ni de haberdar etmiş ve:

 “Majesteleri Sultan hazretleri taşın üzerine yerleştirilmek üzere bir hediye gönderecek olduğu takdirde, bunu zevkle kabul edeceklerini” söylemişlerdi. ,,,Ve zamanın Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecit, Türkiye'nin dikilecek anıt  üstünde, Amerika hakkındaki iyi temennilerin yazılı olduğu bir “hat” ile temsil edilmesine karar verdi. Hattın, etrafı devrin süsleriyle bezenmiş bir mermere işlendi, mermerin üzerine de Sultan Abdülmecit'in tuğrası kondu. Levhada: 

“ Devám-ı hulleti te'yid için Abdülmecit Hán'ın. Yazıldı nám-ı páki seng-i báláya Vaşington'da”  (Abdülmecit Han'ın temiz adı, dostluğun devamını göstermek için, Washington'da dikilen bu yüksek taşa yazıldı) denmekteydi. 

Levha bir gemiyle Amerika'ya gönderildi. İnşaat tamamlanınca Washington Anıtı'nın üzerine yerleştirildi. 

6 Nisan 2009 tarihinde ABD Başkanı sıfatıyla yaptığı ilk resmi ziyareti Türkiye'ye gerçekleştiren Barack Obama, Barack Obama, konuşmasında ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin adeta tarihi bir vesikası haline gelmiş olan Washington Anıtı'ndaki, Sultan Abdülmecit’in hediyesi olan sütundan bahsetmişti.

Bir başka dostluk nişanesi ise şudur; bildiğiniz gibi Amerikan Kongresi’nin toplanma merkezi olan başkent Washington’daki Capitol binasının yapımı 1795 yılında tamamlandı. Amerikan yönetimi tarafından, 1945 yılında tarihin “en büyük kanun yapıcılarının” portrelerinin Temsilciler Meclisi toplantı salonunun duvarına yerleştirilmesine karar verildi. Bunun için 23 isim belirlendi. Bu isimlerden biri de yaptığı yasal düzenlemeler nedeniyle “Kanuni” unvanıyla anılan I. Süleyman oldu. Böylece mermer plaka üzerine yapılan Kanuni Sultan Süleyman portresi Capitol binasında yerini aldı. Portreyi dönemin ünlü heykeltıraşlarından Joseph Kiselewski yaptı. 

Bugün Türk yargısına ve Türk devletine suçlamada bulunan ABD yönetimi 73 yıldır; Türkler’in adil olduğunu ispatlayan ve de en büyük” kanun yapıcı” olarak kabul ettiğin bir Türk büyüğünün büstünü kendi meclisinde var etmekle de çelişkiye düşmüyor mu? Dün III. Selim, II. Mahmut ve Abdülmecit’in dostluğunu, Kanuni’nin adaletin sembolü olduğunu bilen-düşünen ABD; bugünde Türkiye’nin değerini bilip aldığı kararların yanlış olduğunu elbette anlayacaktır. 

Şunu gayet iyi biliyorum ki: ”Güçlü her zaman haklı değildir; haklı her zaman güçlüdür. Sonuçta; elbet bir gün güçlü haklıdan özür dileyecektir.” Tıpkı Papa Benedict’in Haçlı Seferleri katliamı için Türkler’den ve Müslümanlar’dan özür dilemesi gibi. 

Kısacası, kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün; ABD geçmişini silemez: Yani Osmanlı’nın büyüklüğünü ve yüceliğini kabul ettiği gibi, Türkiye’ninde dostluğunu ve de büyüklüğünü kabul etmek zorunda kalacaktır. Çünkü ABD biliyor ki; Türkiye Cumhuriyeti olmadan dünya politikası asla yönlendirilemez. Yani Cumhurbaşkanımızın dediği gibi “Türkiye artık eski Türkiye değildir” ve de “dünya 5’ten büyüktür!”