Bir işin, bir olayın iç yüzüne vakıf olabilmek için ;derinlemesine bakmak ,görmek ,yüksek seviyede algılamak ,güncel ifadeyle kritik /analitik yapmak gerekliliği bir zorunluluktur.Ülke insanları olarak ,bilinmesi zaruri olan konuları gerçekten biliyor muyuz sorusuna cevap verebilmenin en iyi hali hiç şüphesiz dil kavramını bilmek ,anlamak ve ifade etmek ile orantılıdır.
Dili /dilimizi gerçek manada bilseydik, ülke olarak dil açısından bugünkü durumda olmazdık, bugünkü duruma düşmezdik...
Maalesef , dilimizi, bilmemiz gerektiği kadar bilmiyoruz. Dil ya da özel anlamda Lisan olmayınca kültür ve medeniyet algısı zorlanır.Kendinizi ifade etme açısından hürriyetiniz bir ölçüde kısıtlı,haysiyetiniz kırılgan ve vasıfsız olur.!
Özel anlamda lisanı bilmek neden önemli bir gerekliliktir.?Bir kere her şeyden önce resmî ve kültür dilimiz Türkçedir. Herkes bilgi dağarcığı ve sosyal entilijansına göre , ne kadar Türkçe bilmesi gerekiyorsa o derece bilmesi zaruridir..
Yöneticilerin ,zengin işadamlarının, milletin vekillerinin, medya mensuplarının, entelektüellerin, aydınların; zengin, edebî, yüksek Türkçeyi bilmeleri şarttır. Aksi taktirde bu millete gerektiği şekilde hiçbir zaman faydalı olamazlar..
Herkes ama herkes Türkçeyi en yüksek ifade şekliyle bilmek zorundadır.Bu bilme eylemini konum durumuna göre derece derece ifadelendirmek mümkün.Ama bilmek mutlak bir zorunluluk.Bilmezsek hayatımızı mı kaybederiz basitliğine/soru algısına bugün içinde bulunduğumuz ,Türkiye’nin hal-i pür melalini gösterebiliriz.
Evet içinde bulunduğumuz gerçek vakıa bu öyleyse acilen ne yapmalıyız ?!.
Türkçeyi kurtarmak, Türkiyelilere en güzel yazılı Türkçeyi öğretmekle mümkün..
Zengin ve Edebî kültür Türkçesini okullarımızda öğretilmiyor muyuz ? sorusuna çok rahatlıkla (Okullarda Türkçe dersi öğretmenliği yapmış biri olarak)kesinlikle hayır öğretilmiyor, öğretilemiyor diyebiliriz..
İşin bir acı yönü ise ;kimlik bilgisinin en öneli harsı olan lisanın yokluğu/bilgisizliği toplumun en gerekli öğesi olan Adalet kavramının da sekteye uğramasına sebebiyet vermesidir.
Dil öğretisi açısından cahil bırakılan toplumlar ;kültür ,edebiyat ve sanat bakımından da cahil bırakılmaya mahkum edilmişlerdir.Özellikle bu hassas ve hayati konuda maalesef cahil ve geri bırakıldık.
Peki bu derin açığı/yarayı tamir edip kapatabilecek miyiz ? sorusu hemen ayak üstü cevaplanabilinecek bir durumda değil hiç şüphesiz ! Lisanın ,kültürün gedikleri öyle kısa zamanda tedavi edilebilinecek durumda olan değerler değil ! Onlarca yıla yayılan tahribat öyle birkaç senede tedavi edilemez .
Zaten ülkemizi bir kara basan gibi sarmış iliklerimize kadar sirayet etmişemperyalist /batılı ülkeler her konuda olduğu gibi dil/lisan konusunda da yakamızı kolay kolay bırakmazlar !
Bilakis ,Türkiye'de edebî, yazılı, zengin Türkçenin kökünü kazımak istiyorlar, onun yerine İngilizce vya ona mümasil dilleri koymak en büyük arzuları..
İfadelerimiz belki hüsn-ü kuruntu kabilinden söylemler telakki edilebilinir?! Hayır, asla !
Yakın tarihimizin delillerinden çok iyi biliyoruz ki ;ülkenin en acil şah damarı seviyesinde olan bu konunun yok edilmesi için kararlar alınmış ve sahneye konulmuştur.
Her geçen gün gittikçe daha kötüye giden bir lisan algısı hatta dilin üzerinde oynanan senaryolar bu işin apaçık bir göstergesi değil mi?
Bana biz Türkçe konuşmuyor muyuz sen Türkçe yazmıyor musun ? gibi iğreti ve banal sualler yöneltilebilinir ?
Evet Türkçe yazıp Türkçe konuşuyorum ! ama nasıl bir Türkçe ? Son derece zayıf ,ifade güçlüğü çeken her fırsatta batılı bir kelimeye ihtiyaç duyulan ,öz dinamiklerini yitirmiş hasta ,sakat ve şifai değerlerle ayakta durmaya çalışan kendini var etmeye didinen bir Türkçe.?!
Lisanımız şu anda zengin Türkçe değildir,Edebî Türkçe değildir,Medeniyet Türkçesi değildir ve daha da acısı yüksek kültür Türkçesi değildir.!
Benim kasd ettiğim Türkçe, birkaç yüz kelimelik günlük konuşma ve iletişim lisanı değildir. Yazılı Türkçedir, edebî Türkçedir, kültür ve medeniyet Türkçesidir.
Lise diplomasına sahip gençlerimizin büyük bir kısmı Fuzulî, Bakî, Şeyh Galib, Ziya Paşa, Namık Kemal gibi şair ve Ediplerimizin Türkçelerini, mânasını anlayarak okuyabilmeli ve bu okumadan haz ve zevk alabilmelidir. Evet, yüksek bir kesimi.. Şu anda, lise diploması alan yeni neslin hemen hemen yüzde yüzü zengin, yazılı, edebî lisan konusunda kendisini ifade edecek bir seviyede değildir..
Acı ama ifade etmek zorundayım ;1928'den önce basılmış ve yazılmış kitapların,o döneme ait mezar taşlarının, kitabelerin, arşivinin tamamı maalesef okunamamaktadır ?!.
Bugün Fransa'da lise mezunları Villon, Racine, Corneille, Molière, Voltaire gibi eski şair ve ediblerin kitaplarını okuyup anlayabiliyor. Molière'in Cimri (I'Avare) komedisi hâlâ sahneye konuluyor ve zevkle seyrediliyor. Hangi Fransızca ile? Elbette ki Molière'in yazmış olduğu şekilde. Orada bu gibi klasik eserleri "Bugünkü Fransızcaya" çevirmekten bahs edene deli derler. (Fransa'da, ancak 500 yıl önce yazılmış klasikler sadeleştirilir. Lakin onları da, aslî lisanlarıyla okuyup anlayan yeterli sayıda okumuş ve kültürlü Fransız bulunur.)
Biz ise, daha yetmiş seksen sene önce yazılmış çok sade kitapları bile okuyup anlayamıyoruz.
Yakup Kadri, Halide Edib, Ömer Seyfeddin, Hüseyin Rahmi, Halid Ziya... Bunların güzel Türkçeleri bugünkü dil fakiri nesillere ne kadar uzak, ne kadar yabancıdır.
Ömer Seyfeddin'in, Yakup Kadri'nin, Reşad Nuri'nin Türkçesini istiyorum. Çalıkuşu'nun, Feride'nin Türkçesi!..
Ruslar, Sovyetler Birliği zamanında, idareleri altındaki Türklere, kültür ve medeniyet bakımından çok baskılar, zulümler yaptılar. Lisan konusunda bizdeki kadar gaddarca olmadı bunlar.
Türkiye'yi bu Türkçe engizisyonundan gerçek manada kurtarmak istiyorsak ;acil ve ivedi olarak harekete geçmeliyiz. Hangi Türkçeyi?.. Yazılı,edebî, zengin, medeniyet ve kültür Türkçesini.
Türkçe kurtulmazsa, Türkiye de kurtulmaz.Geçtiğimiz günler yapılan siyasi seçimlerde "siyasilerimizin "kullandıkları dil argümanlarına baktığımızda "dil bilgisi açısından hangi seviyede olduğumuz çok rahatlıkla görüldü.
Zengin, edebî, yazılı lisanını yitiren bu toplum hürriyetini, haysiyetini, kimliğini, kişiliğini ve dinini de yitirir.
Şu anda milyonlarca insanımız günlük konuşma ve iletişim Türkçesini bile doğru dürüst bilmediği için ünlemlerle, el, kol, başhareketleriyle anlaşmaya çalışıyor. Televizyonlara bakınız, koskoca profesörler, kodaman adamlar ıkıntı ve sıkıntı içerisinde ne dediği belli olmayan bozuk bir lisanı konuşuyor..
İşin özü ;Medenî, ileri, yükselmiş, başarılı, işini bilir milletler kendi lisanlarını ne kadar, ne derecede biliyorlar ve kullanıyorlarsa bizim de onların seviyesinde olmamız gerekir.
Büyük Türk bilimcisi ve edebiyat üstadı Mehmet KAPLAN bey bir makalesinde :"Batılı dil bilginleri, filologlar yazılı veya sözlü kültür eserlerini incelerken, bir arkeolog gibi hareket ederler. Bir çeşit "dil arkeolojisi" yaparlar. İlkin inceledikleri metnin tarihini sap­tamaya çalışırlar. Çünkü her metin dil tarihinin bir kesitini verir. O kesitte, yerli, yabancı ayırmaksızın yazılışı, söylenişi, anlamı dikkatle saptanır. Çünkü en küçük bir işaret, bir ses değiş­mesi, o sözcük hatta bütün metnin anlamını değiştirebilir." ifade eder.Fazla söze ne hacet.
En kalbi saygılarımla..