Türkiye’nin ulusal güvenlik gerekçesiyle başlattığı Zeytin Dalı operasyonuna, Suriye ile hesapları olan devletler farklı tepkiler gösterdiler. 

Zeytin Dalı gibi oldukça zor bir operasyonun hedefleri ve olası sonuçları irdelenirken, söz dönüp dolaşıp Fırat’ın doğusuna geliyor. Çıban başı orası; Fırat’tan Irak sınırına, hatta Kandil’e uzanan bölge.. Anlaşılan o ki, 1991’de, I. Körfez Savaşı’nın hemen sonrasında bir Dicle Kalkanı operasyonu gerçekleştirmemiş olmanın sancılarını bir takım bedeller ödeyerek yaşamaktayız. 

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla ABD’li ideologların kurguladıkları ve bölgemizde 22 devletin siyasi haritasını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) ilk ayağı olan Irak’ın 36. Paralel boyunca bölünmesiyle başlatılan süreci, kaynağında değil, Akdeniz’e açılma noktasında tersine çevirmeye çalışıyoruz. 

Gelinen noktada, Suriye’de kıyasıya bir paylaşım savaşına tutuşmuş olan bölgesel ve küresel aktörlerin, kendilerine göre belirledikleri hedeflerine ulaşmadan alandan çekilmelerini beklemek çok büyük bir iyimserlik olur. Bu durumda yanıtını bulmamız gereken soru şu oluyor; Kimler ne yapmak istiyorlar?

TÜRKİYE NE YAPMAK İSTİYOR?

Başbakan Binali Yıldırım, Zeytin Dalı’nın dört aşamalı bir operasyon olacağını, ilk iki adımda Hatay’ın doğu ve Gaziantep’in güney güney sınırları boyunca 20-30 kilometre genişliğinde bir güvenlik kuşağı oluşturulacağını ve Afrin ile çevresinde yuvalanmış terör örgütlerinin temizleneceğini söyledi. 

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise, “Atacağımız adımlar Afrin ile sınırlı kalamaz. Burada Membiç ile Fırat’ın doğusu da var” diyerek, uzun, ince bir yolda kararlı bir mücadeleye girdiğimizi vurguluyordu. 

Çavuşoğlu’nun koyduğu hedefler alan gerçekleriyle çelişiyor gibi görünse de, Afrin merkezli olarak başlatılan operasyonun bir makyaj operasyonu olmadığını belirtmesi açısından önemlidir; ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde oluşturmaya çalıştığı bir devlet yapılanmasını ve bunun ülkemizi güney sınırlarımız boyunca kuşatan bir terör kuşağına dönüşmesini kabul etmeyeceğimize ilişkin bir kararlılık ifadesidir. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın, “Suriye’nin kuzey sınırları boyunca uzanacak bir güvenlik kuşağı oluşturma” teklifinin Çavuşoğlu’nun açıklamalarının hemen sonrasında gündeme gelmesi dikkat çekici bir gelişmedir. 

Türkiye, 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında, uluslar arası hukukun tanıdığı haklardan yararlanarak, çok ciddi bir şahlanış sergilemektedir. Zor, ama tarih sahnesinde varlığımızı sürdürebilmek açısından zorunlu bir operasyon gerçekleştirmekteyiz. 

ABD NE İSTİYOR, BOP’U TAMAMLAYABİLECEK Mİ?

“ABD ne istiyor?” sorusunu, aslıda, “İsrail ne istiyor?” şeklinde sormak daha doğru olacaktır. Çünkü, Okyanus Ötesi’nden, Zeytin Dalı’na ilşikin çelişkili açıklamalar geliyor. New York Times, bu çelişkinin nedeni şöyle açıklıyor: “Beyaz Saray Türkiye’ye destek verirken, ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) Suriye’de Kürtlerle birlikte çalışmaya devam edeceğini açıkladı. Çelişen açıklamaların, ‘ABD yönetiminin rekabet halindeki (birimlerinin) baskılarını dengeleme girişimi’ olduğu anlaşılıyor.” 

2011’den bu yana, Irak sınırından Fırat’a uzanan Suriye topraklarında yaşanan gelişmeler, Irak’ın kuzey bölgesinin devamı olacak bir devlet yapılanmasını hedefliyordu. Şengay’dan Fırat’a uzanan 700 kilometrelik alanda, IŞİD/DEAŞ ve PYD/YPG eliyle yapılan “temizlik” operasyonlarıyla, Suriye’nin kuzey bölgesinin demografik yapısı, belli bir amaca yönelik olarak değiştirilmeye çalışıldı. Cezire ve Kobani kantonları oluşturuldu, birbirine eklemlendi. Bu oluşumun mimarı, orkestra şefi olan ABD, bu iki kantonu en batıdaki Afrin kantonuna bağlayarak Akdeniz’e uzatmaya çalışırken, Türkiye pişmiş aşa soğuk su katıverdi. Uçak kriziyle buzlanan ilişkilerini normalleştiren Türkiye, Rusya’nın da onayını alarak gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı operasyonuyla, BOP’un en önemli hedeflerinden biri olan terör koridorunun önünü kesiverdi. 

Sovyetler’in dağılması sonrasında ABD, Evanjelik yöneticilerinin yönlendirmesiyle, BOP’u hayata geçirmek üzere Ortadoğu’ya çullanırken, “küresel lider” sıfatını bölgenin enerji kaynakları üzerinden sürdürmeyi hedefliyordu. Bu yolla ABD doların saygınlığını korurken, İsrail de bölgenin enerji terminaline dönüştürülecekti. Bu gelişmeler, Büyük İsrail’e giden yolun ilk adımları olacaktı. 

Radikal Hıristiyan olan Evanjeliklerin inanışına göre, İsrail’i “Vaad Edilmiş Topraklar”ına kavuşturabildikleri ölçüde manevi ödüle layık olacaklardı. Siyasi ve ruhani hedeflerin birbirine dolaştığı bir süreçte Afganistan, Irak, Libya işgal edildi, kaosa sürüklenerek parçalandı. Milyonlarca masum insan kurgulanan terör örgütlerince katledildi, Ortadoğu’nun demografk yapısı belli bir amaca yönelik olarak değiştirilmeye çalışıldı. 

ABD, yağmaladığı Ortadoğu petrollerini Irak ve Suriye’nin kuzey parsellerinden Akdeniz’e ulaştıracak “Kürt Kuşağı” görünümlü bir ABD/İsrail Kuşağı oluşturmayı planlıyordu. Bütün katliamlara, tehcirlere, taşımalar rağmen, Suriye’nin kuzey bölgelerindeki Kürt nüfusunu yüzde 20’nin üzerine çıkaramadılar. “Kürt Kuşağı”nın Suriye parselinde tıkanmasının nedeni buydu. Bunu ABD’li yöneticiler de itiraf ediyorlardı. ABD öncülüğündeki IŞİD/DEAŞ Karşıtı Koalisyon Komutanı Korgeneral Stephen Towsend’ın 28 Mart’taki basın toplantısında söyledikleri bir Ortadoğu gerçeğidir. Towsend, Ortadoğu siyasi haritasını yeniden şekillendirilmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) uygulamalarının sağlam temellere oturmadığını ve uzun ömürlü olamayacağını belirten konuşmasında, “Kürtler Suriye’nin kuzeyinde kabaca yüzde 10 civarında. Orada, Kürt Federatif Devleti denilen bir devletin kurulabileceğini öngöremiyorum” diyordu.  

ABD bu gerçeği gördükten sonra işi zorbalığa döktü. Suriye’nin kuzey bölgesinde, babasının malıymış gibi, 11 askeri üs inşa etti. Kurguladığı IŞİD/DEAŞ’ı dağıttı, üzerlerine YPG üniforması giydirerek bir ordu oluşturdu. 5 bin TIR ve 2 bin uçak dolusu ağır silah taşıdı, eğitip donattığı bu toplama elemanlarla 60 bin kişilik bir ordu kurdu. Bu terörist orduyu kullanarak bölge ülkelerini kaosa sürükleyerek parçalamayı ve bu kargaşada hedefine yürümeyi planlıyor. 

Başarabilir mi?

Washington’a hangi Amerika’nın egemen olacağına bağlıdır.

RUSYA TÜRKİYE’NİN ÖNÜNÜ AÇARKEN OPERASYONUN SINIRLARINI  SORGULUYOR

Fırat Kalkanı Rusya’nın da işine gelen bir operasyondu. Putin, Suriye’nin Rus yapımı hava savunma sistemlerini susturmuş ve Fırat Kalkanı sürecinde Türk savaş uçaklarının operasyonu destek vermelerini sağlamıştı. Bu arada Putin, 5 bin kilometrekarelik bir “güvenlikli bölge” oluşturma çabasında olan Türkiye’ye, “El Bab’ın güneyine inmek yok!” mesajı vermişti. Yani Rusya, Türkiye’nin Suriye’deki Türk kültür iklimine yaklaşmasını istemiyordu. Nitekim, Fırat Kalkanı sonrasında 5 bin kilometrekare olarak planlanan güvenlikli bölge, Rusya’nın kaygıları nedeniyle, 2500 kilometrekareyle sınırlı kalmıştı. 

Rusya, Türkiye’nin gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı’yla, ABD’nin oluşturmaya çalıştığı terör koridorunun önünü kesmesine samimiyetle destek vermişti. Çünkü, “Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanıp yabancı unsurlardan temizlenmesi” halinde, Rusya’nın da aynı güzergahta bir boru hattı oluşturma hazırlığı vardı. Rusya’nın YPG/PYD’ye olan ilgisinin nedeni, ABD’nin YPG aşkıyla bağlantılıdır. İki küresel aktör de YPG’yi kendi amaçlarını hayata geçirebilmek amacıyla kullanmayı hedeflemekteler. 

Rusya, Ortadoğu coğrafyasıyla derin tarihi ve kültürel bağları olan Türkiye’nin Suriye’de bayrak göstermesine sıcak bakmasa da, ABD’nin oluşturmaya çalıştığı terör koridorunun önünü kesme konusunda Türkiye ile işbirliği yapıyor. Fırat Kalkanı operasyonunda olduğu gibi, Zeytin Dalı’nda da Suriye’nin Rus yapımı hava savunma sistemini devredışı bıraktı, kahraman pilotlarımızın, Afrin semalarında, 72 uçakla çelik kalkan oluşturmalarının önünü açtı. Rusya, bu hoşgörüye rağmen, operasyonların Esad’ın saygınlığını sarsmayacak bir çerçevede gerçekleştirilmesine özen gösteriyor. 

Özetle, Tartus ve Himeymim üslerini garantiye alan Rusya, sürekli olarak Suriye’nin toprak bütünlüğünü vurgularken, kendisini “davetli”, kendisinin dışındaki unsurları “işgalci” sayıyor. 

Rusya, Omar bölgesini bir şekilde YPG üzerinden kontrolü altına alabildiğinde, Avrupa ülkelerini, petrol ve doğalgaz konusunda, hem Türk Akımı hem de Akdeniz üzerinden kendisine daha çok bağımlı duruma getirebilecektir. Rusya’nın Suriye krizinin başladığı ilk günden başlayarak Esat’a destek vermesinin nedeni, yalnızca Tartus ve Himeymim üsleri değil, Suriye’nin kuzey parselindeki el değmemiş petrol rezervleridir.

İRAN NEDEN KARŞI ÇIKIYOR?

İran Zeytin Dalı operasyonuna karşı.. İran, “Türkiye’nin, Zeytin Dalı operasyonuyla, Suriye’nin egemenliğini ihlal ettiğini, bu operasyonun bölgenin güvenlik ve istikrarına zarar vereceğini ve bu yolla terör örgütlerinin güçlenebileceğini” savunuyor. 

İran, Fırat Kalkanı’nda da aynı tutumu sergilemişti. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Fırat Kalkanı’nda olduğu gibi, bir destan yazma olasılığı ve peşpeşe gerçekleştirdiği askeri başarılarla bölgedeki nüfuzunu artırması, “bin yıllık” komşumuzu rahatsız ettiği düşünülebilir. Çünkü, bugüne kadar kendisinin, “Bölgenin, terör örgütlerine karşı güvenliğini sağlayan en büyük güç” olarak anılmasını arzulayan İran, bir imaj erozyonu yaşamak istemiyor olabilir. 

Krizin başladığı günden beri, Rusya ile birlikte, Esat’a güçlü destek veren Esat’ı destekleyen İran, Irak ile Suriye’de önemli büyüklükte nüfuz alanları elde etti. Haşdi Şabi örgütü eliyle yürüttüğü vekalet savaşlarıyla Irak ve Suriye’den Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturan İran, bölgedeki konumunu güçlendirmek çabasında.  İran’ın bir Şii Kuşağı oluşturarak bölgenin geleceği konusunda söz sahibi olma çabası ABD’nin de, İsrail’in de, Suudi Arabistan’ın ve bölgedeki Sünni ağırlıklı ülkelerin de  işine gelmiyor. İran’ın Şii Kuşağı konusundaki atakları zaman zaman Tahran- Moskova lişkilerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Türkiye, İran’la olan ilişkilerinde, mezhep konusuna çok duyarlı ve saygılı.. 

ALLAH YARDIMCIMIZ OLSUN

Türkiye zor, ama zorunlu bir askeri operasyon gerçekleştiriyor. Dünyanın gözü Türkiye’nin gözü üstünde. Başta Azerbaycan olmak üzere, Türkiye’ye sempati duyan pekçok ülkede sokaklar ve medya, Zeytin Dalı operasyonunu bizden daha coşkun bir heyecanla izliyorlar. 

Allah yardımcımız olsun. Afrin’de, ulular arası hukukun Türkiye’ye tanıdığı hakları,  dünyanın anladığı bir dille sorgulayan Mehmetçiklerimiz Allah’a emanet olsunlar. 

Özetle, uzattığımız “Zeytin Dalı”nın karşı tarafta ne ölçüde kabul göreceğini aşama aşama göreceğiz, kararlı olduğumuz hedefe yürüyüşümüzü gelişmelere göre belirleyeceğiz. 

Allah yar ve yardımcımız olsun..