Ekonomik krizin hayatı daha çok etkilediği Kıbrıs’ta malum çevreler, yine bilinen teraneleri ile hemen boy göstermeye başladılar. Hazır Cumhurbaşkanı Akıncı da BM Genel Kurulu görüşmeleri için New York’ta idi, Rumlarla ve BM ile görüşülmeliydi. Onlara göre çare Rumlarla birleşmek ve AB’ne katılmaktı. 

Dr. Yurdagül ATUN geçen hafta gazetemizde yayınlanan makalesinde durumu, “Sanki AB kucak açmış, Kıbrıslı soydaşlarımızı bekliyormuş.” diye ne güzel ifade etmişti. 

Ufukta yine yeni bir nafile tur var gibi. 

Malumları iki yıl kadar önce de Akıncı ve Anastasiadis, Cenevre’de ve daha sonra da Lefkoşa’da konuyu uzun süre görüşmüşlerdi. Aslında taraflar 1968’den beri görüşüyorlardı. Rumların amacı, Londra ve Zürih Anlaşmaları ile Türklere tanınan hakların geri alınması ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı idi. 

Bu akıl almaz beklentilere set çekmek için, 1974’te en güçlü olduğumuz dönemde Rumları masaya oturtamamıştık. Zira Barış Harekatının hemen ardından Başbakan Ecevit koalisyonu bozmuş, uzun süre hükümet kurulamamıştı. 

Daha sonraki görüşmelerde Rumlar, Türklerden hep daha fazla taviz koparma kararlılığı içinde olmuşlar ve Batı’dan, Doğu’dan destek de görmüşlerdir. Nitekim NATO müttefikimiz ABD; Makarios’un ölümü ile görüşmelerin kesilmesi üzerine, Garanti Anlaşmasını kaldıran, Türk askerinin Kıbrıs’taki varlığına son veren ve soydaşlarımızın haklarını 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının daha gerisine götüren bir plan teklif etmişti. 

KKTC’nin kurulmasından sonra da BM’in çabaları dahil, görüşmeler hep sonuçsuz kalmıştı. 

Daha sonra Kofi Annan’ın BM Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan ve O’nun adı ile anılan Annan Planı ortaya atıldı. Daha bu plan görüşülürken 7 Mart 2003’te, TBMM’nin Kıbrıs’la ilgili, oybirliği ile alınan kararına rağmen Türkiye planın kabulünü desteklemişti. 

Benim, Kıbrıs için Misak-ı Milli olarak adlandırdığım 10 maddelik kararın tam metni aşağıdadır. 

1. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 21 Ocak 1997 ve 15 Temmuz 1999 tarihlerinde aldığı kararlara atıfta bulunularak bu milli davada TBMM ve Türk milletinin tam bir birlik ve beraberlik içinde bulunduğu gerçeğini dünyaya bir kere daha ilan eder. 

2. Kıbrıs meselesine adil ve kalıcı bir çözüm bulunması için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin sarf ettiği çabaları içtenlikle desteklerler. 

3. Kıbrıs meselesine bulunacak çözümün tarafların eşit statüsü ve eşitliğine dayanması gerektiği hususunu önemle vurgular. 

4. Türkiye’nin 1960 antlaşmalarından kaynaklanan garantörlük haklarının sürdürülmesi gereğini belirtir. 

5. Türkiye ile Yunanistan arasında kurulmuş bulunan dengenin zedelenmesinin hiçbir şekilde kabul edilmeyeceğini teyid eder. 

6. Sorunun çözümünün Türkiye'nin AB sürecinde bir önşart gibi taktim edilmesine yönelik çabaları reddeder. 

7. Kıbrıs Rum yönetiminin Türkiye'den önce AB üye yapılması uluslararası antlaşmaların açık bir ihlali olduğunu bir kere daha vurgular. 

8. Kıbrıs Türk ve Rum halkının 28 yıldır huzur ve barış içinde yaşamasının en önemli amili olan iki kesimliliğin muhafaza edilmesine verdiği önemi vurgular. 

9. İki kesimliliği zedeleyecek bütün öneri ve girişimlerin bölgeyi bir çatışma ortamına sürükleyeceğini hatırlatır ve buna hiçbir şekilde müsaade edilmemesi gerektiğinin önemle belirtir. 10. Bu koşullara riayet edilmek kaydıyla Kıbrıs'ta barışçı ve kalıcı bir çözüme ulaşılmasının bölge barışına hizmet edeceği yolundaki inancını ifade eder.

Kıbrıs’ta 24 Nisan 2004’te, taraflara ayrı ayrı sunulan planı, malumları Türkler kabul etmiş, Rumlar ise reddetmişti. Her ne kadar bu planla Rumlar toprak ve Anayasal haklarda önemli tavizler alıyor olsalar da, yeterli bulmamışlardı. 

Bu oylamanın hemen ardından 1 Mayıs 2004’te Rumlar, hem de Kıbrıs Cumhuriyeti olarak, AB üyesi oluverdiler. Artık Rumların arkasında AB vardı ve daha çok taviz almaya çalışacakları belli idi. 

Görüşmeler bu havada devam ediyordu. Nitekim 2017’de Cenevre’de BM nezaretinde taraflar yeniden bir araya geldi. Ada’da nüfus oranının 4 Rum’a karşı 1 Türk olması talebinden, Türk topraklarını istilaya varan Rumların anormal istekleri karşısında Sayın Erdoğan tarafından Türkiye’nin olmazsa olmazları açıklanarak, Anastasiadis’e ve Rumlara beklentilerinin imkansızlığı hatırlatılmıştı. 

Bu açıklamadan sonra Sayın Akıncı’nın da, bizzat Türkiye’yi ilgilendiren ve sadece Türkiye’nin yetkili olduğu anlaşmalarla Kıbrıs’ta Türk askerinin varlığı ve Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçları gibi konulardaki tüm beyanlarını geri alması ve Annan Planını da gündemden çıkarması gerekiyordu. Ben bu beklentiyi birkaç defa bu sütunlarda dile de getirmiştim. 

Geçen hafta Sayın Akıncı, New York’ta BM Genel Sekreteri ile yaptığı görüşmeden sonra, eski müzakere sürecinin kapandığını, sonuç odaklı, takvimli ve stratejik bir paket anlaşmanın hedeflenmesi gerektiğini açıkladı. 

Önümüzdeki günlerde bu açıklamanın altı da doldurularak Kıbrıs konusunda muhataplarına ve tüm dünyaya Türkiye ile KKTC arasındaki hayati birliğin hatırlatılmasının ve bu suretle soydaşlarımız arasındaki malum çevrelere de boşa kürek çektiklerinin bir defa daha hatırlatılmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir. 

Not: 19 Eylül’de yayınlanan makalemin en sondan 3ncü paragrafı, “97nci yıl kutlu olsun” cümlesi sehven 95nci yıl olarak çıkmıştır. Düzeltir, özür dilerim.