Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı'nı kutluyor, şehit ve gazilerimizle, Türk Silahlı Kuvvetlerimizi ve Kıbrıslı Mücahitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

1914 yılında Kıbrıs’ı ilhak eden İngiltere, 1960 Londra ve Zürih antlaşmalarıyla  bağımszı Kıbrıs Cumhuriyetini tanımıştır. Rum tarafı ise, Türkleri yoketmek amacıyla kanlı bir sayfa açarak 21 Aralık 1963’te Türklere katliam yapmaya başlamıştır. Rum milletvekillerinin oylarıyla anayasayı değiştirip, Türkleri, kurucu ortaklıktan çıkararak, azınlık statüsüne düşürmüşlerdir. Malesef, BM. Güvenlik Konseyi 04 Mart 1964’te aldığı 186 sayılı kararla, kuruluş anlaşamalarına ve Kıbrıs anayasasına aykırı olan bu kararını ve mevcut Kıbrıs Rum hükümetini yetkili ve sorumlu hükümet olarak tanımıştır.(1)

Lozan Antlaşması’ndan İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar geçen süreçte, Yunanistan ve Türkiye adanın Lozan’da belirlenen hükümlülüklerine sadık bir tutum sergilemelerine rağmen, on iki adanın Yunanistan’a verilmesinden itibaren bir takım ulusçu beklentiler içerisine girmişlerdir. Yunan iç savaşının sona ermesiyle birlikte 1950’li yılların başından itibaren Kıbrıs’ta iki ülkenin de hak sahibi olma iddiaları oluşmaya başlamış ve daha sonrasında Yunanistan’da oluşan kamuoyu baskısı ve İngiltere’nin de bu konuyla ilgilenmesi üzerine konu Birleşmiş Milletlere taşınmıştır.(2) Türkiye, bu sorunu, önceleri İngiltere’nin bir iç meselesi olarak görmüş, ancak Yunanistan’ın Kıbrıs üzerindeki istemleri resmiyet kazandıkça konuyla ilgilenmeye başlamıştır. Bu ilgilenme, biraz da Kıbrıs Türk toplumunun baskıları ve konunun, ulusal basın ve kamuoyu tarafından ilgi ile karşılanmış olmasından kaynaklanmıştır.(3)

Rumların enosis planlarını bozmak, Kıbrıs adasını barış ve güvenliğe kavuşturmak, Kıbrıs Türklerine yapılamak istenen soykırım girişimi önlemek gayesiyle 20 Temmuz 1974´te Türkiye´nin uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını kullanarak, gerçekleştirdiği askeri müdahelenin üzerinden geçen bunca zamana rağmen, AB ve ABD’nin de desteğini alan  Rum-Yunan ikilisi bugüne kadar talep ve idialarından bir adım bile geri atmamışlar ve Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için her yola başvurmuşlardır.

Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde 1968’de Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta başlayan Kıbrıs müzakerelerinde 50 yıl geçmesine rağmen, eşit temsiliyete dayalı Federal bir Kıbrıs kurulamamıştır.

Yıllarca hak ve hukukları çiğnenerek, binbir türlü baskı, zulüm ve katliama maruz kalan Kıbrıs Türkleri, 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtıyla, barış, istikrar, güven ve huzurun tesis edilmesiyle insanca yaşamaya başlamıştır. AB; 2004 yılında BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adıyla anılan Annan planını Rumların reddetmesine rağmen Kıbrıs’ın tümünü AB’ye aldı. Rumlar uluslararası tanınmışlık nedeniyle AB üyesi oldu, Kıbrıslı Türkler, aleyhlerinde olan bu plana ‘evet’ demelerine rağmen AB dışında kaldı. KKTC toprakları AB toprağı kabul ediliyor, ancak Kıbrıs sorunu devam etmesi nedeniyle AB müfredatı uygulanmıyor

Kıbrıs Rum yönetimi lideri Anastasiadis'in Kıbrıs gerçekleri ile bağdaşmayan tavır ve beklentileriyle, Haziran ayında İsviçre’nin Crans Montana bölgesinde yapılan müzakereler de sonuçsuz kalmıştı.

Kıbrıs Rum kesiminin, Türkiye'nin Ada'daki garantörlük hakkının sona erdirilmesi ve Ada'daki Türk askeri varlığının geri çekilmesini istemesinin yanında, Türkleri azınlık statüsüne indirgeyecek taleplerinde ısrar etmeleri, müzakerelerin çözümsüz kalmasına yol açmıştır.

Kıbrıslı Türkleri eşit ortak görmeyen bir mantıkla bu sorununun çözülemeyeceğinin bilnmesine rağmen, Hiç bir konuda anlaşmaya yanaşmayıp, sürekli Türkiye’den taviz bekleyen Rum-Yunan ikilisi, Sıfır garanti, Sıfır güvenlik, Sıfır Türk Askeri, Mevcut Rum Yönetimi devamı, Tüm Rum göçmenler evlerine dönmesi, Türklere sıfır hak gibi talepleri akla ve mantığa uymamaktadır.

Türkiye, çalışma izniyle KKTC’de yaşayan 100 bin Türk vatandaşına, KKTC’de üniversite eğitimi gören  60 binin üzerinde öğrenciye yani Türkiye kökenli vatandaşlarına serbest giriş (vizesiz giriş), serbest dolaşım, serbest yerleşim ve mülk edinme hakkı gibi Yunan vatandaşlarının sahip olduğu aynı hakları istiyor. Rumlar ise, buna karşı çıkıyor. Yunanistan’ın AB’nin tam üyesi olduğunu ve Yunan vatandaşlarıyla Türk vatandaşlarına eşit muamele yapılamayacağını savunuyor. Türkiye vatandaşlarının vize alarak Ada’ya gelmesini istiyor...

Son yıllarda Doğu Akdeniz’de doğalgaz kaynaklarının bulunması, uluslararası çevrelerin dikkatini Kıbrıs’a yöneltmiştir. Rumların tek yanlı parsellediği Kıbrıs açıklarında Fransız Total ve İtalyan ENI şirketlerinin sondajları başlayacak. Sondajlar Türkiye ve KKTC ile Rumlar arasında yeni bir gerginlik anlamına geliyor. Önümüzdeki günler Akdenizin suları ısınacak gibi görünüyor... Bunca mağdur ve mazlum insanın kanına ve canına malolan Kıbrıs Davası, her Türk için asla göremezden gelinemeyecek çok önemli milli bir konudur...

KAYNAK.......................................:

(1)    http://www.21yyte.org/tr/arastirma/kibris/2017/04/05/8603/kibris-sorunu-nicin-cozulemiyor

(2)    https://www.paranomist.com/kibris-sorununun-ortaya-cikisi.html

(3)    Faruk Sönmezoğlu, “Kıbrıs Sorunu’nda Tarafların Tutum ve Tezleri,” Türk Dış Politikasında Sorunlar, der. Esat Çam, İst. Der Yay. 1989, s. 96