Sınır güvenliğini ve toprak bütünlüğünü hedef alan terör saldırılarına yoğunlaşan Türkiye’nin bu durumundan yararlanmak isteyen Rumlar, Kıbrıs’ta sürdürülmekte olan toplumlar arası görüşmeleri, Türkiye’nin garantörlük haklarını sulandırma, KKTC’yi tarihe gömme fırsatı olarak değerlendirmeye çalışıyorlar.

Dost ve düşman şunu iyi bilsin; Türkiye, bütün olumsuz koşullara rağmen bu tuzakları boşa çıkaracak güçtedir. Garantörlük haklarımızı asla çiğnetmeyiz, KKTC’ni tarihe gömülmesine asla izin vermeyiz ve Kıbrıs’ta son sözü biz söyleriz!

Ortadoğu’da bölgesel ve küresel güçler arasında, enerji merkezli bir paylaşım savaşı yaşanmaktadır. Güney sınırlarımızın hemen ötesinde, kökü Kırım Savaşı’na uzanan  bu çatışmalarda eski Osmanlı coğrafyasının paylaşımı söz konusu olduğundan, Osmanlı’nın varisi olarak Türkiye de bu gelişmelerden olumsuz etkilenmektedir.

Sınır güvenliğini ve toprak bütünlüğünü hedef alan terör saldırılarına yoğunlaşan Türkiye’nin bu durumundan yararlanmak isteyen Rumlar, Kıbrıs’ta sürdürülmekte olan toplumlar arası görüşmeleri, Türkiye’nin garantörlük haklarını sulandırma, KKTC’yi tarihe gömme fırsatı olarak değerlendirmeye çalışıyorlar. Batılı dostların, BM kararlarına ve AB Anayasası’na aykırı olarak, Kıbrıs’ın tamamını temsilen AB üyesi yaptıkları Rumların önündeki en büyük engel, Türkiye’nin elindeki garantörlük anlaşmaları ve adadaki Türk askeri varlığıdır.

Peşpeşe terör saldırılarıyla sarsılmasına rağmen Türkiye, Kıbrıs’ta oynanmak istenen oyunun, kurulmak istenen tuzakların farkındadır. Türkiye’nin çeşitli illerinde bu konuda toplantılar, paneller düzenlenmekte, konferanslar verilmekte, Türk insanı Kıbrıs’ta sürdürülen toplumlar arası görüşmelerin gidişatı konusunda bilgilendirilmeye ve bilinçlendirilmeye çalışılmaktadır. 

Geçtiğimiz günlerde, Birlikte Türk Milletiyiz Hareketi ve Milli Düşünce Merkezi'nin İstanbul’da yoğun bir katılımla düzenlediği “KIBRIS’TA SON SÖZÜ KİM SÖYLEYECEK?” konulu panelde söylenenlerin özeti, kapalı kapılar ardında sürdürülen toplumlar arası görüşmelerde garantörlük haklarımızın sulandırılmak ve KKTC’nin tarihe gömülmek istendiğidir. Bu konuda çok ciddi kaygılar vardır.

Ortadoğu’da denklemin yeniden kurulduğu böylesine kritik bir dönemde, garantörlük haklarımız sulandırılamaz, Kıbrıs Türkü yeni bir Anan Planı’yla Rumların insafına bırakılamaz, Türkiye’nin güvenliği tehlikeye atılamaz. Sahip olduğumuz garantörlük anlaşmalarıyla ve Osmanlı vakıf tapularıyla KKTC’yi kolayca savunabiliriz ve buna gücümüz yeter.

Dost ve düşman şunu iyi bilsin; Türkiye, bütün olumsuz koşullara rağmen bu tuzakları boşa çıkaracak güçtedir. Garantörlük haklarımızı asla çiğnetmeyiz, KKTC’ni tarihe gömülmesine asla izin vermeyiz ve Kıbrıs’ta son sözü biz söyleriz!

NELER DEDİLER?

 Panele, Milli Düşünce Merkezi Genel Başkanı Sadi Somuncuoğlu, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Prof. Dr. İlber Ortaylı, TBMM eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ ve emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ katıldı.

Panele katılan konuşmacılar, Kıbrıs’ta sürdürülen toplumlar arası görüşmelerin gidişatından duydukları kaygıları, Cenevre’deki görüşmelerde Türkiye’nin, Rumları bir devlet olarak tanıdığı anlamına gelecek tuzaklara dikkat etmesi gerektiğini ayrıntılarıyla anlattılar. Bugünkü yazımızda konuşmalardan kısa özetler vereceğiz. Fırsat buldukça, her konuşmacının söylediklerini daha geniş olarak yayınlayacağız.

SADİ SOMUNCUOĞLU: "KIBRIS’TA MÜLKÜN SAHİBİ TÜRKLERDİR”  

Panel öncesi Milli Düşünce Merkezi Genel Başkanı Sadi Somuncuoğlu Rumların anlaşma değil, Türkiye’nin garantörlük haklarını yok etme peşinde olduklarını belirterek şöyle dedi:

“Kıbrıs uyuşmazlığına Rum gözüyle bakılınca, işlerin nerelere kadar vardığı, daha açık bir şekilde görülmektedir. İşte size, Rum Lider Anastasiadis'in 5 gün önce Kathimerini gazetesinde yer alan ifadeleri: ‘İsviçre'de yapılacak olan 12 Ocak konferansı, sadece garantiler ve güvenlik konularına ilişkindir. AB üyesi Kıbrıs'ta, garantörler olamaz ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin lağvedilmesi ya da dönüşümü söz konusu değildir’.”

Buna göre çözüm için;1960'da kurulan ortak "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni Rumların iki darbe (Makarios ve Yunanlı subaylar) ve 11 yıl süren (1963-1974) Türk katliamı ile gasp ederek Adanın bütününe el koymasını kabul edeceğiz. Sonra; "Kıbrıs Cumhuriyeti'ni yaşatmak için 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarıyla Türkiye'ye tanınan ‘Garanti’ ve ‘İttifak’ antlaşmasının tanıdığı garantörlükten vazgeçip, Kıbrıs'taki askerlerimizi çekeceğiz. Böylece, tarihte bir gün bile Kıbrıs'ta hakimiyet kurmamış olan Rumlar, 307 yıl Türk egemenliğinde olan Adanın sahibi olacaktır! İşin özü budur.”

PROF. DR. İLBER ORTAYLI: “KIBRIS, DELİ KIZIN ÇEYİZ SANDIĞI DEĞİL”

“Kıbrıs olmazsa Türkiye boğulur” diyen Prof. Dr. İlber Ortaylı yaptığı konuşmada şöyle dedi:

"Bazı şeyleri çok iyi anlamının zamanı gelmiştir. Kıbrıs olmadığı takdirde Türkiye boğulur çünkü stratejik önemi devam eden bir yerdir. İnsanlar burnunuzun dibinde İsrail ile bir arada petrol arıyorlarsa biraz uyanmanızı rica ederim.

(…) İngiltere gelip de Doğu Akdeniz'de bir takım yerlere yerleşmiş ve en başta Kıbrıs'ta üsler almışken Amerika koca donanmasını oralarda gezdirirken, Almanlar bile nereden akıllarına geldiyse oralara yerleşmek istiyorlarsa, Rusya da kendine bir yer arayacak. Hal böyleyken bazı insanların Kıbrıs'a masraf kapısı diye bakması şaşılacak bir şey, enteresan bir şey.

(…) Verdiklerimizi, yaptıklarımızı hesaba katmak zorundayız. Öyle büyük annesinin çeyiz sandığını dağıtan deli kız gibi hareket edemeyiz.”

METİN FEYZİOĞLU: "KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ İLE TÜRKİYE TAM EKONOMİK ENTEGRASYONA GİDECEKTİR"

Panelin yöneticiliğini üslenen Prof. Dr. Metin Fevzioğlu, yaptığı konuşmada kaygılarını dile getirirken şunları söyledi:Kıbrıs Türkleri ve Türkiye açısından hayati önemdeki Kıbrıs meselesinin çözümü Rumlar ve Yunanistan açısından müjdeli, Kıbrıs Türkleri ve Türkiye açısından ise tehlikeli bir yolda ilerlemektedir.

 “… Müzakerelerde Türk tarafının vazgeçilmez ön koşul olarak ileri sürdüğü garantörlükten, egemenliğe sahip iki kesimli devletten, cumhurbaşkanı yardımcısının veto yetkisini taşımasında, iki meclislilikten vazgeçilmesi söz konusu olmamalıdır.

Müzakereler otururken şu kararlılıkla söz başlamalıdır; bu müzakereler bu ilkeler çerçevesinde sonuçlanmazsa bir daha toplumlar arası müzakereye gidilmesine gerek yoktur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye tam ekonomik entegrasyona gidecektir"

CİNDORUK: "KIBRIS'I ELİNDE BULUNDURAN İSKENDERUN LİMANINI VE DOĞU AKDENİZ'İ DENETLER"

TBMM eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk da yaptığı konuşmada anılarından ilginç bölümler sunduktan sonra, "Türkiye bugünden sonra Kıbrıs'ta ne yapmalı?" diyerek görüş ve düşüncelerini anlattı:

"Uzun yılların verdiği tecrübeyle şunu söylüyorum; Kıbrıs Türkler için çok önemli,  çünkü Kıbrıs'ı elinde bulunduran İskenderun limanını ve Doğu Akdeniz'i denetler. Bugün orada bir de petrol derdi çıkarılmıştır. IŞİD vardır.

O nedenle, Türk askerinin Kıbrıs'ta bulunması sadece Türkiye'nin değil, Ortadoğu'nun da, NATO'nun da çıkarınadır. Kıbrıs zayıf bir devletin himayesinde ve idaresinde bırakılamaz.

Kıbrıs sadece Türkiye'nin meselesi ve güvenliği için önemli değildir. Kıbrıs aynı zamanda dünya barışı için, batı dünyası için, hatta NATO için büyük önem arz etmektedir.

Biz Kıbrıs meselesini daha çok konuşacağız. Öyle görünüyor ki, uzun bir süre  Türkiye'nin gündeminde olacak.”

BAŞBUĞ: "KIBRIS SADECE KIBRIS TÜRKÜ’NÜN MESELESİ DEĞİLDİR” Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ da panelde bir konuşma yaptı ve Kıbrıs konusunun siyasi, askeri ve ekonomik boyutlarına değinerek özetle şunları söyledi:

"Kıbrıs'ın Türkiye açısında önemi, Doğu Akdeniz'deki Türkiye'nin hak ve menfaatlerinin korunması açısından da önemli. Konunun hem askeri boyutu var, hem ekonomik boyutu var.. Ekonomik boyutu dediğiniz zaman, doğalgaz kuyuları var..  İsrail Kıbrıs Rum kesimiyle beraber iş yapıyor, ama Türkiye'nin bu konuda ne yaptığını bilmiyoruz.

(…)Kıbrıs, sadece Kıbrıslı Türklerin meselesi değildir. Bazıları öyle zannediyorlar..  Türkiye'nin de güvenliği söz konusudur. Burada son sözün, her zaman, Türk milletinde, Türk parlamentosunda ve TBMM'de olma mecburiyeti vardır."

SONUÇ BİLDİRGESİ

Prof. Dr. Metin Feyzioğlu'nun yönettiği panel sonrasında ayakta alkışlanarak  oybirliği ile kabul edilen ve tebliğlerin mesajlarını özetleyen sonuç bildirisiyle açıklanan ortak karar:

“KKTC'nin Kıbrıs üzerindeki egemenlik hakları, hiçbir koşulda ortadan kaldırılamaz.

 Çözüm çerçevesinde; ‘iki kesimli, iki toplumlu, iki kurucu devletin siyasi eşitliğine dayalı konfederal bir Kıbrıs'ı oluşturmak’... vazgeçilmez kriterlerdir.

Bu noktada; Lozan Anlaşması çerçevesinde oluşturulan Türk-Yunan dengesinde değişikliğe rıza gösterilmemesi yanında, özellikle iki halkın siyasi eşitliğinin gerçek anlamda sağlanabilmesinin ön koşulu olarak Kıbrıs Türklerinin veto hakkından vazgeçmeleri hiçbir şekilde düşünülmemelidir.

Garantörlük ve Güvenlik" hiçbir şekilde tartışmaya açılmamalıdır.

Türk silahlı Kuvvetlerinin adadaki varlığının zayıflatılması ve sona erdirilmesi kabul edilemez. (…)”

Ortak uyarı: “Kıbrıs Türkü, geleceğini Rumlara ipotek etmek istemiyorsan devletine sahip çık!”