‘’1950’den günümüze o önemli karardan hiç vazgeçmediler! Her defasında amaçları hep aynı oldu! Ama bu amaçlarını türlü Bizans oyunlarıyla gizlediler…’’

Kıbrıs’ta asırlardan beri bitmeyen bir mücadele yaşanmaktadır. Bu mücadelenin temelinde her defasında altını önemle çizdiğim gibi; Akdeniz’in bu stratejik ada parçasında Hıristiyan dünyası ile İslam âleminin güç çatışması vardır.

Günümüzde Ortadoğu coğrafyasının nice insanlık facialarıyla paramparça edildiği, Akdeniz’de enerjiye odaklı çıkar çatışmalarının farklı güçler arasında yaşandığı bu süreçte; Kıbrıs adasında toplumsal yapısı, dili, dini, yaşam tercihleri, gelenek ve görenekleri ayrı iki halk; ‘birleşik bir çatı’ altında yaşamaya zorlanmaktadır!

Neden?

Hem de ada da yaşayan bu iki ayrı toplumun; Rumlarla, Türklerin bir arada yaşayamayacağı gerçeğini ortaya koyan nice gerçeklere, tarihin acılarla dolu sayfalarına rağmen!

Sanki bu acıların nedenini Rum tarafı yaratmamış, sanki binlerce Kıbrıs Türk’ünün 1950-1974 arasında topraklarından olmamış, göçler yaşamamış, canı yanmamış, malı mülkü yakılıp, yıkılmamış gibi!

Sanki 1963’te anayasal kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyetinden, Rumlar tarafından atılan Kıbrıs Türk tarafı değilmiş gibi!

Sanki 15 Temmuz 1974’te adada Yunan Cuntası desteğiyle yapılan darbe sonucunda; adanın Yunanistan’a bağlanmak istenmesi unutulmuş gibi!

Sanki Rumların adadaki Türklere uyguladıkları her türlü insanlık dışı ambargolar hala devam etmiyormuş gibi!

Sanki Rumlar adanın her döneminde Enosis’i (adanın Yunanistan’a bağlanması) hedeflememişler gibi!

Unutulabilir mi bu gerçekler?

Unutulabilir mi ‘Annan Tuzak Planıyla’ Kıbrıs Türk Halkına yapılanlar; AB’ye gireceksiniz diye verilip de, yerine getirilmeyen sözler?

Dünya hâkimiyetine odaklı bilinen güçler; 1968 yılından bugüne sonunda çözüm olduğu söylenen türlü senaryolarla Türkleri ve Rumları; yeni bir devlet yapısı altında birleştirmeye, yaşatmaya çalışmaktadırlar!

Neden?

33 yıldan beri adada oluşan bir çözüm, bir barış yok mudur?

Kıbrıs Türk Halkı kendisine anasının ak sütü gibi helal olan kendi devletinde K.K.T.C’de yaşamıyor mudur?

Bu devletin en güçlü teminatı Türkiye değil midir?

Bu devletin kuruluşuna kadar geçen tarihsel süreç; hem Türkiye’nin uluslar arası antlaşmalardan doğan haklarına, hem de Kıbrıs Türk’ünün adada ki ‘’de-facto yaşam hakkına’’ dayanmıyor mudur?

Adada ısrarla ortaya konulan çözüm modellerinin amacının; emperyalist güçlerin Kıbrıs’taki, Akdeniz’deki, Ortadoğu’daki türlü menfaatlerine dayalı olduğu bilinmektedir.

Bunun yanı sıra Türkiye’nin, K.K.T.C’nin adadaki yasal ve tarihi hakları, Ortadoğu coğrafyasındaki, Akdeniz’deki stratejik, ekonomik menfaatleri göz ardı edilebilir mi?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, K.K.T.C. Devleti, adada her zaman barıştan yana olmuştur. Her iki devleti de yönetenler; adada kalıcı bir barış için, barışı korumak adına Kıbrıs’ta her dönem üzerine düşeni yapmıştır.

Bugünde yapmaya devam etmektedirler. 2008 yılından beri adada süregelen çözüm müzakerelerinde;  Rum tarafının çözüme razı edilmesi adına masada her şey görüşülmüştür..!

Pekiyi yaşanan bu gerçeğe rağmen, Rum tarafı ne yapmaktadır?

Her defasında masada kazandıklarını az görerek, yetmez demekte; adanın tapusu benim üzerime geçinceye kadar bu süreç devam edecek mesajını vermektedir!

1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşundan bu güne, Rumları temsil eden her yeni Rum lideri, bu gerçeği böyle bellemiş, bu hedeften hiçbir zaman vazgeçmemiştir.

Geçtiğimiz hafta içinde Rum kesiminde toplanan Rum Meclisi; tam da bu hedefi ispatlarcasına bir karar almıştır! 

Hem de günümüzde çözüme odaklı devam ettiği söylenen, bu defa mutlak surette sonuç alınacağının altı önemle çizilen müzakere sürecine rağmen!

O zaman Kıbrıs Rum Meclisinde alınan bu karar nedir? Neden alınmıştır?

Bu karar: 1950 yılında adada yapılan “Enosis” (adanın Yunanistan’a bağlanması) referandumunun yıl dönümünün 2017 yılında Rum okullarında kutlanacak olmasıdır! (tıpkı, ada tarihi boyunca Kıbrıs Türk’üne kan kusturan E.O.K.A terör örgütü mensuplarının 2005 yılında Rum Meclisinde kabul edilen bir yasa ile ‘kahraman’ ilan edilip, bunlara madalya dağıtıldığı gibi…)

K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı, Rum Meclisi’nin Enosis referandumunun Güney Kıbrıs Okullarında kutlanmasına ilişkin kararıyla ilgili yazılı bir açıklama yaparak:

“19 oyla da olsa alınan bu Meclis kararı, Kıbrıs’ta çözüm çabalarına ciddi bir darbe niteliğindedir” değerlendirmesinde bulunmuş, Rum Yönetimi Başkanı Bay Anastasiadis’ten bu karara açıkça karşı çıkmasını istemiştir. 

Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı; ‘’Kıbrıs müzakerelerinde artık son aşamaya gelindiği ve siyasi düzeyde 5’li konferansın ikincisinin planlandığı bir ortamda, Güney Kıbrıs Meclisi’nde alınabilen bu kararla “Enosis”in hala gündemde tutulmasının kabul edilebilecek bir davranış olmadığını’’ belirterek: 

"Rum gençlerine verilen çok tehlikeli bir mesaj niteliğindeki bu karar, Kıbrıs Türk halkında zaten var olan güvensizliğin daha da artmasından başka bir işe yaramayacaktır.” Demiştir.

Değerli Okur:

Bu kararı Rum Meclisinde öneren parti; aşırı Rum Milliyetçiliğiyle bilinen, son yıllarda adada yaşayan Kıbrıs Türklerine karşı türlü kışkırtmalar düzenleyen ELAM partisidir.

Ancak bu teklifi Rum Meclisine öneren bu parti olsa da; asıl üzerinde durulması gereken; halen devam eden müzakerelerde Sn. Akıncı’nın Rum muhatabı, Bay Anastasiadis’in partisi DİSİ’nin karar alınmadan önce bu karara komisyonda destek vermesi, Rum meclisindeki oylamada ise; çekimser kalmasıdır…

Bilindiği üzere; sükût ikrardan(onaylamaktan) gelir… 

Anlaşılan o dur ki! 

Bay Anastasiadis bu kararın arkasındadır ki, hala herhangi bir yorumda da bulunmamıştır!

Bu noktada K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncının ifade ettiği gibi; Rum Meclisinde çoğunluğu oluşturacak AKEL (bu karara karşı oy kullanmıştır) - DİSİ işbirliği yapılarak; bu karar iptal edilmelidir.

Kararın aynen yürürlüğe girmesiyle birlikte,  Rum gençlerine ‘’adanın Yunanistan’a bağlanmasından asla vazgeçilmeyecektir’ mesajının verilmesi demek:

Bundan sonra adada çözüm olsa da, ‘Federatif Birleşik Kıbrıs çatısı’ kurulsa da; Rumların gerçekte değişmez hedefinin ‘Enosis’ olduğu, bundan başka bir hal tarzının kabul görmeyeceği, yani aynen 1960 Cumhuriyetinde olduğu gibi bu yapının da sona erebileceği gerçeğidir!

Rumların bu değişmez tutumu ortadayken, Rum tarafıyla nasıl bir arada yaşanabilir?

Türkiye’nin garantörlük hakkının olmadığı, Türk askerinin yeterli/caydırıcı gücüyle adada bulunmadığı bir süreçte; Kıbrıs Türk Halkının güvenliği, adadaki yaşam hakkı nasıl sağlanabilecektir?

Şu gerçeğin altını bir kez daha çizmekte fayda vardır!

Türkiye’nin yaşadığı bu kritik süreç; adada türlü menfaatleri olan kimi güçleri ama özellikle Rum tarafını, ardındaki Yunanistan’ı aldatmamalıdır!

Unutulmamalıdır ki:

Kıbrıs konusu Türk Milletinin milli meselesi, Kıbrıs adası Türkiye’nin ön cephesidir. Lozan’da kurulan Türk-Yunan dengesinin Akdeniz’de ama özellikle de Kıbrıs’ta bozulmasına ne Türkiye Cumhuriyeti devleti, ne de K.K.T.C devleti müsaade etmeyecektir.

Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün buyurmuş olduğu gibi;  ‘’Yurtta Barış, Cihanda Barış’’ ifadesi, Kıbrıs adası içinde geçerlidir.

Ancak adada sırf çözüm olsun diyerek; Kıbrıs’ta daima veren taraf Türkiye ve K.K.T.C olmamalıdır. 

Rum tarafı, adada kalıcı barış için gerçekten samimi ise; çözüme odaklı son şans olduğu söylenen bu dönemde, ‘Rum Meclisinde’ almış olduğu bu kabul edilmez kararı yürürlüğe girmeden kaldırmalıdır.

Ama inancım odur ki, tarihi gerçekler beni yanıltmayacak, Rum Meclisinde alınan bu karardan vageçilmeyecek, aynen uygulanacaktır.

Bekleyelim görelim!