BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs’ta çözüm için taraflara yeniden yaptığı görüşme daveti ile, bölgede arama yapan Barbaros Hayrettin Paşa Gemisi’nin Yunan savaş gemileri tarafından tacizinin ve Yunanistan’ın Ege’de karasularını 12 mile çıkarma teşebbüsleri, birden Doğu Akdeniz’de gerilimi artırıvermişti. 

Milli Savunma Bakanı Sayın Akar da hem Barbaros Hayrettin Paşa Gemisi’nin tacizinin, hem de karasularının 12 mile çıkarılmasının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alındığını açıkladı. Şimdilik Yunanistan’ın ne yeni bir tacize kalkışması, ne de karasuları için bir karar alması beklenmemekte ise de görüşmelerle yeni tavizler peşinde olacağı apaçık ortadadır. 

Değerli okurlarım, 

Yunanistan’ın tarihin derinliklerinden gelen ve asıl hedefi; başkenti İstanbul olan ve Anadolu’yu da içine alan Büyük Helen İmparatorluğunu kurma hayali olarak ortaya atılan Rum Megali İdeasının bugünkü hedefi malumları Kıbrıs Adası’dır. 

1821’de bağımsızlığını elde eden Yunanistan Balkan ve İki Dünya Harbi sonunda batının sınırsız desteği ile Balkanlarda bugünkü toprakları yanında Ege Denizi’nde de bütün adaları ele geçirmiş ve böylece Türkiye’yi Ege Denizi’nde batıdan kuşatarak büyük bir stratejik üstünlük ele geçirmiştir. Şimdi sıra, Kıbrıs’ı da topraklarına katarak Türkiye’yi güneyden de kuşatıp Akdeniz’le irtibatını kesmeye gelmiştir. 

Bu Megali İdea hedefi bugünden yarına bir hedef değildir. Yunanistan’ın 200 yıldır adım adım uyguladığı, bugün için hayal bile olsa yeni fırsatlar bekleyen bir hedeftir. 

Türk Milleti de bin yıldır üzerinde yaşadığı vatan topraklarının güvenliğini sağlamak, evrensel hukuktan doğan haklarının gasp edilmesini önlemek için bugüne kadar olanca gücü ile bu planın karşısında olmuş, tabii bundan sonra da olacaktır. 

Londra ve Zürih Antlaşmaları ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması, bilahare bu cumhuriyetin yaşatılması kararlılığı Kıbrıslı soydaşlarımızın ve Türk Hükümetlerinin Enosis’e karşı dirençlerinin en bariz kanıtıdır. 

Bu kararlılık, Kıbrıs Barış Harekatı ile kazanılan büyük Zaferle taçlandırılmıştır. 

Gerek Kıbrıs Barış Harekatı öncesi gerekse de daha sonra ABD ve Avrupa tarafından soydaşlarımızı basit bir azınlık halinde, Rumların insafına terk eden düzenlemeler yanında, Türkiye’nin antlaşmalardan kaynaklanan haklarını ortadan kaldıran bir çok planın hazırlığına, Kurt Waldeim’den sonra 40 yıldır bütün BM Genel Sekreterleri katılmışlardır. Ne yazık ki, her Genel Sekreter döneminde Türklerin hakları, kendisinden öncekine göre daha da tırpanlanmış ve Güney Kıbrıs, Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğini gasp ederek AB üyesi bile olabilmiştir. 

Şimdi de yine BM Genel Sekreteri Guterres halen içeriği açıklanmayan bir çerçevede tarafları görüşmeye davet etmiştir. 

Bu defa da, daha önceki taleplerine Kıbrıs açıklarında bulunan doğalgazın kullanımı ile ilgili ABD ve AB çıkarlarına da uygun taleplere sıra geldiği apaçık ortadadır. 

Durum artık tahammül edilemez noktadadır. 

Değerli okurlarım, artık bu aşamada; aşağıdaki olmazsa olmazları ön şart olarak ilan etmemiz gerekmektedir. 

- Kıbrıs Barış Harekatı ile tesis edilen 44 yıldır Ada’da hakim olan barış ve huzuru bozacak hiçbir gelişme kabul edilemez.

- Barış ve huzurun temel kaynağı olan eşitlik, iki ayrı halk ve devlet ve iki kesimlilik bozulamaz, Türkler ve Rumlar bir arada yaşamaya zorlanamaz. 

- Halen Adanın %37,68’ine tekabül eden (Ara Bölge dahil) KKTC topraklarının bir m2’sinin terki dahil kabul edilemez. 44 yıldır Ada’da diken üstünde oturan Türkler yeni bir göçe zorlanamaz. 

- Ada açıklarındaki hidrokarbon yatakları iki toplumun ortak iradesi dışında hiçbir şekilde tahsis edilemez ve kullanılamaz. 

- Garanti ve İttifak anlaşmalarına dokunulamaz ve değiştirilemez. Ada toprakları hiçbir sebep ve bahane ile hiçbir ülkeye tahsis edilemez, kiralanamaz, yabancı ordular Ada’da konuşlandırılamaz. 

- Serbest dolaşım, yerleşme, mülk edinme ve iş kurma özgürlükleri ancak Türklere de tanınma kaydı ile kabul edilebilir. 

- Mülkiyet sorununun global takasla çözülmesi ve GKRY’ince KKTC’ye belirlenen savaş tazminatının ödenmesi gerekmektedir. 

- Tapu kayıtlarında usulsüzlük yapılarak Rumlara peşkeş çekilen 660 bin dönüm (660 km2) Osmanlı Türk Vakıf malları gerçek sahipleri Türklere derhal iade edilmelidir. 

- Ada askerden arındırılacaksa, önce İngiliz üsleri kapatılıp, üs bölgeleri KKTC ve GKRY arasında taksim edilmelidir. 

- Kıbrıs’ın Türkiye’nin güvenliği açısından fevkalade önemi dikkate alınarak Ada’da, mevcut sınırları içinde (Ara Bölge KKTC toprağıdır), ve her hal ve şartta Türkiye’nin etkin garantisi altında, sadece temsil görevi olan, çok gevşek bir federasyon teşkil edilmeli ve bütün bu düzenlemelerin AB’nin birincil hukuku olarak kabulü garanti altına alınmalıdır. 

Değerli okurlarım, bütün bu hususlar yanında aslında Doğu Akdeniz’de adeta Anadolu’nun bir ileri karakolu gibi yükselen Kıbrıs Adası’nın bir Türk adası olması gerektiğini coğrafya da dikte etmektedir. 

Ayrıca haklı olduğumuz da unutulmamalı ve Kıbrıs’a sahip çıkmalıyız.