‘’ Geçmişlerini iyi bilenler; geleceklerini daha iyi anlarlar! ’’

17 Ağustos 1571 Kıbrıs Fatihi Serdar Lala Mustafa Paşa o dönemin deniz kuvvetleri komutanı Vezir Piyale Paşanın vermiş olduğu emri yerine getirmiş ve Kıbrıs adası Osmanlının hâkimiyeti altına girmişti. O gün merasimle Magosa’ya giren Lala Mustafa Paşa ilk Cuma namazını, cami olarak düzenlenmesini emrettiği Ayasofya camiinde kılacaktı…

1878 yılına kadar Osmanlılar tam 307 yıl Osmanlı-Türk adaletinin şaşmaz prensiplerini uygulamışlardır. Sadece Türk’lerin değil özellikle yerli Hristiyan halkının korunması için alınan tedbirlerin ve hassas uygulamaların en güzel örneklerini de göstermişlerdir.

Kıbrıs Beylerbeyi ve kadısı ile defterdarına Padişahın gönderdiği 7 Mayıs 1572 tarihli bir hükmün Türkçe özeti aynen şöyledir:

‘’ Kıbrıs Beylerbeyi’ne, Kadısı’na ve Defterdarına hükümdür: Kıbrıs adası benim ezici kuvvetimle feth olunmuş bir memlekettir. Savaşlar nedeniyle yerli halk zaafa düşmüştür. Şeriatın uygulanmasında, vergilerin alınmasında, davaların görülmesinde, vesair hallerde; ada halkına zulmedilmeyip, adaletle işlem yapılmalı ve onlar korunmalıdır ki, kuvvetlenme imkânı bulabilsinler. Bu hususta her biriniz ayrı, ayrı dikkatli olacaksınız. Yerli halk bize Allah’ın emanetidir. Onları daima koruyacak ve onlara kimsenin zulmetmesine müsaade etmeyeceksiniz.’’ İşte Osmanlı adaletinin en güzel örneği idi bu…

Yıl 1878:

‘’ Gittiler Ama Bir Gün Gelecekler. O günleri Biz Göremeyeceğiz. Ama Sizler Göreceksiniz. ’’

Son Osmanlı ada topraklarını terk ederken, 50 bin Şehit’in yattığı o kutsal vatan topraklarını emanet alan yaşlı Türk’ler torunlarının kulağına böyle fısıldıyorlardı: ’’ Bir gün mutlaka gelecekler.’’

307 yıl ne kadar çabuk ve ne kadar entrikalarla dolu olarak geçmiştir!.. Artık Kıbrıs semalarında Şanlı Sancağımız dalgalanmamakta ve o yıllarda okullarda yaşa kıralımız diye İngiliz Marşları okutulmaktadır!

Kıbrıs adası İngiltereye üs olarak verilmiştir. Karşılığında Osmanlı’nın İmparatorluk hakları ve ada Türklerini İngilizler koruyacaktır!

Mondoros Mütarekesi imzalanırken Loyd George, Yunan elçisine şöyle demiştir:

‘’ Gladstone, ismini İyon adalarına bağladı. Ben de adımı Kıbrıs’a bağlamak istiyorum..’’

Bu nasıl bir tezattır? Tam bir İngiliz oyunu! Daha sonra İngilizler, İtalyanlar Rodos’u Yunanlılara verirse Kıbrıs’ı da Yunanlılara bırakacaklarını vaat etmişlerdir. Kıbrıs’ın ilhakı için İngiliz ve Yunan oyunları tarih boyunca sahnelenmiştir…

Osmanlı İmparatorluğunun Birinci dünya savaşında İngiltere blokuna karşı Almanya safında harbe katılması üzerine; 1878’de Osmanlılar ile imzaladıkları Berlin antlaşmasına rağmen İngiltere, tek taraflı olarak bu antlaşmayı hükümsüz bırakmış ve 5 Kasım 1914’de Kıbrıs adasını ilhak etmiştir.

İkinci Dünya savaşının ardından 16 Şubat 1951 tarihinde Yunan Başbakanı Venizelos İngiltereye başvurarak, Kıbrıs’ın ilhakını istemiştir. Böylece adanın ilhakı yolunda, Yunanlılar tarafından ilk resmi talepte bulunulmuştur!

Bu ilk resmi talep, haklı olarak Türkiye’de büyük infial uyandırmış ve Kıbrıs’ın, Türk Milletinin bir Milli Dava olması olmasının ilk temelleri bu tarihten itibaren atılmıştır...

Özellikle 1950-1954 yılları arasında Siyasilerin yeterli hassasiyet göstermemelerine rağmen! Türk kamuoyunda giderek artan bir milli şuur oluşmaya ve Kıbrıs davasına sahip çıkılmaya başlanmıştır. Artık Kıbrıs Türk’lerinin sesi daha gür çıkmaktadır. Çünkü Anadolu’nun gücü arkalarındadır.

Lefkoşa’nın Türk’ler tarafından işgalinin yıl dönümünde, Kıbrıs Türk Birliği adına konuşan Osman Örek; Kıbrıs Rum Lideri başpapaz Makarios’un Kikku manastırında ki hezeyanlarına karşılık şu beyanatı veriyordu:

‘’ Makarios ve onun etrafında toplanan Rum’lar artık yalnız Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakından değil, fakat İstanbul’da ki Ayasofya camiine çan asacaklarından da bahsetmeye başlamışlardır! Kıbrıs Türk’leri bugün işte bu gibi kuş beyinli, kör, hunhar adamların tazyiki altında yaşamaktadırlar. Fakat yakın bir gelecekte; ‘ Bayraktar ‘ bu surlara Şanlı Bayrağımızı nasıl çekmişse, bizde Kıbrıs’ta Türk hâkimiyetini yeniden kuracağız…’’

Rahmetli Örek, 1974’de temelleri atılan K.K.T.C’nin kuruluşunu yıllar önce bu söylemi ile dile getirmişti sanki…

Ama o yıllarda yakılarak güçlenen Türklük ateşinin 24 Nisan 2004 yılında Annan planı ile söndürülmek isteneceğini, binlerce Şehit verilerek vatan yapılan bu toprakların bir gün gelecek masa başında Rum’a tekrar iadesi için pazarlık konusu yapılabileceğini hiç bir zaman düşünmemişti…

50’li yıllarda şu üç konu öne çıkmıştır:

  1. 15 Ocak 1950’de Rum kilisesinin de tüm gücüyle desteklediği ve Rum Kominist Partisi AKEL’in de önemli bir rol üstlendiği ENOSİS plebisitidir! Bunun amacı Rum halkının vazgeçilmez hedefinin adayı Yunanistan’a ilhak etmek olduğunu dünyaya göstermektir! Bu plebisite kiliselerde katılan Rum’lar ENOSİS için evet, hayır oyu kullanmışlardır. 29. Ocak. 1950 de açıklanan sonuçlara göre Rum’ların % 96’sı tercihini ENOSİS’ TEN yana koymuştur.

  2. 1955 yılının başlarında Grivas adlı Yunan Albayı gizlice Kıbrıs’a çıkarak EOKA. adlı yer altı terör örgütünü kurmuştur..Amaç adada ki Türk’leri Kıbrıs’tan tamamen silmektir. Bunu gerçekleştirmek içinde Yunanistan yıllar boyunca adaya silah ve patlayıcı sokacaktır.1.Nisan. 1955 tarihinde bu terör örgütü EOKA, başpapaz Makarios’un izniyle İngiliz’lere ve Kıbrıs Türk’lerine karşı ayaklanarak silahlı eylemlere başlamıştır. Hedef Türk’lerin yok edilmesi için hazırlanan Akritas planını uygulamaktır.

  3. ENOSİS’i gerçekleştirmek için kurulan ve adada da tek bir Türk kalmayıncaya kadar savaş yemini eden EOKA terör örgütünün önünü kesmek, Kıbrıs Türk Halkını koruma altına almak ve ada ile Türkiye arasındaki en azından psikolojik bağlantıyı kurarak Kıbrıs Türk’lüğü davasına sahip çıkmak ve de Türk Halkının Kıbrıs’ta var olabilmesi için silahlı bir direnişin gereksiniminden doğan Türk Mukavemet Teşkilatı ( T.M.T) 1 Ağustos 1958 tarihinde resmen kurulur..T.M.T, EOKA’ya karşı Kıbrıs’ta biz de varız ve var olmaya devam edeceğiz diyen Kıbrıs Türk Halkının yer altındaki sesi olarak çalışmaya başlamıştır..

Bakınız! T.M.T döneminde Kıbrıs’ta Bayraktarlık yapmış olan efsane komutan BOZKURT bu muhteşem kuruluş için neler söylemiştir:

‘’ Hem görürüm, hem görmem

Uykudaki göz gibi,

Hem dururum, hem yürürüm

Üzengideki ayak gibi,

Hem varım, hem yokum

Gül suyundaki koku gibi.

Hem susarım, hem konuşurum

Kitaptaki yazı gibi… ‘’

İşte bu efsane teşkilatın ateşlediği Türk’lük ruhuyla bütünleşen Kıbrıs Türk Halkı’nın kahramanca direnişi sonucunda ve 16 Ağustos 1960 da Kıbrıs Türk Halkının da Anayasal kurucu ortağı olduğu Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Rum’lar tüm gayretlerine rağmen ENOSİS’e ulaşamamışlar; Makarios Cumhurbaşkanı, Dr.Fazıl Küçük ise Cumhurbaşkanı yardımcısı olmuştur.

DEVAM EDECEK...