’Geçmişi ne kadar çok unutursak, geleceği korumak o kadar zor olur…’’
(Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK)

Değerli okur; bu yazımla birlikte bundan sonra her ayın ilk pazartesi günü gazetemizin bu sayfasında size ‘ata yadigârı Kıbrıs adamızın’ yakın tarihinden belgelere dayalı gerçekleri anlatmaya çalışacağım.
1960’lı yıllardan bu güne devam eden Kıbrıs sorunu, aslında 20 Temmuz 1974 tarihinde çözülmüştür.
Ancak gerçek olan şudur ki! Bu adanın stratejik konumu itibariyle tarih boyunca emperyalist güçlerin eli kulağı bir şekilde bu adada olmuş ve olmaya devam etmektedir.
Ülkemize 65 km mesafede olan bu önemli ada; Türkiye için de hem tarihi, hem de stratejik yönden çok önemlidir. 307 yıl boyunca adanın hâkimi olan atalarımızdan, Osmanlı’dan sonra geçen uzun yıllar boyunca; adanın hâkimiyeti üzerinde pek çok oyunlar oynanmış ama hiçbir dönemde; ne Türkiye, ne de Kıbrıs Türk Halkı bu oyunlara geçit vermemiştir.
Ada da; şu anda mevcut durum itibariyle iki kesimli, iki ayrı devlet temelinde oluşan, 41 yıldır devam eden bir barış, çatışmasızlık dönemi vardır.
Kıbrıs Türk Halkı 1983 yılında kurmuş olduğu, ona anasının ak sütü gibi helal olan, K.K.T.C’inde anavatan Türkiye’nin de desteği ile giderek güçlenmekte, kendi iradeleri doğrultusunda seçmiş oldukları hükümet temsilcilerinin yönetiminde özgür ve egemen olarak yaşamaktadır.
Adanın yarı buçuğunu temsil eden Rum’lar da Güney Kıbrıs’ta aynı tercih ile yaşamaya devam etmektedirler.
Ancak 50’li yıllardan beri ada tarihinde Kıbrıs Türk’ünün yaşadığı onca acılı yılları görmezden gelen uluslararası camia ne yazık ki, bu ada parçasında yaşanan tarihi ve hukuki gerçekleri görmezden gelmeye devam etmekte; adada adaletli bir çözümün sağlanabilmesi için atılacak her adımı Türkiye ve Kıbrıs Türk Halkından beklemektedir!
Çünkü Kıbrıs’ta mevcut durumun asıl müsebbibi olan Rum tarafı ve ardındaki güç Yunanistan; gayrı yasal da olsa 1963 yılından, bugüne değin adada istediği her şeyi elde etmiş, hedefinde adanın tamamını ele geçirmek vardır!
Kıbrıs Dosyası adı verdiğim bu yazı dizisinde;
Türk Milletinin, ‘’Kıbrıs Milli Davamız’’ adını vermiş olduğu bu gerçeğin uluslararası camiada nasıl görüldüğünü, yakın tarihimizde adada yaşanan olayları; Kıbrıs konusuyla ilgili bilgilerim çerçevesinde, ardımda kalan 41 yılda yaşadıklarım/gördüklerim/tanıklığını yaptığım gerçeklerin sesiyle anlatmaya çalışacağım.

Şimdi aralayalım Kıbrıs Dosyasının kapağını ve tarihin sesi anlatmaya başlasın o günleri:

‘Kıbrıs Milli Davamızın’, BM ve AB Sürecinden Tarihsel Yansımalar..!

2009 yılında; ülkemizin ve K.K.T.C’nin geleceğini ilgilendiren hayati öneme haiz meselelerin tartışıldığı, bizleri ve dünyayı hala etkisi altında tutmaya devam eden ekonomik krizin her iki ülkede de yoğun bir şekilde hissedildiği bu dönemde; 64’üncü Dönem Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları da yapılmıştı.
22-25.Eylül.2009 tarihleri arasında yapılan bu toplantılar kapsamında New York’ta bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı Tayyip Erdoğan; 24. Eylül.2009 tarihinde, nükleer silahsızlanma konusunun görüşüldüğü ve ABD Başkanı Obama’nın başkanlık yaptığı Güvenlik konseyinin liderler zirvesinde bir konuşma önemli bir konuşma yapmış; genel kurula hitap eden Başbakan Erdoğan’ın konuşma metninin içeriğinde değinilen en önemli nokta Kıbrıs konusu olmuştu!
Başbakan Erdoğan, Kıbrıs konusunda BM çatısı altında varılacak çözümün en geç 2010 bahar aylarında referanduma götürülmesi gerektiğini açıklayarak, şunları ifade etmişti:
’’Bu yılsonuna kadar kapsamlı çözüme ulaşılması mümkündür. Tarafların uzlaşamadığı noktalarda BM Genel Sekreteri’nin devreye girmesi gerekir. Hedefimiz; varılacak çözümü en geç 2010 yılı bahar aylarında referanduma götürmek olmalıdır. Ancak yine Rum uzlaşmazlığı yüzünden çözüm bulunamazsa, KKTC’nin uluslararası alandaki statüsünün normalleştirilmesi artık engellenemez’’
Ancak, bu konuşmanın üzerinden geçen 5 yıllık bir sürece rağmen; ne Rum tarafının uzlaşmaz durumu değişti! Ne uluslararası toplum, çözüm adına hakkaniyetli bir plan üretti! Ne de, Türkiye, K.K.T.C’nin uluslararası arenada tanınması yönünde bir girişimde bulundu!
Türkiye’nin AB ile müzakerelere başladığı ilk günden bugüne kadar, yürütmüş olduğu Kıbrıs politikalarına, iktidarda bulunan AKP’nin ve liderlerinin açıklamalarına baktığımızda; önümüzde ki dönemde adada; Annan planına benzer yeni bir referandum sürecinin yaşanacağı, ya da; garantör ülkelerin katılımıyla BM gözetiminde yeni bir uzlaşmanın temellerinin atılacağı söylenebilir.
Bunun yanı sıra,2008 yılından buyana devam eden müzakereler sürecinde Türkiye’nin tüm iyi niyetli çabalarına rağmen, Rum tarafının adanın tek sahibi, yasal hükümeti gibi davranması, Yunanistan’ın her dönemde, Rum tarafını bu yönde cesaretlendirmesi, BM ve AB’nin de bu gayrı yasal zemini desteklemesi; ne yazık ki, bu konuda çözümün önündeki en büyük engel olmaya devam etmektedir.
Şurası da unutulmamalıdır ki! Kıbrıs konusunda, ‘Annan Planı’ döneminde ülkemizin ‘bana göre yapmış olduğu stratejik - politik hatalar’, BM genel sekreterinin anlaşılamayan konularda sürece dâhil olması çağrısı!
24.Nisan.2004 tarihinde yapılan referandum öncesinde, Kıbrıs Türk Halkına yaşatılan ama bir türlü yerine getirilmeyen o pembe hayaller; günümüzde yürütülen Kıbrıs politikaları için unutulmaması gereken derslerle doludur!
‘’Birleşik Kıbrıs – AB’ye üyelik’’ çağrılarının/hayallerinin havada uçuştuğu, ata yadigârı Kıbrıs adasının 1974 Barış harekâtıyla, özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuştuğu Kıbrıs Türk Halkının yaşadığı ‘O Gazi Topraklara’ gelince!

O zaman kesitinde, Annan Tuzak Planında yaşananları hatırlamak adına o sürece baktığımızda:


2003 yılında K.K.T.C’de ülke yönetimini devr alan CTP-BG iktidarının biz yenilikçiyiz sloganı ile hedeflerinin ‘Birleşik Kıbrıs’olduğunu açıklayan Sn. Talat; Kıbrıs Milli Davamızda son 60 yılda elde edilen tüm kazanımlarımızı, müzakere masasında görüşmekten hiç çekinmemişti!
Gerçek o dur ki! 2009 yılının son ayları ile 2010 yılının baharında, Kıbrıs Türk Halkı için ada da var olup olamayacaklarının belirleneceği bir dönem yaşanmıştı!
O dönem; ya Rum’ların ağırlıklı olarak yönetim sorumluluğu olan, Kıbrıs Türk Halkının ‘Halk’ statüsünden ‘Toplum’ statüsüne indirildiği bir çözümü getirecekti!
Ya da, Kıbrıs Türk Halk’ının 19.Nisan. 2009 tarihinde ortaya koymuş olduğu iradesine uygun olarak 1983 yılından beri var olan KKTC’nin, sonsuza kadar yaşayacağı ve uluslararası arenada tanınmanın önünü açacak yeni bir dönemi başlatacaktı…

NİSAN AYININ İLK PAZARTESİ KIBRIS DOSYAMIZ'DA TEKRAR BERABER OLMAK ÜZERE...