Sevgili okuyucularım toplumsal olarak üzücü ve bizlere acı veren sıkıntılı günler yaşıyoruz. Evet; hepimizin yaşamın içinde hemen hemen her konuda kayıpları var.  Hani hep deriz ya “zaman her şeyin ilacıdır”! Bu felsefe maalesef eskisi gibi bende artık vücut bulamıyor. Bu köşe yazımda sizlerle geçmişin yaşanmışları arasında kaybolup gitmememiz gerekliğini anlatmaya çalışacağım...

Hayat devam ederken hepimizin yaşadığı bizi derinden etkileyen üzüntülerle yola devam etme çabamız vardır. Tabii bu çabalar, sağlığımıza da dikkat etmemiz ayakta durmamız için gerekli bir hassasiyettir.

Günümüz koşullarında maddi ve manevi sıkıntılar bizi fiziksel olarak etkileyerek hasta olma durumuna sokabilir. Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular gastrit, ülser ve aklınıza gelebilecek bedensel hastalıklara yol açabilir. Eğer biz bunların üstesinden gelemeyecek duruma düşersek, zamanla duyguların bastırılması bizi zorlayan hastalıklarla mücadeleye sokabilir. Evet, ben yaşadım. Öyleyse sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız. Ama bu konuda duyarlı ve size destek olabileceğini bildiğiniz kişileri seçmeniz en doğrusudur. Hatta psikolojik destek alabileceğiniz bu konuda uzman kişilerde olabilir.

Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel birer terapidir. Son zamanlarda benim yapmaya çalıştığım bir durum.

Hayatta kararlı olmalıyız. Kararsız kişi güvensiz, endişe ve ıstırap içinde olur. Kararsızlık, sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır. İnsanlık tarihi hep kararlardan oluşmamış mıdır? Elbette kararlar sonucunda hedef belirlenmiş ve ulaşma çabasına gidilmiştir. Karar vermek, diğerlerinin kazanması için vazgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir. Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının maalesef kurbanı olurlar. Literatürleri karıştırdığınızda birçok örneğine rastlayacaksınızdır.

Olduğundan farklı yaşama, gerçeği saklayan, rol yapan, her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı hem beyninde hem de vücudunda biriktirir.

Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur. Her ne kadar istemeseler de farkında olmadan maalesef kaderleri ilaç ve hastane sonunda berberinde hüsran olur. Çoğu zaman reddeden ve kendine saygı eksikliği, olan kişilerde kendilerine yabanlaşırlar.

Yaşam kulvarında kendimizle barışık olmamız sağlıklı bir yaşam sürmemizin anahtarı olur. Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar. Sonuçta üzülenler aslında hep kendileri olurlar.

Ne kadar eleştirileri kabul etmesek de bir zaman sonra iç güvenimizin bizi dürtmesiyle ya evet bunlar bunlar doğru diyebilme gücüne sahip oluruz. 

Peki ne yapacağız? Tabii ki çözümler bulmaya çalışacağız. Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler. Kırıcı olan, dedikoduyu ve kötümserliği tercih eden toplumumuzda o kadar çok insanlar var ki! Akıllara durgunluk… Bu kötü hasletleri bir kenara bırakamazlar. Çünkü hayat onlar için bunlarla yürür. Ama bilmezler ki; kazın ayağı öyle değil. Anladıklarında da iş işten geçmiş olur.

Biz ne düşünüyorsak oyuz. Olumsuz düşünce, hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.

Negatif enerji hem kendimizi hem de karşımızdakileri olumsuz etkiler ve hasta olmamıza ön ayak olur.

Güven ah güven! Güvenmek ve iletişim kurmak istememiz bizi bazen yorar. Kim istemez ki güveneceği bir yürek. Uğraşımız sonucunda başaramadığımızda bize sonu hüsran, sıkıntı ve acılar bırakabilir.

O zaman derin ve sağlam ilişkiler geliştirmeli ve gerçek arkadaşlıkların nasıl kurabileceğini bilmeliyiz. Bu konuda da çok dikkatli olmalıyız. Hepimizin bildiği gibi güven olmadan, bir ilişkide olamaz. Güvensizlik inanç azlığı mıdır? Ben şahsen öyle olduğunu düşünmüyorum. Zaten inancın olduğu için güven duygusunu yaşıyorsundur.

Sevgili okuyucularım hayatı hep üzgün yaşamak elbette doğru değil. Hayatın içindeki keşkeler ile mücadele ederken, yüzümüzü güldürecek mizah dediğimiz anlık da olsa bizi mutlu eden kahkahalarımız olacaktır ve de olmalı. Ne geçmişe saplanıp patinaj yapacağız ne de gelecek hayalleri kurarak şimdiyi yani anı harcayacağız. Zamanımızın ve yaşamımızın kontrölü elimizde. Gün, gündür ve şu an bulunduğumuz yerdir. Evet; geleceğimizi etkileme fırsatına sahibiz. Neden ya neden? Geçmişimizi bir kere daha yaşamak için yalvarıp duruyoruz?  Hergün yeni bir gün. Şu bir gerçek, “dün mazi, yarın  muamma”...Ne yapıyoruz? Değiştiremeyeceğimiz dünde yaşamayı, ulaşabileceğimizin garantisi olmayan yarını bırakıyoruz. Çünkü; “yarın, geride kalan ömrümüzün il günüdür”... O zaman bugünü yaşarken huzur ve mutluluk sağlığa güç veren unsurlarımız olup, daha uzun bir yaşam sürmemizin aktörü olacaklardır. 

Siz siz olun yaşamın soluk alırken ne kadar üzüntüler, acılar yaşansa da günün ve anın sağlıkla yaşanılası olduğunun bilincinde olun.

Değerli okuyucularım Ömer Hayyam’ın manidar dörtlüğü ile satırlarıma son vermek istiyorum.

Gönlüm aranıp dünleri feryat etme, 

Kan almak için yarınlar icat etme.

Dünler düş olup gitti, yarınlarsa hayal,

Cahilce şu gerçek günü berbat etme...

Sağlık, mutluluk ve heranın içinde yaşayarak kalınız…