Zor gelip, kolay giden şeyler listesinden başında yer alan şeyler var şu hayatta. Dünya varlığımız içinde yaşamak bir işkence iken, yaşamak için bir sebep aramamıza, bazen de bulduğumuza aidiyet hissetmemizin sebebi zihnimizi kavurup, duruyor. Oysa karadan gemiler yürütecek güçte olduğumuzu hissettirecek tüm bu detaylar irili ufaklı ya da kırıntıları ile bir bütünün parçasıdır belki de, ama kime göre olduğu bilinmiyor. Umut denilen o şeyin fakirin ekmeği deniyor oluşunu anlamlandırılmadığı gibi, eğer laf ile peynir gemisi yürümez diye de düşünüyor iseniz, işte o zaman bir umut vardır diyebilirim. İnsanlar sorgulamaktan korkup, çekinir. Ve umut, ümit etmekten farklı iken, gerçekten umut denilen şeyin varlığı bir bilinmezliktir. Önemli olan ise bu değil! 

Umut etmek ile ümit etmek arasında sizce nasıl bir fark var? Susmak ile konuşmak gibi mi? Yoksa bakmak ile görmemek gibi midir dersiniz? Yaklaşık beş ay kadar öncesine döndüğüm vakit, umut edecek çok da bir şeyim olmadığının altına imza atabileceğim kadar emin bir varsayım sahibi insan olduğumu söyleyebilirdim. Ve zamanın o ağırlığı, dibe çöken bir çay tortusu gibiymiş meğer. Eğer keşke diyebilseydim; şimdilerde boğazıma takılı kalan tüm bu acımtırak tatlara maruz kalmayabilirdim. Üstelik geçmişin ağzımda bıraktığı şu tat dolayısıyla ne asıl tadım var, ne de tuzum!

Zaman değişen yegane olgudur. Değişmiyor gibi durur, ama sadece bununla da sınırlı kalmaz. Geçtikçe tükenmeyen tek şey o. Bitmek, tükenmek bilmez. Sonsuz bir yaşam vaat edildi ise, eğer bir müdavimi var ise, bu kesinkes zamandan bir başkası değildir. Mağlubiyetlerden habersiz, olanlardan bilfiil tenzih edilir. Ve benim düşünceme göre de umut etmek onunla yapılabilecek en isabetli şey iken; olayın derininde ne var dersiniz?

Mutluluğun ve huzurun nişanı, güzel ve güneşli günler çok da uzak değil, ama insan umudunun peşinden koştuğunda, var olduğu her bir şeyin geleceğe dair atılan her adımdan ibaret olduğunun farkına varmadan, ona uzanan elin gölgesinden dahi endişe duyabiliyor.

Çekip gidemeyen her insanda, umudun varlığı her ne kadar inkar edilse de miktarı belirsiz bir şekilde bulunuyor. Eğer kişi tahammül sınırlarını aşıp, onu bu hayata bağlayan bir şey arıyor ise; umudun kesinkes elzem bir olgu olduğu tartışmaya kapalı bir gerçek. Olmayacağını bildiği şeylere dahi insanı insani zaafları dolayısı ile zamana kaptırmasına yarayan o meşhur kaygılar çeşitli sebepler ile türetiyor. Türettikleri kendini tüketmek dahi olsa, inanmışsın ya, gerisi mühim görünmüyor göze. Akılda her ne olur ise olsun bir belki kelimesi belirebilir. En kararlı, en olmaz denilen her şeyin başında belkilerin zihinde ve hayatın her alanında kendini göstermekten çekinmediğini düşünmek de, yine bir umudun sağladığı o dinginliktir. Ya da dingillik mi demeliydim, bilemedim!

Kimine göre bolca, kimine göre de kararınca olan, satın alınamadığı halde hiç çekinmeden ticareti dahi yapılan bir kavramdan bahsediyoruz. Gelecek için, gün için, an ya da herhangi bir zaman dilimi için umudunuz var mı? Benim tükeniyor. Lütfen bana da biraz verin! Sizde de yok ise, vay halimize! 

Alışkınız bilirsiniz; bilmemekte iken bilmemeyi! Koca bir hiç sahibi olmamak için de umut etmekten başka çaremiz yok gibi ve sahip olduklarımızın tümünü nefes almak olarak adlandırabiliriz. Bu bazen olabildiğince bağırmak, bazen ise avaz avaz susmak gibi, ama kendime ve almak isteyene tek tavsiyem; yalnızca umudun ışığında yürümek gerekli. Neme lazım mutluluktan nemalanamayıp, yaşamdan mahrum kalacağız. Tabii, bazı zamanlar kalbe sızan bir nota oluyor umut denilen şey. Bazen ise bir satır yazı. Bazen bir müzik olabiliyor. Hatta bazen şekil değiştirip biyolojik tüm esaslara meydan da okuyor, ama anlaşılan o ki; onsuz yaşanmıyor!

Bir şey daha var tabii. Şüphesiz; umutsuz ölmüyorsunuz, ama kimi insanlar açısından olayların hayal gücünden çok, olması istenmeyen olguların düşlenerek olmamalarını sağlaması ile gerçekleşen olgu olarak görebilir isek; belki de umut etmek yerine farklı kavramlar da türetebilecek bir hale gelebileceğiz. Yine de umut ediyoruz pek tabii! Çünkü insanın içsel yolculuğunda yanında umudu dışında alabileceği pek de bir şey olmuyor. Üstelik çaresizliğin anbean girdaplara sürüklediğinde bizi denizin dibinde yeşeren yosunlara komşu da edebiliyor. Etmesin! Nitekim; umut etmek güzel şey. Bu akşam mönüde o var!