İran’ın Kerkük petrollerini Basra Körfezi’ne akıtmak için Bağdat yönetimiyle boru hattı anlaşması yapmasının ardından Kerkük İl Meclisi’nin bayrak kararı alması, Barzani’nin bağımsızlık referandumu yapacağını duyurması, ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı dünya petrol devi ExxonMobil’ın eski CEO’su Rex Tillerson’ın Ankara’yı ziyaret etmesi birbiriyle yakından ilişkili gelişmelerdir. 

Kerkük’teki gelişmeleri eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile Kuzey Irak Kürt Yönetimi Lideri Mesut Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) arasındaki çekişme olarak görmek ve göstermek, enazından  aymazlıktır. Kerkük ve çevresinde çok önemli miktarda petrol rezervi bulunduğundan, Kerkük konusundaki gelişmeleri yerel çekişmeler olarak değerlendirmek yanıltıcı olduğu gibi, gerçekçi de değildir. Kerkük’teki gelişmelerin bir ucu Barzani üzerinden ABD’ye uzanırken, diğer ucu Irak Başbakanı -İran işbirliği üzerinden Çin’e uzanmaktadır. 

Anayasa referandumuna öylesine odaklandık ki, güney sınırlarımız boyunca büyümekte olan ve geleceğimiz açısından çok yönlü tehditler üretebilecek olan gelişmeleri göremez olduk. Irak ve Suriye’de , bugüne kadar vekalet savaşları şeklinde sürdürülmekte olan  paylaşım kavgası artık, bölgesel ve küresel aktörlerin doğrudan katıldıkları tehlikeli bir aşamaya geldi.  

Exxon Mobil eski CEO’su, ABD’nin yeni  Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Ankara’yı ziyaretinin hemen öncesinde yapılan “Fırat Kalkanı bitmiştir” açıklamasının değerlendirmesini bir başka yazıya bırakarak Kerkük’ün post-modern işgalini irdeleyelim..

Ortadoğu’da, özellikle Irak ve Suriye’deki gelişmeler karşısında ülkemizin çıkarlarını koruyacak, gelecekte sıkıntılara ve pişmanlıklara neden olmayacak bir dış politika izlemekte zorlanıyoruz. Bölgesel ve küresel aktörlerin gelişmelerin akışını kendi çıkarları doğrultusunda evrilmesini zorladıkları bir süreçte Türkiye’nin pragmatik (değişen koşullar paralelinde esneyebilen) girişimlerini anlayışla karşılamak mümkün, ama gelişmeler bizi daha kararlı görüntüler sergilemeye zorluyor.  

Kerkük’teki gelişmeleri eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile Kuzey Irak Kürt Yönetimi Lideri Mesut Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) arasındaki çekişme olarak görmek ve göstermek, enazından  aymazlıktır. Kerkük ve çevresinde çok önemli miktarda petrol rezervi bulunduğundan, Kerkük konusundaki gelişmeleri yerel çekişmeler olarak değerlendirmek yanıltıcı olduğu gibi, gerçekçi de değildir. Kerkük’teki gelişmelerin bir ucu Barzani üzerinden ABD’ye uzanırken, diğer ucu Irak Başbakanı-İran işbirliği üzerinden Çin’e uzanmaktadır. 

Kerkük İl Meclisi’nin, Vali Necmettin Kerim’in yönlendirmesiyle, kentteki kamu binalarına Irak Kürt Bölgesi Yönetimi (IKBY) bayrağı asılması kararı almasının ardından Barzani’nin bağımsızlık için referandum hazırlığından söz etmesi, Türkmeneli’nde çok ciddi gelişmeler yaşanacağının işaret fişekleridir. 

Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerden söz eden yazılarımızda hep söz ettik; kısaca özetleyelim.. ABD ya da ABD’nin silahlı güçlerini Ortadoğu’ya sürükleyen küresel finans baronları, bölgenin enerji kaynaklarını v dağıtım yollarını kontrol altına alarak, İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu kurma çabasındalar. Sovyetler Birliği’nin parçalanması sonrasında I. Körfez Savaşı’yla (1991) bölgeye çöken yağmacılar, Irak’ı 36. Paralel boyunca bölerek işe başlamışlardı. Ardından, 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler şoku eşliğinde İslam Alemi’nin potansiyel terör bataklığı ilan edilmesini ve ABD Başkanı G.W. Bush’un “Haçlı Seferleri başladı!” çığlıkları eşliğinde Afganistan ve Irak’ın işgalini izledik. Ortadoğu petrollerinin Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden uzanacak bir koridor içinden Akdeniz’e ulaştırılması gerekiyordu. Bunun için de bölgedeki 22 ülke birlikte Irak ve Suriye’yi de parçalanma sürecine sokacak BOP uygulamaları başlatıldı. 

Süreç devam ediyor.

Kerkük’te, ucu Pasifik’e, Çin’e uzanan bir hareketlenmenin yaşanacağı biliniyordu. Barzani, Mart başında Ankara’yı ziyaretinde yaptığı açıklamayla gündeme bomba gibi düştü; İran Irak’ta iktidar değişikliği hedefleyen bir operasyona hazırlanıyordu. 10 Mart tarihli “Çok Tehlikeli Bir Gelişme” başlıklı yazımızda İran’ın, Kerkük petrollerini Basra Körfezi’ne akıtmak üzere hem Bağdat yönetimi hem de Kürdistan Yurtseverler Birlği (KYB) ile anlaşmalar imzalamasının yankılarını şöyle duyurmuştuk:  

“Aslında haber yeni değildi. Düne kadar, Irak ve Suriye’de, Haşdi Şabi milisleri eliyle geniş nüfuz alanları oluşturmasına göz yumulan İran, ABD ve Rusya tarafından dikkatle izlenmeye başlanmıştı. 

Irak’la yeni bir boru hattı anlaşması imzalayan İran’ın, eski Başbakan Maliki’yi yeniden iktidara taşımayı hedefleyen bir darbe planladığı, Çin’in de İran’ı cesaretlendirdiği haberi  tüm dünyada tedirginlik yarattı. Bazıları Barzani’nin Ankara’yı ziyaretinde yaptığı açıklamayla duymuş olabilir, ama İran’ın Irak’ta  iktidar değişikliği hedefleyen bir operasyona hazırlandığı çok önceden biliniyordu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine yaptığı ziyaret sırasında, Bahreyn’de yaptığı konuşmada “Fars milliyetçiliği”nin altını çizmesi, de İran’ın Irak’a yönelik operasyon hazırlıklarıyla ilgili bir mesaj olmalı..” 

ÇİN’İN KERKÜK’TE İŞİ NE?

Bölgemizde yaşanan gelişmelerin ‘Ortadoğu Askeri Olimpiyatları’ olmadığını, burada küresel çapta bir paylaşım çatışmasının yaşandığını görebiliyorsak, Kerkük’le ilgili gelişmelerin arkasındaki Çin’in etkisini yadırgamayız. Çin, petrol ihtiyacının önemli bir bölümünü İran’dan sağladığından, Ortadoğu’daki gelişmelerin içindeydi. Çin, Türkiye üzerinden Suriye’ye geçerek Esat güçleriyle savaşan Uygurların deneyim kazandıktan sonra geriye döndüklerinde anarşiye karışabilecekleri varsayımıyla Ortadoğu’daki gelişmelerin hep içindeydi..

İran’ın I. Körfez Savaşı’ndan (1991) bu yana Irak ve Suriye’de geniş nüfuz alanları elde etmesinin nedeni yalnızca Rusya ile işbirliği yapması değildi. İran, güney komşularımızda geniş nüfuz alanları elde ederken de, nükleer çalışmalar sürecinde de Çin’in desteğini hep yanında hissetmişti. 

Astana’da Rusya, Türkiye ve İran öncülüğünde başlatılan Suriye krizine çözüm bulma arayışlarında Rusya’nın, ABD’nin katılımı olmadan kalıcı barış sağlanamayacağına ilişkin tutum sergilemesi, İran’ın Çin’e yönelmesine neden oldu. ABD-İran ilişkileri yeniden gerildi. İran’ın Trump’ın göreve başladığı günlerde (29 Ocak) orta menzilli balistik füze denemesi yapması, ardından siber savaş tekniklerinin denendiği bir askeri tatbikat yapması, Yemen’de Suudi Arabistan savaş gemisine ateş açması, bütün bunlar yetmiyormuş gibi Kerkük petrollerini Basra Körfezi’ne akıtma girişimi bardağı taşıran damlalar oldu.  

TİLLERSON NEDEN GELDİ?

İran’ın Kerkük petrollerini Basra Körfezi’ne akıtmak amacıyla Bağdat yönetimiyle boru hattı anlaşması imzalaması okyanus ötesinde de büyük yankılar uyandırdı. Haberin duyulmasının ardından ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Ankara’’yı ziyaretini Rakka operasyonuyla bağlantılı olarak değerlendirdik. Halbuki, Tillerson’ın önceliği Rakka değil, Kerkük petrollerinin Basra Körfezi’ne bağlanması girişimiydi. 

Tillerson, bilindiği gibi, dünyaca ünlü petrol şirketi ExxonMobil’ın CEO’suydu. Exxon Mobil Tillerson döneminde, Vietnam’la elele vererek, Çin’in egemenlik alanı saydığı Güney Çin Denizi’nde ve Spratly Takımadaları’nda petrol ve doğalgaz sondajları yapmıştı. Tillerson, şimdilerde Çin’in “Benim topraklarım” dediği Spratly Takımadaları’nda tesisler kurmasına, hatta bu adalara asker ve teknik personel çıkarmasına dahi izin vermeyeceklerini söylüyor. 

Spratly Takımadaları’nın hava sahasını Çin Hava Kuvvetleri, sularını da Çin donanması koruyor. ABD’nin, Çin’in bu adalara ulaşımını engelleyebilmesi için çatışmayı göze alması gerekiyor. 

Görüldüğü gibi, Ortadoğu yalnızca Ortadoğu değil; günümüzde Ortadoğu, aynı zamanda Uzakdoğu.. 

İran’ın Bağdat yönetimiyle Kerkük-Basra boru hattı anlaşması imzalaması Uzakdoğu’daki ABD-Çin çekişmesini Ortadoğu’ya taşımış oldu. ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı, dünya devi Exxon Mobil’ın CEO’su Rex Tillerson’ın Ankara’yı ziyaretinin ardındaki gerçekleri görebilmek için yukarda çizmeye çalıştığımız küresel tabloyu göz önünde bulundurmamız gerekiyor. ABD’li hukuk uzmanlarının yazdıkları Irak Anayasası’ının 140. Maddesi’ne göre, Kerkük’ün statüsü referandumla belirlenecekti, ama bugüne kadar hep savsaklandı. İran’ın boru hattı hamlesinden sonra Kerkük’ün bir oldu-bittiyle Kuzey Irak Kürt Yöneti’ne bağlanması ve Erbil’in de en kısa zamanda bağımsızlığını ilan etmesi gerekiyor. 

Çağdaş haramilerin yaptıkları hesap bu, ama her yanlış hesap gibi Bağdat’tan döner mi, bilemiyoruz. 

“Kerkük Türk’tür, Türk kalacak!” tamam da, bu gerçeği, I. Körfez Savaşı sonrasında Irak 36. Paralel boyunca bölündüğünde haykırmamız gerekmez miydi?