Bugüne kadar birkaç kez ertelenen Kerkük referandumu basit bir halk oylaması olmayacaktır. ABD’li hukukçuların yazdıkları Irak Anayasası’nın 140. maddesi gereğince yapılacak Kerkük referandumu, Irak’ın petrol zenginliğinin  geleceğini belirleyecektir. 

Kerkük referandumundan çıkaracağımız çok önemli dersler vardır. 

Kerkük referandumu, ordusu dağıtılan bir ülkenin, uygulanan bir referandum oyunuyla, sahip olduğu petrol zenginliğini kendi eliyle bir başka yönetime teslim etmesi gibi çok önemli bir sonuç doğuracaktır.  

1.Körfez Savaşı’ndan (1991) bu yana uygulanan operasyonlarla demografik yapısı değiştirilen Kerkük’ün, bir referandum oyunuyla Bağdat yönetiminden koparılarak Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne bağlanması post-modern bir işgal örneğidir, Irak petrollerinin yağmalanmasıdır.  

2014’te, DEAŞ’ın Musul’u işgali sırasında Kerkük’ü kendi sınırları içine alan Barzani, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, “Bağdat ile anlaştık, Kerkük’ün statüsünü belirlemek amacıyla referandum yapacağız” diyordu. Ortadoğu’da yaşanmakta olan paylaşım savaşının ana ekseni olan Musul-Halep hattının batı ucuna, “Fırat Kalkanı” operasyonuna odaklandığımızdan, çok önemli sonuçlar doğurabilecek bu açıklamayı ıskaladık. 

Hoyratlarıyla yandığımız Kerkük gibi Musul, Kerkük, Erbil, Telafer, Salahaddin, Tuzhurmatu, Samara, Diyal da, dün kadar yakın bir geçmişte, Türkmeneli olarak anılan Türkmen coğrafyasının yerleşim birimleriydi. 

“Kerkük’ten bize ne, Kerkük Irak toprağı” diyenler de olacaktır. Dün kadar yakın bir geçmişte yaşananlardan, günümüzde Ortadoğu coğrafyasını Cehennem’e çevirenlerin neyin peşinde olduklarından habersiz olanlara ve bir ülkenin güvenlik sınırlarının siyasi sınırlarının çok ötesinden başladığını bilmeyenlere yüzlerce yıllık bir Türk kenti olan Kerkük’ün demografik yapısının nasıl ve niçin değiştirildiğini merak etmeyenlere söyleyecek sözümüz yoktur. 

15 Temmuz’da yaşadığımız sarsıntının bir darbe girişimi değil de bir işgal girişimi olduğunu görmek istemeyenler, pembe boyalı dünyalarında mutlu yaşayabilirler, ama biz kaygılıyız. 1200 kilometrelik Musul- Halep hattının kuzeyinde yaşanan ve sınır güvenliğimizi, ülkemizin birliğini, bütünlüğü tehdit eden gelişmelerden kaygılıyız. 

Bugüne kadar birkaç kez ertelenen Kerkük referandumu basit bir halk oylaması olmayacaktır. ABD’li hukukçuların yazdıkları Irak Anayasası’nın 140. maddesi gereğince yapılacak Kerkük referandumu, Irak’ın petrol zenginliğinin  geleceğini belirleyecektir. Kerkük referandumundan çıkaracağımız çok önemli dersler vardır. 

Kerkük referandumu, ordusu dağıtılan bir ülkenin, uygulanan bir referandum oyunuyla, sahip olduğu petrol zenginliğini kendi eliyle bir başka yönetime teslim etmesi gibi çok önemli bir sonuç doğuracaktır.  

1.Körfez Savaşı’ndan (1991) bu yana uygulanan operasyonlarla demografik yapısı değiştirilen Kerkük’ün, bir referandum oyunuyla Bağdat yönetiminden koparılarak Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) bağlanması post-modern bir işgal örneğidir, Irak petrollerinin yağmalanmasıdır.  

Hatırlanacağı gibi, 2014 yılında DEAŞ Musul’u tek kurşun atmadan teslim alırken, Barzani de Kerkük’ü Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) bağladığını duyurmuştu. Bu iki operasyon, dünyanın en önemli petrol rezervlerine sahip olan Musul ve Kerkük’ün Bağdat yönetiminden koparılma operasyonuydu. Yakın bir gelecekte yapılacak operasyonla Musul, emanet edildiği DEAŞ’tan “kurtarılacak” ve bekleme odasına alınacaktır. Kerkük referandumu sonuçları açıklandığında, Musul da Kerkük de Barzani yönetimine bağlamış olacaktır. 

Kürt kardeşlerimiz sevinmesinler, bunca riski ve masrafı göze alarak onbinlerce kilometre ötelerden gelen ABD’nin Kürtleri mutlu etme gibi bir kaygısı yoktur. Kuzey Irak’a kendilerine bağlı bir diktatör mutlaka bulacaklar ve Irak petrolleri ABD’li dev petrol şirketlerinin kasasına akıtılacaktır. 

MUSUL-HALEP HATTINDAKİ GELİŞMELER 

Musul-Halep hattındaki gelişmeler, bölgemizi Cehennem’e çeviren gelişmelerin ana eksenidir. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında küresel liderliğini Ortadoğu’nun petrol ve doğalgaz zenginliği üzerinden sürdürme kararlılığında olan ABD’nin, 1991’de, I. Körfez Savaşı’yla uygulamaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bağlamında gerçekleştirdiği operasyonlar, Kuzey Afrika’dan Afganistan’a uzanan coğrafyada insanlık tarihinin en acımasız katliam, yağma ve talanların yaşanmasına neden olmuştur. 

ABD’nin “Irak’tan çekildik” açıklaması “Büyüklere masallar”ın pembe sayfalarından biridir. Bunca riski göze alarak bölgemize çöreklenen ABD önderliğindeki küresel sistem, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bütünüyle hayata geçirme ve bölgemizde İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu kurma, Akdeniz’i bir Batı Gölü’ne dönüştürme konusunda kararlıdır ve bu hedefi zorlamaktadır. 

BOP’un en önemli hedeflerinden biri, Irak ve Suriye’nin kuzey parselleri üzerinden Akdeniz’e uzanan bir ABD/İsrail Koridoru oluşturmak ve Ortadoğu’nun yağmalanan petrol ve doğalgazını bu koridor içinden Akdeniz’e ulaştırıp pazarlamaktır. Ülkemizi güney sınırlarımız boyunca kuşatacak bu koridora, bizim gibi, Suriye, Rusya ve İran da karşıdır. Koridorun önü Çobanbey’de, “Fırat Kalkanı”yla kesilmiştir. 

ABD/İsrail Koridoru’nun önü kesilince, ABD yeniden koridorun başına dönerek, Musul ve Kerkük konusunu gündeme taşımıştır. Önce Kerkük sonra da Musul konuları bir çözüme bağlanacaktır. 

KERKÜK’ÜN STATÜSÜNÜ REFERANDUMA BAĞLAYAN IRAK ANAYASASI ABD’Lİ HUKUKÇULAR TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTI

ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında belirsizliğini koruyan en önemli konulardan biri de Kerkük’ün statüsüydü. İşgal sonrasında ABD’li hukukçular tarafından hazırlanan ve silahların gölgesinde yapılan oylamada Irak halkının “özgür iradesiyle” (!) kabul ettikleri “Irak Anayasası”nın (!) 140. maddesine göre Kerkük’ün statüsü referandumla belirlenecekti. 

Yüzlerce yıllık bir Türk kenti olan Kerkük’ün statüsünü belirleyecek referandumun 2007 yılında yapılacağı açıklanmıştı. Referandum öncesinde Saddam döneminde zorla göç ettirilen Kerküklüler geri dönecek, önce nüfus sayımı, sonra da referandum yapılacaktı. Saddam döneminde 5 bin Kürt ailesi, askerliklerini yapmadıkları ve Kerküklü olmadıkları gerekçesiyle sürülmüştü. Fakat, 2003’te 800 bin olan Kerkük nüfusu, Türkiye ve İran’dan taşınanlarla 1 milyonu aşmıştı. Bilindiği gibi, Irak’ın işgali sırasında Kerkük ve Erbil gibi Türk yerleşim birimlerinin tapu ve nüfus kayıtları yağmalanıp yakıldığı  için, kimlerin Kerküklü olduğunu saptamak mümkün değildir. 

Türkiye, Barzani ile yaptığı petrol anlaşmaları nedeniyle, yıllar yılı Kerkük’ün Kürtleştirilmesine ses çıkarmadı. 2014 yılında DEAŞ Musul’u tek kurşun atmadan ele geçirirken, peşmergeler de Kerkük’ü Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi sınırları içine alıverdiler. Türkiye’nin bu operasyona da bir itirazı olmadı. 

BARZANİ:”BAĞDAT İLE ANLAŞTIK, KERKÜK İÇİN REFERANDUM YAPACAĞIZ”

Referandum kararları sürekli ertelendiğinden, şu anda Kerkük Bağdat yönetimine bağlı görünse de Barzani’nin kontrolünde. 2014’te DEAŞ’ın Musul’u işgali sırasında Kerkük’ü kendi sınırları içine alan Barzani, işi sağlama almanın peşinde. Geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, “Bağdat ile anlaştık, Kerkük’ün statüsünü belirlemek amacıyla referandum yapacağız” dedi. 

1991’deki I. Körfez Savaşı’nda Irak 36. Paralel boyunca bölünmüş, kuzey parselinde tam teşekküllü çekirdek bir Kürt devleti oluşturmak için her türlü demografik kaydırmalar yapılmış, 2003’te Irak işgal edilirken tapu ve nüfus kayıtları yakılmış, işgal öncesi 800 bin olan Kerkük nüfusu 1 milyonu aşmış, kimlerin Kerkük kökenli olduğu belli değil.. Şimdi, bu ortamda yapılacak bir referandumdan Bağdat yönetiminin ya da Türkmenlerin iradesini yansıtan bir sonuç çıkabilir mi? 

Referandumun gündeme gelmesiyle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile Kürt Bölgesinin doğu bölgesinde etkili olan Kürdistan Yurtseverler Birliği arasında ganimeti paylaşma kavgası başladı. 

Kürt kardeşlerimiz öncelikle şunu bilsinler, ABD bunca riski, bunca masrafı Kürtleri mutlu etmek için göze almadı. Musul ve Kerkük’ü Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bağlayarak Bağdat yönetiminden kopardıktan sonra kimsenin gözünün yaşına bakmayacaktır. ABD için önemli olan petrol, doğalgaz kaynakları ve dağıtım yollarının kontrol altına alınmasıdır. 

Kerkük referandumunun gündeme gelmesiyle, ABD’li yöneticilerin Irak Kürt Bölgesi Yönetimi’ne olan ilgileri artıverdi. Geçtiğimiz hafta ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Tony Blinken ve Obama’nın DEAŞ’la Mücadele Özel Temsilcisi McGurk Bağdat’ı ziyaret ettikten sonra Barzani’yi de ziyaret ettiler. Ziyarette Kerkük referandumundan çok Musul’un DEAŞ’tan geri alınması konusu konuşuldu. ABD, Irak ve Suriye’nin DEAŞ’tan temizlenmesinde Kürtleri yanında görmek istediği bir gerçek, ama Musul ve Kerkük petrollerinin paylaşılması konusunda Kürtlerin umdukları ya da bekledikleri kadar cömert olmayacağı da bir başka gerçektir. 

Anlaşılan o ki, Ortadoğu petrollerini ve dağıtım yollarını kontrol altına alabilmek için bölge ülkelerinde insanlık tarihinin en acımasız katliamlarına neden olan ABD, “Irak’tan çekiliyorum” açıklamasına rağmen ne Irak’tan ne de Suriye’den çekilebilecek durumda değildir. İmajını daha fazla yıpratmak istemeyen ABD, dünya petrollerinin önemli bir kısmını oluşturan Irak’ın petrol ve doğalgaz rezervlerine Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden el koymak istemektedir. 

Kerkük, Irak Anayasası’nın 140. maddesinin emrettiği şekilde yapılacak bir  referandumla kuzeye bağlandıktan sonra, DEAŞ’ın emanetinde bulunan Musul da bir şekilde geri alınıp Barzani’ye bağlanacaktır. Bu operasyon tamamlanır tamamlanmaz da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi bağımsızlığını ilan edecek, ABD ile, petrol ve doğalgaz konularında bir dizi anlaşmalar imzalayacaktır. 

Bütün bu soyguna kim itiraz edebilir? Her şey uluslararası hukuka uygun değil mi?

Yağma ve talan uluslar arası hukuk çerçevesinde sürdürülüyor. Ortadoğu’daki Türk varlığı terör örgütlerinin düzenledikleri katliamlarla yok ediliyor. Yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimleri yakılıp yıkılarak harabeye dönüştürüldü. 1200 kilometrelik güney sınırlarımız boyunca bir terör koridoru oluşturuluyor. 

Yüzlerce yıllık Türk kentleri yakılıp yıkılırken gereken tepkiyi gereken ses tonuyla vermemiş olmanın sıkıntılarını yaşamaktayız. 

Kerkük, mum gibi yanan Kerkük, yüzlerce yıllık Türkeli olan Kerkük’ün demografik yapısı değiştirilerek özünden koparılıyor. Hoyratlarıyla yandığımız Kerkük artık bir Türkmeneli değil..