TÜİK’in açıkladığı, yaşam koşulları araştırmasında; gelir seviyesi en düşük nüfusun %20’si milli gelirden %6,2 pay alırken (aylık kişibaşı ortalama 850 TL), gelir seviyesi en üst nüfusun %20’si milli gelirden %47,2 (aylık kişibaşı ortalama 6.500 TL) pay almış.

Hani o meşhur gözleri bez ile kapalı, bir elinde kılıç diğer elinde dengeli terazi olan adalet tanrıçasını hatırlatmak isterim… Hukuk ve adalet saraylarının önünde onun heykellerini görürüz. Onun duruşunu beğenir, ima ettiklerine değer veririz. Bu heykellerin olduğu yerlerde adalet ve düzenin olduğuna inanırız. 

Lâkin adalette bir yere kadar sanırım… Çünkü açıklamaya göre; adalet terazisinin bir kefesi %6,2’sini almış, diğer kefesi %47,2 almış. Terazi şaşmış… Denge kaçmış… 

Bugün tüm Dünya da bu meseledir. Muhtemelen yarında mesele olarak kalacaktır… Peki konu para ise terazi şaşmalı mıdır?.. 

Milli gelirin %6,2’sini paylaşan 16 milyon kişinin büyük kısmına babasından da birşey kalmamıştır. Çocukluğunda kaliteli eğitim alamamış, ailesine destek için çalışmak zorunda kalmıştır. Her açıdan sağlıklı beslenememiş, zayıf kalmıştır. Diğer taraftan gelirin %47,2’sini paylaşanların büyük kısmına babadan miras kalmıştır. Güç kalmıştır.

Bu ikileme politikacılardan çözüm gelmesi neredeyse mümkün değildir. 

Zenginler ise bu ikilem için “biz çalıştık onlar çalışmadı”, “biz atılımcıydık, onlar yattı” derler. Fakirler bu ikilem için bir şey demez, zaten ne haddinedir!..

Evet, alt gelir seviyesi atılımcı olamadı. Bir türlü kafalarını suyun üzerine çıkarıp Dünyaya başka pencerelerden bakamadı. Çünkü sistem müsaade etmedi.  

Hayat şartları onları hep kovaladı. Kaçmak ile o kadar meşguldüler ki… Kasaptan, manavdan, ev sahibinden kaçtılar. Vergi memurundan, zabıtadan kaçtılar. Sendika yüzünden müdürlerinden, müdürleri yüzünden sendikadan kaçtılar. Elektrik, telefon, su, doğalgazdan kaçtılar. 24 saat çalıştılar ama yine de ödemeler yetişmedi. Kendinde olmayanı isteyen herkesten kaçtılar. Hatta yeri geldi kendilerinden bile kaçtılar… Kendi ihtiyaçlarından kaçıp, eşinin, çocuklarının ihtiyaçlarına daldılar. Ama yeri geldi oradan bile kaçmak durumunda kaldılar. 

Kaçma hali, panik halidir, bilinç tamamen kaybolur. Korku vardır. Düşünsenize araştırmanın alt seviyesinde bulunan grup, çocukluğundan beri kaçmakta. Evde meyve olmadı, başkasının bahçesine daldı, kaçtı. Belki kötü şeyler bile yapmak zorunda kaldı. Oynayacak top bulamadı, başka mahalleden aldı, kaçtı. Marketten, dondurmacıdan kaçtı.

Kovalamak literatürlerine hiç giremedi... Arada sırada durup, kafasını sudan çıkartıp, bir üst %20’lik dilime atlayanlar az da olsa olmuştur. Ama onların da, alışkın olmadıkları bu yaşam ile şaşkınlık içinde kalıp tekrar alt dilime düşmesi nedense pek uzun sürmez. 

Yani bu düzen de “biz çalıştık onlar çalışmadı” demek doğru değil… Hatta onlar zaman olarak çok daha fazla çalıştı… O çok kıymetli zamanın, neredeyse tamamını üst dilimdeki %20’ye verdi…  

Lâkin eldeki düzen bu! Mevcut düzen birini kaçan diğerini kovalayan yapma üzerine kurulmuş. Fırsatlar eşitmiş gibi görülsede farklı çehrelerde ve gelir düzeyinde büyüyen çocukların fırsatları aynı değil…

Kendinden bile kaçan insanlar, başkaları adına yürümeye mecbur kalmışlar…

İşte bu sebepten, önemli ve çok hassas bu alanda siyasetçiler bulunmak istemez. Hatta konu olarak bile görmez... Çünkü didiklediklerinde nasıl bir oy veya güç kaybı yaşayacaklarını hesaplayamazlar…  

Son yılların rasyoları da gösteriyor ki zengin-fakir gelir dağılımı düzenli olarak açılıyor. Ve açıldıkça, kapanması da mucizelere kalıyor. 

Çünkü yönetenler elini taşına altına koymaz, bilmeze, yanılmışa yatar. Zengin zenginliğini koruduğundan, memnundur. Fakir birkaç torba hediye ile memnun olur. Devran böyle döner gider… Çok uzak ihtimal de olsa, belki bir gün bu düzeni koruyanlar, kendi kendi ile konuşabilirse denge gelebilir. Tabi bahsi geçen kendi ile konuşmak; yarın toprak olacak bedenleri ile konuşmak değildir... Gerçek kendileri ile konuşabilmeleridir… 

Arada kalan %20’lik diğer 3 grupta kendi kendi ile konuşabilmelidir. Sorunun çözüm bulamamasının bir sebebi de onlardır. Bu gelir dağılımında arada kalan %46,6’lık gelirin dağıldığı, nüfusun %60’ı halinde kısmen memnun kişilerdir. Ve aşağıda olmadıkları için şükredip, etliye sütlüye karışmazlar. Yani onlarda görmezden gelir ve kaçar… En üst grup kendi kendi ile konuşamasa bile, orta grubun bilinci de dengeyi sağlayabilir.