Kendi Ayağına Kurşun...
Konut ve motorlu taşıtların satış göstergeleri ve değişim oranları, piyasalarının temel göstergelerindendir.
Otomobil ve hafif ticari araç pazarında 2014 döneminde geçen yıla göre sürekli azalan oranlar Ekim ayında %14,75 arttı.
2014 yılının ilk 10 aylık döneminde ise %16 azalma yaşandı.
Otomobil pazarındaki değişimler harcama gücünü gösterirken, hafif ticari araç değişimleri KOBİ’lerin artan ya da azalan üretim ve satış durumlarını anlatır.
2013 Ekim ayında 644 bin adet otomobil satılmışken, 2014 Ekim ayında 540 bin adet satıldı.
Bu azalış halkın harcama gücünün yanı sıra birikim ve tasarruflarının da azaldığını anlatır.
2013 Ekim ayında 145 bin hafif ticari araç satılmışken, 2014 Ekim ayında 122 bin beş yüz adet satıldı.
Araç satışları her yılın sonlarına doğru hızla artar. Çünkü vergi, döviz kuru gibi faktörler ile oluşacak maliyet artışını, doğal olarak da yeni yılda araca yapılacak zammı tetikler.
Bu da zam öncesi araç alımını yükseltir.
Ekim ayı içerisinde satılan 66 bin aracın sadece 16 bini hafif ticari araç.
Küçük ölçekli şirketlerin ve esnafın, ticari araçlarını ikinci plana bıraktığı, önceliğini daha zaruri harcamalara verdiği görülüyor.
Demek ki, kendi üretim alanlarına mümkün olduğunca az yatırım ve iş geliştirme faaliyetinde bulunuyorlar.
Bunların temelinde ise işsizlik oranları yatar. İşsizlik fazla ise, talep düşer.
Eylül 2014 dönemi işsizlik oranımız %10,50’ye yükseldi.
İşsizlik kurumuna kayıtlı işsizlerimiz 3 milyon 64 bine yükseldi.
Kayıt dışında kalmış iş gücü ile birlikte; 31 milyon kişi.
Kayıt altında bulunan ve çalışanların sayısı 26 milyon kişi, işsizlerimiz 31 milyon kişi ama işsizlik oranımız %10,50 olarak açıklanıyor.
Sanki hesap hatası var...
Çünkü işsizlerin 3 milyon 64 bini kayıt altında olduğundan hesaba dâhildir. Kayıt altına girme imkânı bulamamışlar, görmezden gelinir.
Ekonomik çerçeveden baktığımızda ise; bu durum mevcut sıkıntıyı daha da büyütecek. Çünkü karşımızda tamamen insani ve psikolojik bir gerçek var.
Özellikle 2008 yılından bugüne düzenli olarak işsizlerimizde artış gözlendi.
Ve bu uzun sürede bir şekilde yaşamayı başarabildi işsizlerimiz. 
İşsiz kalsalar bile, parası olmasa bile, böyle hayal etmemiş olsa bile, zaruri ihtiyaçlarını karşılayabildiklerini, bunun sonunda ölüm olmadığını gördü.
1939 yılında İkinci Dünya Savaşı başlamıştı. Alman uçaklarının Londra’yı bombalamasının beklendiği bu günlerde, İngiltere hükümeti oluşabilecek bombalamalar karşısında çaresiz, önlem geliştiremiyor, halkını savunamayacağından endişeleniyordu.
İngiltere hükümeti, bombalama sonrası Londra sokaklarındaki yaralıların çok fazla olacağından halkın panikleyeceğini, 4 milyon Londralının kırsala kaçacağını öngörmüştü.
Ve bombalama başladı. 
Tam 57 gün aralıksız sürdü.
Alman uçakları sürekli bombalıyordu, 40 bin ölü, 50 bin yaralı vardı ve 1 milyondan fazla bina hasar gördü.
Fakat beklendiği gibi Londra halkı panik yapmadı.
Kırsala göç; çocuk ve kadınlar haricinde yaşanmadı.
Hatta beklenmedik şekilde, bombalardan kurtulan Londralılar, kendilerini daha dirençli, ölümsüz ve cesaretli hissetmeye başlamıştı.
Bombalamaları hissetmesi sonrasında kurtulması ayrı bir heyecan ve özgüven katmıştı. 
Kanadalı psikiyatr J.T.MacCurd’in “Moralin Yapısı” kitabında aynı tepkinin başka savaşlarda da yaşandığını anlaşılıyor.
Türkiye’de mevcut 57 milyon işgücünün 31 milyonu işsiz. 
İşsizlik kapital düzen içerisinde, işsizlerin her alanda maddi bombardıman altında kalmasına neden oluyor.
İşsizler her gün; elektrik, su, kira, doğalgaz, çocukların kitapları, eğitimi, okul masrafları, aidat, yeme-içme, ulaşım gibi birçok bombardımana uğruyor.
İşte buradan sağ kurtulmaktan etkilenip ve heyecanlanmamak mümkün değil!
Kimbilir!!! İşsizlik sebebiyle, işsizler özgüvenlerini, cesaretlerini farkettiğinde farklı yönde bir “bilinç” geliştirebilir. 
Küresel ve her şeyin para olarak ifade edildiği bu düzen, kendi ayağına kurşun sıkmış olabilir.
Yönetenler zaten “bilinçliyi” sevmez, işlerine gelmez.
------------------------------------------------------------ 
Dolar Artmıyor!!!
Herkesin dilinde, basın’ın manşetlerinde;
“Dolar tarihi zirve yaptı”, “Dolar yükseliyor”, “Dolar artıyor”.
Sanki sadece USD artıyor, Euro’da artıyor, Sterlin’de, Frank’ta, Yen’de, Kron’da, Riyal’de.
Nedense gözler yabancı para birimlerine çekilmek isteniyor.
Başka veriler görmezden gelinip, özellikle ABD’nin ekonomik verilerinin iyi olması sebebiyle değer kazanıyormuş havası yaratılıyor.
Ülkemizdeki cari açıktan, dış borçtan, üretim yetersizliğinden, istihdam sorunundan “Türk Lirası değer kaybediyor”, bundan bahseden yok.
Dolar artmıyor... Türk ekonomik varlıkları eriyor! Türk parası gücünü yitiriyor!...