Gölgeni kaybettiysen güneş batmış demektir. Güneşin battığı yerde gece yükselir. Ve unutmamak gerekir ki karanlık bir erdemdir. İnsanoğluna bir armağandır.

Nedir bu içimdeki bitip tükenmeyen yalnızlık? Kasti bir yalnızlık. Mesaj : … Bankasından ihtiyacınız olan krediyi uygun faizle alın, mutlu olun. İhtiyacım olan son şeyin maddi ve madde olduğunu anlamayan çark içinde dönen sistemin oyunlarından birine gelmek istemiyorum. Bir telefon daha geliyor. Arayan, mesaj atan oyunun içine dahil olmak istiyormuşçasına heyecanlı. 

“Nasılsın?” diye soruyor karşı ses. “İyiyim” diyorum sesimin en kötü haliyle. İyi olmam karşıdakinin kolayına geliyor belli ki, sesimin donukluğunu merak etmeyişinden anlıyorum. “Yalnız hissediyorum kendimi, üşüyor gibiyim.” Diyorum. “Hava sıcak, neden üşüyorsun?” sorusuyla tekrarlıyorum : “yalnız hissediyorum, gel” diyorum. Günlük rutinler sıralanıyor ardı arkasına. Hayat meşakkatleri, yorgunluklar, bezginlikler. “Çok meşgulüm tatlım, en kısa zamanda buluşalım ama” diye kapanıyor telefon. Sessiz bir boşluk giderek çoğalıyor telefonla aramızda. Kısa bir süre sonra devreye kocaman bir boşluk giriyor. Koskocaman zifiri bir yalnızlık. İçimdeki bu boşluğun ardında gizlenen her ne ise ortaya çıkarmak, kırıp dökmek istiyorum. Kendi yalnızlığımı alt etmeye çalıştığıma inanamıyorum. Ne büyük bir ahmaklık! 

Sırtımda gocunmadan, yorulmadan taşıdığım çocukluğumu indiriyorum, yanıma oturtuyorum. Yüzü güleç. Ona bakınca içimde büyüyen boşluk azalıyor. Yüzüm de gülmek istiyor. Kasılan suratıma hiçbir mimik ekleyemiyorum. Botokslu bir suratın, yürek ile verdiği savaşın ortasında buluyorum kendimi. Cephem yürekten yana olsa da, hissettiklerim ifadesiz bir surattan öteye gidemiyor. “Her çocuk kendi yalnızlığından asılır” diyor. Bana iyice yaklaşıyor : “Hala üşüyor musun?” diye soruyor tüm sevimliliği ile. Cevabı beklemeden minik kollarını iyice açıyor; 

“Sarıl” diyor. 

Ve yineliyor; “Sarıl. Hayat sevdikçe güzel”.

Sev Sadece

Öfke nöbetleri
Hüzün dalgaları
Sevgi arsızı
Kabullenme kaygısı
Terbiye kölesi
Tek kişilik oyunun birincisi…
Zıvanadan çıkma halleri
Köpüklü bir kahveyi höpürdetmenin,
doyulmaz hazzı.
Yalnızlığın en koyu halini fincana çöreklenme durumu!
Hınzır bir dalkavuğun önünden çekilme arzusu
Tek başına yürüme arzusu ile yanan cambazın ip tutkusu
Buhranlar.
Ah o buhranlar...
Baharla tomurcuklanan arzuların doyumsuz sonu.
Aşk kölesi 
Tan vakti
Tam vakti.
Her şeye teğet geçen tenlerin yorgunluğu.
Demlenme vakti.
Dellenme vakti.
İpi kesmenin, cambazı yenmenin saati.
Fincanı çevirmenin, fallarda delirmenin
Deliyken gerinmenin
Gerindikçe yerinmenin tezat hali.
Nöbetçi !!!
Devir öfkeyi.
Altta kaldım diye yerinme!
Üste çıktım diye sevinme. 
Sev sadece
Sev
Sev
Sev

Sevda kaçsın çayınıza…