Yaşamda meydana gelen olaylara indirgemeci ve yerel bakarsak "kaza", tümel ve bütünsel bakarsak "kader" deriz. Bir olayı kaza olarak yorumladığımızda ayırımcı bir bakış, kader olarak

yorumladığımızda birleştirici bir bakış hakimdir. 

Kaza sözünün bir de sosyal yönü vardır. Günümüzde "ilçe" sözü ile tanımladığımız kaymakamlıklarda, eskiden yönetim kadı denen kişideydi. Kadı hem kaymakam hem de hâkim idi. Onların kararları ve verdikleri mahkeme hükümleri kesin olarak uygulanırdı.

Bu bakımdan kadı denen yöneticilerin kesin karar verdikleri bölgenin adına "kaza" denirdi. Kadı verdiği kararları kara kaplı kitaba bakarak verir, olaydaki tümel ilişkilerle fazlaca ilgilenmezdi.

Olayın tümel yönünün insanı aştığı ve fazlaca ilgilendirmediği durumlarda görüşünü "kader" sözüyle bağlar, sorumluluk almaktan kurtulurdu.

Kaza-kader ikilemi aynı zamanda şu anlamları da içeriyor: 

Kaza tesadüfleri değil, alınan kararlarları belirtir. Kader ise bu kararların bütünsel

olarak bağlı olduğu sonuçları belirtir. Yani, kaza ile kader bir dalganın iki ucu gibidir. Arada dalganın kaç salınım yapacağı kesinlikle bilinemez. Arada oluşan dalgacıklar ve salınımlar kişinin verdiği kararlara ve aldığı sorumluluklara bağlıdır. 

Kendini bilen ve yeteneklerini tanıyan bir birey toplumla ve doğayla bütünleşmiş bir insan olarak dalgadır. 

Sorumluluk almaktan korkmayan bilge kişi olaya bütünsel bakmayı başardığında her kararının ardında durur. Bilge olmayan kişi ise "istemeden oldu", "yanlışlıkla oldu", "kazaen oldu" türünden bahanelerin ardına sığınır.

Bilge kişi olaylara bütünsel bakabildiğinden, hem kendi hayrına hem de bütünün hayrına karar verir. Kaza ile kaderi bir gördüğünden tesadüflere de inanmaz. Her tesadüfün gerisinde kaderin bulunduğunu ve kaderi kendi seçimlerimizle bir miktar değiştirebileceğimizi bilir.