“Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum. Son sözüm bugün de budur, yarında budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet!"

"Milli Şehit" Kaymakam Kemal, kurban edilişinin 95. yılında, Kadıköy Kuşdili'nde, Kadir Mahmut Baba Türbesi haziresindeki mezarı başında anıldı. Kartal Belediyesi'nin öncülüğünde düzenlenen anma törenine çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve "Milli Şehit"ini unutmayanlar katıldı. Törende, Anadolu Aydınlar Ocağı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek, Yrd. Doç. Dr. Namık Kemal Kurt, Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz, Em. Tümg. Cumhur Evcil ve Em. Org. Necati Özgen Kaymakam Kemal şehit ediliş nedenlerini anlatan konuşmalar yaptılar.
Görevini yapmaktan başka bir suçu bulunmayan Kaymakam Kemal'in, işgal kuvvetlerinin baskısıyla kurulan düzmece bir mahkeme tarafından yargılanıp idam edilmesi, çok acı, çok onur kırıcı ve ibret alınması gereken bir olaydır. Buna rağmen, Kaymakam Kemal'in kurban edilişinin yıldönümlerinde medyamızda olması gereken şekilde yer almaması ve aradan 95 yıl geçmesine rağmen "Milli Şehit"imize bir anıt mezar yapılmamış olması üzücü, üzücü olduğu kadar düşündürücür.

SUÇU NEYDİ KAYMAKAM KEMAL'İN?
Doğu illerimizde yüzyıllarca huzur içinde yaşayan yaşayan Teba-i Sadıka, I. Dünya Savaşı'nın başlangıcında, yabancı devletlerin, özellikle Rusların tahrikiyle devlet kurma hevesine kapılmışlar, Doğu Anadolu'da isyanlar çıkarmışlar, katliamlar yapmışlardı.  Bu nedenle doğu illerimizde yaşayan Ermenilerin topluca Suriye Vilayeti'ne "tehcir" edilmelerine karar verilmişti.  İttihat Terakki Hükümeti'nin Sadrazam Talat Paşa imzasıyla 14 Mayıs 1331 (1915) tarihinde yayınladığı yasa şifreli bir telgrafla Boğazlayan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili olan Kemal Bey'e gereğinin yapılması istenmişti: "Kazanın dâhilinde bulunan bilumum Ermenileri 24 saat zarfında yola çıkaracaksınız, bunların sevk edileceği istikâmet Suriye'dir. Şifrenin alındığının acele bildirilmesi."

İŞGAL ALTINDAKİ İSTANBUL'DA YARGI SİYASALLAŞMIŞTI
Hükümetten gelen bu emir üzerine Kaymakam Kemal Bey, görev bölgesindeki Ermenilerin Suriye'ye gönderilmesi sağlamış, tehcir uygulamasıyla bizzat ilgilenmişti.
I.Dünya Savaşı sırasında iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Hükümetinin önde gelenleri kaçmış, Hürriyet ve İtilaf Partisi iktidara gelmişti. Mondros mütârekesinden sonra Dâmad Ferit hükümeti, İstanbul'u işgal eden İtilaf devletlerinin ve Ermeni Patrikhanesi'nin baskısıyla, 1915 Ermeni Tehciri sırasındaki uygulamalardan sorumlu tuttukları  yöneticileri özel olarak kurulan Divân-ı Harb-i Örfi adlı mahkemede yargıladılar.
Mahkemede yargılanması ve cezalandırılması istenenlerin listesi Ermeni Patriği Zevan Efendi tarafından hazırlanmış ve İngilizler tarafından Damat Ferit Paşa Hükümeti'ne verilmişti. Bu listede cezalandırılması istenenlerden biri de, yasaları uygulamaktan başka bir suçu olmayan ve daha önce aynı suçalama ile Konya'da yargılanarak beraat eden eski Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey'di.
Divân-ı Harb-i Örfi Başkanı Hayret Paşa, yargılanacakların yanı sıra, mahkeme heyetinin oluşturulmasına bile mudahale eden bu dayatmaları kabul etmeyerek istifa etti, yerine İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesi Mustafa Nazım Paşa getirildi. Mustafa Nazım Paşa ve bütünüyle Ermeni üyelerden oluşan mahkemenin yalancı şahitlerin ifadelerine dayanarak verdiği acımasız kararlardan dolayı Divân-ı Harb-i Örfi, halk arasında, Nemrut Mustafa Divanı olarak anılır. Milli Şehit Kaymakam Kemal'in mezar taşında kendisini idama mahkum eden Divan-ı Harb-i Örfi'nin Başkanı Nemrut Mustafa Paşa yazılıdır. Bu yanlışlığı rahmetli araştırmacı-yazar Necdet Sevinç düzeltmişti, ama bu düzeltme henüz mezar taşına uygulanmadı.

KAYMAKAM KEMAL'İN TEK SUÇU EMİRLERİ VE YASALARI UYGULAMAKTI

"Milli Şehit" Kemal Bey ülkesini çok seven kendisine verilen görevleri ve yasaları  en iyi şekilde yerine getirmekten başka düşüncesi olmayan millet, hürriyet ve istiklal kavramlarını çok iyi bilen ve uygulayan bir devlet memurumuzdu. 

Milli Şehit Kemal Bey’in yargılandığı "Nemrut Mustafa Paşa Divanı"ndaki son sözleri tarihi gerçeklerin ifadesidir:

“Düne kadar hakimler heyeti halinde olan sizler, şu dakikada bir tarih mahkemesi sıfatını almış bulunuyorsunuz. Ermeniler tarafından öldürülen dindaşlarının ve soydaşlarının matemi Müslümanların yüreklerini sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin halkı tahrik etmekten geri kalmadığı malumdur. Ermeniler ise, Rus Ordularının kah önüne geçerek, kah arakasında kalarak, ekseriya memleketin asker kuvvetinden mahrum kalmasına güvenerek facialar meydana getirmekten çekinmiyorlardı.
Yozgat Vilayeti dahilinde sevk edilen bazı Ermeni-Muhacir kafilelerine, Ermenilerin Müslümanlara reva gördükleri facialara şahit olmuş, bazı asker kaçaklarının tecavüzü ihtimal dahilindedir. Ancak, savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla, iddia makamının da isteği üzerine kurbanlar verilmesi bir siyaset icabı sayılıyorsa, bu kurban, ben olamam. Siz kurban seçmekte değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdani görevini taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa, herhalde bu işlerin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur bulunacak değildir.”
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, mahkemede verdiği ifadesinde de anlattığı gibi,  bir tertibin kurbanı olarak Mustafa Nazım Paşa’nın başkanlığındaki Harp Divanı'nda yargılandı ve ölüme mahkum edildi. Bütünüyle Ermeni üyelerden oluşan bu düzmece mahkemenin hiç bir inandırıcılığı olmayan kararı, Şeyhülislam'ın fetva vermesi üzerine Padişah Vahdettin tarafından da onaylandı ve  Kaymakam Kemal, 10 Nisan 1919 günü saat 17.20’de, İngiliz ve Fransız askerlerinin ablukaya aldıkları Beyazıt Meydanı’nda, halkın gözü önünde idam edildi. 
Milli Şehit"imize idam sehpasının önünde son sözü sorulduğunda, halka şöyle seslenmişti: 

“Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum. Son sözüm bugün de budur, yarında budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet!
Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk Milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır. Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin. Amin. Borcum var, servetim yok üç çocuğumu, millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın Millet…”

Son sözlerini söylerken Kemal Bey vasiyetini verip kendi eliyle sonsuz yolculuğuna çıkarken, meydanda bulunan Türk Halkı matem havasına bürünmüştü. Ermeni komitecilerinin yaptığı sevinç gösterileri polis ve jandarma tarafından dağıtılmıştı.

KAYMAKAM KEMAL'İN VASİYETİ
Kaymakam Kemal Bey'in üzerinden çıkan vasiyeti târihe bir belge olarak kalacaktır:
"Merhum sevgili oğlum Adnan'ın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdili Çayırı'ndaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyü'nde sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar caddesinde 67 numaralı hanededir. Adı İsmet Hanım'dır. Defin masrafı teyzeme tevdi buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: Millet ve memleket uğrunda şehid olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal'in ruhuna Fatiha!.. Perişan zevcem Hatice'ye, yavrularım Müzehher ve Müşerrefe muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim.
Babam, Karamürsel aşar memuru’l-sâbıka Arif Bey de âcizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da mu'âvenet olunursa memnun olurum. Türk milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zeval vermesin. Ferdler ölür, millet yaşar, inşallah Türk milleti ebediyyete kadar yaşayacaktır." (30 Mart 1335)
Bu belge, hepimizin yüreğine, hafızasına kazınması gereken bir vasiyetnamedir. Bu belge, ülkemizin yönetimine egemen olan hainlerin baskısıyla, yalnızca yasaları uygulayarak görevini yaptığı için idam edilen gencecik bir vatan evladının, Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey'in idamdan sonra üzerinden çıkan vasiyetnamedir. Bu vasiyet, bu toprakları vatan bellemiş herkesedir.
Bu vasiyet, tepemizde Osmanlı bayrağı dalgalandığı halde, yönetimde milli iradenin geçer akçe olmadığı, yargının, birilerini memnun etmek için, görevini yapmaktan başka hiçbir suçu olmayan bir vatan evladını idam edebilecek kadar siyasallaştığı günler yaşadığımızın ibret alınması gereken bir vesikasıdır.
Bu vasiyet, geçmişte yaşanan acıların, yapılan hataların, fırsat verilirse, yeniden yaşanacağının uyarısıdır.
Bu vasiyet, geçmişte yaşanmış ve gelecekte yaşanacak olayları değerlendirirken, gerçekleri görmezi sağlayacak bir uyarıdır, bir ışıktır, bir mihenk taşıdır.
Bu vasiyet, görevini yapmaktan başka suçu olmayan gencecik bir kahramanın, kendini yapılan haksızlığa rağmen,  idama giderken, "Türk milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zeval vermesin. Ferdler ölür, millet yaşar, inşallah Türk milleti ebediyyete kadar yaşayacaktır" diyebilen "milli şehit"inin asalet belgesidir; ne bir isyan ne bir yakınma..
T.B.M.M. şehidinin vasiyetini dikkate almış ve Mustafa Kemal'in önerisiyle, 14 Ekim 1922'de çıkardığı bir yasa ile Kaymakam Kemal'i "Milli Şehit" rütbesiyle onurlandırmıştır.

TEHCİR BİR DEVLET REFLEKSİDİR
Bir devletin varlığını sürdürmek adına haklı bir refleksi olan tehcir olayı, daha sonraları bazı  devletler tarafından "Türklerin Ermeni soykırımı" olarak anılmaya başlanmıştır. Tehcir kararı, Ermenilerin yabancı devletlerin de tahrikiyle devlet kurma hevesine kapılmalarak isyan etmeleri, Doğu illerimizde katliamlar yapmaları üzerine alınmış bir karardır.
Ermenilerin bağımsız bir devlet kurmakta kararlı oldukları, Torino’da Ermeniler tarafından yayınlanan İtalyanca Armenia dergisinin haziran 1916 tarihli sayısında açıkça görülmektedir. “Ermeni Meselesi ve Suret-i Halli” başlıklı yazıda şöyle sonlanıyor: “Ya Türkler veyahut Ermeniler dışarı, diğer bir tabirle ya Osmanlı Devleti Ermenilerle meskun bulunan vilayetlerdeki hakimiyetlerinden vaz geçer ve bir Ermeni devleti kurulur ki, bu Avrupa’da olduğu gibi Asya’da dahi Osmanlı egemenliğinin sona ermesi demektir ya da bu millet tamamıyla imha edilir.”
Tehcir bir soykırım değil, bir karşılıklı çatışmadır. Bunu bizzat Ermenistan'ın ilk Başbakanı olan Kaçaznuni de ifade etmiş ve "Biz de vurduk, Osmanlı da " demiştir; bu durum, kayıtlara geçmiş tarihi bir gerçektir.
Her 24 Nisan'da, "ABD başkanı soykırım diyecek mi?" diye karalar bağlayacağımıza, bu tarihi gerçekleri tüm dünyaya, anlabilecekleri dille anlatmamız gerekir. Aksi takdirde 1915 tehciri, tepemizde, "Ermeni Soykırımı" olarak Demokles'in kılıcı gibi sonsuza dek sallanacaktır.

Düzmece bir mahkemede yargılanıp ölüme mahkum edilen Kaymakam Kemal Beyazıt Meydanı'nda asılmıştı. Kadıköy'de yapılan cenaze töreninde halk Kaymakam'ına,"Kemal, sen şu anda toprağa ektiğimiz bir çiçeksin. Senin dikenlerin o kadar büyüyecek ki, seni bu akibete layık görenleri paramparça edecek" deye seslenmişti.