Bir liderin en önemli özelliklerinde birisi hatta en başta geleni; milletine sevgisi, güveni ve de milletinin bütün geçmişine sahip çıkmasıdır. Yani milletine önder olmuş o lider milletinin tarihini ve kültürel yapısını gayet iyi bilmesi gerektiği gibi milletinin derdini dert sevincini sevinci olarak kabul etmelidir. Türk Milleti’nin istiklal ve istikbal önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal bu bahs ettiğimiz özelliğe sahip olan dünyanın ender liderlerinden biridir.

O Türk Milleti’nin bir ferdi olmaktan hep övünmüş ve her zaman gurur duymuş ve de Türk Milleti’nin 7 bin yıllık tarihine sahip çıkmıştır. Mustafa Kemal bir anısında milletine karşı yapılan olumsuzluğa çok üzüldüğünü söyleyerek Türk Milleti’ne mensup olmanın gururunu da şöyle dile getirir:

“Şair Mehmet Emin Yurdakul’un ilk defa, Manastır Askeri İdadisi(Lisesi)’nde öğrenci iken okuduğum, “Ben Bir Türküm, dinim, cinsim uludur,” mısrası ile başlayan manzumesinde, bana ilk gençliğimin gururunu tattıran, ilk manayı bulmuştum. Fakat ben asıl, orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının “Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın,”' diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegâne fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir.”

Kendisinin mensup olduğu Türk Milleti’ne olan sevgisini ve Türk Milleti’ni ise şöyle tanımlamıştır:

“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; simsek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. “  

Bu dünyadan göçerek Türk Milleti’ne veda edeceklerinin çocuklarına kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olmalıdır: 'Benim Türk Milleti’ne, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemişti, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz. Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir.' Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti’nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur!

“Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'ün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek.”

Türk Milleti’nin kurduğu Türk ve Müslüman devletlerden övünçle bahs ederk geçmişine şöyle sahip çıkar:

“Asya Türk Hun İmparatorluğu'nun kuruluş tarihi Çin'de imparatorluk kuruluş tarihi ile başlar. Çin'in, M.Ö XIII. yüzyıla ait belgeleri bunu böyle kaydeder. Ancak, bu Mete Türk imparatorluğunun bizce malum olabilen imparatoru Teoman'dır. Teoman, M.Ö. XIII. yüzyıl başında yaşamış büyük bir kahramandır. Çinliler, bu kahramanın Çin'de imparatorluk kurmuş olan büyük Türk komutanlarının neslinden geldiğini iddia ederler. Teoman'ın oğlu Türk İmparatoru Mete de meşhurdur. O, doğuda Kadırgan dağlarından batıda Hazar Denizi’ne kadar, kuzeyde Sibirya'dan güneyde Himalaya eteklerine kadar geniş sınırlar içinde büyük Türk İmparatorluğu'nu kurmuş yüksek bir Türk hakanıdır. Mete, Çin İmparatoru ordularını büyük meydan savaşlarında mağlup etmiş, Çin İmparatoru'nu sığındığı kalede kuşatmış, ancak karısının bağışlanması için aracı olmasıyla fakat kendisine vergi vererek, bağlılığını da kabul edip serbest bırakmış bir Türk imparatorudur. Bence Mete çok büyüktür. Bütün Türk tarihinde Oğuz efsanesinin dayandırılacağı adam odur. Fakat düşünülürse Teoman, elbette ki ondan da büyüktür. Çünkü her şeyi hazırlayan odur. 

İskender, “Büyük” sıfatı ile anılırdı. Fakat gerçekte ondan büyük olan Filip'tir. Çünkü İskender'in başarısı için gereken siyasî ve askerî vasıtaları hazırlayan odur. 

Eyüboğullarından Selâhattin, Haçlılardan Kudüs'ü kurtarmış olmakla tanınmış büyük bir Türk'tür. Fakat ondan daha büyük olan bizzat Selâhattin’i ve onun başarılı ordularını ve vasıtalarını hazırladıktan sonra ölen büyük Türk Nurettin’dir. İnsanlık tarihinde silinmez satırlarla varlığını yazdırmış olan odur.

O, Osmanlı Devleti için ise büyük gururla şöyle der:

“Milletimiz, ufak bir aşiretten anavatanda bağımsız bir devlet kurduktan başka batı âlemine, düşman içine girdi ve orada çok büyük güçlükler içinde bir imparatorluk kurdu. Ve bunu, bu imparatorluğu altı yüz yıldan beri tam bir hayranlık ve büyüklükle devam ettirdi. Bunu başaran bir millet, elbette yüksek siyasî ve idarî niteliklere sahiptir. Böyle bir vaziyet yalnız kılıç kuvvetiyle olamazdı. Dünyaca bilinmektedir ki, Osmanlı Devleti pek geniş olan ülkesinde bir sınırından diğer sınırına ordusunu olağanüstü hızla ve tamamen donatılmış olarak naklederdi. Ve bu orduyu aylarca ve belki de yıllarca iyi besler ve idare ederdi. Böyle bir hareket yalnız ordu kuruluşunun değil, bütün devlet kuruluşlarının olağanüstü üstünlüğünü ve kendilerinin yetenekli olduğunu gösterir.” 

Sonuç olarak; O millet sevgisini ve milletimiz için neler yapmamız gerektiğini ve gelecekteki yol haritamızı şöyle özetler: 

Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. Kurtuluş Savaşı’nda benim de milletime ettiğim birtakım hizmetler olmuştur zannederim. Fakat bunlardan, hiçbirini kendime mal etmedim. Yapılanın hepsi milletin eseridir dedim. Aranacak olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz. Bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi araştırmalar da bunlar arasındadır. Benim arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil fakat mensup olduğumuz millet için elbirliği ile çalışalım. Çalışmaların en büyüğü budur.