Katar krizini konu alan yazılarımızda hep bu krizin Yemen’le bağlantılı olduğunu savunduk. Trump’ın Riyad’ı ziyaretinin hemen sonrasında gündeme gelen Katar krizinin öncesinde yazdığımız yazılarda da Körfez’de zaman zaman baş gösteren krizlerin Yemen’le ilişkili olduğunu belirtmiştik. 

Katar krizinin bölge ve dünya barışı açısından ne gibi sonuçlar üretebileceğini görmek için yıllardır Yemen’de yaşananları bilmemiz gerekir. “Yemen Gerçekleri 1 ve 2”  başlıklı yazılarımızda (3 ve 5 Nisan 2015) Yemen’de yaşananların perde arkasını anlatmıştık. Katar krizini daha doğru anlayabilmek açısından Yemen Gerçekleri” yazımızın 1. bölümünü dün yayınlamıştık.; 2. bölümünü de bugün okuyalım.. 

YEMEN GERÇEKLERİ-2 

(Önce VATAN: 05.04.2015)

İran’la ABD’nin başını çektiği P5+1 ülkeleri arasında, İran nükleer programı konusunda 1,5 yıldır sürdürülen müzakereler sonunda, Lozan’da olumlu bir çerçeve antlaşmasına varılması, İran’da ve Batı ülkelerinde memnuniyet yarattı. Batı, yapılan anlaşmayı,”İran’ı nükleer bomba yapma çalışmalarını durdurduk” şeklinde yorumlarken, İran anlaşmayı “zafer” olarak değerlendirdi, bayram yaptı. Rusya ise, “İran, anlaşmaya rağmen nükleer silah yapabilir” diyor.  

Bu arada, Suudi Arabistan’ın liderliğindeki 10 üyeli Sünni Koalisyonu’nun Yemen’deki Şii Husilere karşı sürdürdüğü operasyonlar, bombalamalar P5+1 ülkeleri ile İran arasında yapılan antlaşmanın gölgesinde kaldı. Oysa, bu iki gelişme, matruşka bebekler gibi içiçedir; birlikte ele alınıp değerlendirilmesi gerekir.“İşte Yemen Gerçekleri”başlıklı yazımızda işaret ettiğimiz gibi, Yemen’in sürpriz petrol zenginliği Orta Doğu denkleminden çıkarıldığında, gelişmelere ilişkin yapılan yorumlar havada kalır. 

Dünya petrol rezervlerinin yüzde 35’i büyüklüğünde el değmemiş bir zengin- liğe sahip olduğunun ortaya çıkmasıyla Yemen, küresel aktörlerin hedefi olmuştur. Yemen’de uzun soluklu, çok aktörlü, sonu nereye varacağı kestirilemeyen bir paylaşım savaşı başlamıştır. Yemen’in, bu paylaşım kavgasına neden olan muazzam petrol rezervleri, küresel ekonomik krizin olumsuz etkileri silinmediği sürece, heran yeni bir dünya savaşının kapılarını aralayabilir. 

Konunun ayrıntılarına girmeden önce, bugün Husilerden kaçarak Riyad’a sığınmış olan Mansur Hadi’nin devirdiği Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salihi Yemen’in petrol kaynakları konusunda ABD’ye karşı verdiği mücadeleyi anlatmak isteriz. 

“ADU YEMEN’DİR…” 

1538-1918 yılları arasında  Osmanlı yönetiminde kalan Yemen, bir süre İngiliz sömürgesi olarak yaşadıktan sonra Osmanlı’dan kopmuştu. Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra sürekli karışıklıkların yaşandığı Yemen’de, Zeydi Mütevekkile Krallığı kurulmuş ve ülkenin güneyi 1967 yılına kadar İngiliz yönetiminde kalmıştı. 

1967 yılında Yemen’de, o dönemde Arap dünyasını etkileyen sol görüşlü aydınların etkisiyle sosyalist bir yönetim kurulmuştu.  1990 yılında, Ali Abdullah Salih’in öncülük etmesiyle, Güney Yemen ile Kuzey Yemen  birleşme kararı almıştı. I. Körfez Savaşı sonrasında Birleşik Yemen, ABD’nin Irak’ın kuzey bölümünü 36 paralel boyunca koparma girişimine karşı çıkmış, konunun BM’de görüşülmesi sırasında red oyu kullanmıştı. 

Birleşik Yemen’in, daha doğrusu Saddam’ın yakın dostu olan Başkan Ali Abdullah Salih’in bu davranışı ABD tarafından not edilirken, Suudi Arabistan da, 800 bin Yemenli işçiyi ülkesinden çıkarmıştı. Suudi Arabistan bu davranışıyla Salih’e, geleceğine ilişkin çok anlamlı ve uyarıcı bir mesaj vermişti, ama Salih bu mesajı doğru okuyamamıştı. 

Suudi Arabistan’ın 800 bin Yemenli işçiyi ülkesine geri göndermesi Yemen ekonomisini sarsıntıya uğratmış, Yemen iç savaşa sürüklenmiş, iki komşu ülke ilişkilerinde gerginlikler yaşanmıştı. Ancak 1994’te, Ürdün’ün araya girmesiyle,  Yemen’de yeniden istikrar sağlanabilmişti.  

Suudi Arabistan’ın tutumu nedeniyle yaşanan iç savaşın neden olduğu ekonomik sıkıntılar, Başkan Abdullah Salih’in Yemen’in petrol varlığının boyutunu ciddi olarak araştırmasına neden olmuştu. Yemen’in, petrol rezervleri yönünden Suudi Arabistan kadar zengin bir ülke olduğu o dönemde ortaya çıkmıştı.  

1999 yılında yapılan seçimler sonrasında Yemen’in ilk seçilmiş cumhurbaşkanı olarak yönetimi ele alan Abdullah Salih, muhaliflerinin eleştirmesine rağmen, uzun yıllar ABD yanlısı bir politika izlemişti. Salih’in ABD yanlısı politikası Şii aşiretlerde ve bazı İslami kuruluşlarda rahatsızlık yaratıyordu. Salih, 2001 yılında, muhalefeti baskı altına almak amacıyla yetkilerinin genişletilmesini isteyen bir referandum düzenledi. Oylama sonucunda Salih’in oyların yüzde 77’sini aldığı açıklanmış, fakat muhalefet seçimlere hile karıştırıldığını savunmuştu. 

Salih, ABD ile yakın ilişkiler sürdürerek, “Yemen’in ilk seçilmiş başkanı” sıfatıyla 30 yıl boyunca iktidarda kaldı. İktidarda kaldığı 30 yıl boyunca ABD yanlısı bir politika izliyor görüntüsü vermiş olmasına rağmen Salih, Yemen’in gizli petrol zenginliklerini ABD’ye peşkeş çekmedi. ABD’nin kendisini uzun yıllar iktidarda tutan desteklerine rağmen, Amerikan şirketlerinin ek petrol arama ve çıkartma isteklerine “evet” demedi. Salih’in bu konudaki “inatçılığı”, bir roketatar aracılığı ile gerçekleştirilen bir kimyasal darbe ile devrilmesine ve yıllarca yara,  yanık acıları çekmesine neden oldu. 

SALİH İKTİDARDAN NASIL UZAKLAŞTIRILDI? 

Suudi Arabistan’ın ABD’nin telkiniyle 800 bin Yemenli işçiyi ülkesinden kovması, Yemen üzerinde otorite kurma çalışmaları, İran sempatizanı Şii aşiretleri (Carudiye) rahatsız ediyordu. I. Körfez Savaşı (1990) sırasında İran’ın da desteği ile Yemen’de, daha sonra Husiler olarak tanıyacağımız Mümin Gençler Hareketi doğdu.  

ABD’nin Yemen’de etkinliğini artırmak amacıyla düzenlediği çeşitli saldırılar, sonuçta Yemen ve Suudi Arabistan El Kaidelerinin birleşmelerine neden oldu. İki ülkenin vurucu gücünün birleşmesi, düzenledikleri eylemler, Yemen’de devlet otoritesinin, dolayısıyla Abdullah Salih’in gücünün zayıflamasına neden oldu.  11 Eylül 2001’de yaşanan İkiz Kuleler şokunda Salih, ABD’yi destekleyen bir duruş sergiledi. Hatta 2007 yılında Washington’ı ziyaret etti, Amerika’nın Yemen’deki El Kaide kamplarını bombalamasına izin verdi. Bu arada, ABD’den milyonlarca dolarlık yardım almasına rağmen, Yemen’in gizli zenginliğinin çıkarılması ve işletilmesi  konusunda ABD’li petrol şirketlerinin tekliflerine/baskılarına yine olumlu yanıt vermemişti.  

2001’DE YEMEN’İN PETROL KUYULARI KURUMAYA BAŞLADI 

Gariptir, 2001 İkiz Kuleler şoku sonrasında Yemen’in petrol kuyuları kurumaya, üretim süratle düşmeye başladı. Petrol gelirinden aşiretlere verilen payın düşmesi doğal olarak memnuniyetsizlik yarattı ve bu memnuniyetsizlik –belki de planlandığı gibi- Yemen’de “Arap Baharı” rüzgarlarının esmesine, protesto gösterilerinin tırmanmasına neden oldu.  Öğrenciler ve göstericiler Başkent Sana Üniversitesi önünde kamp kurarak aylarca Salih’i protesto ettiler. 

Protesto gösterileri giderek bütün Yemen’e yayılmaya başladı. 18 Mart 2011’de, Sana’da yapılan gösterilerde, keskin nişancıların açtığı ateş nedeniyle 50’den fazla protestocunun ölmesi, askerlerin Başkan Salih’e verdikleri desteği çekmelerine neden oldu.  Bu gelişme Salih’in en büyük karşıtlarından olan Ahmar Aşireti’nin de ayaklanmasına neden oldu. Başkent Sana’da Ahmar Aşireti güçleriyle Salih’e bağlı askerler arasında haftalarca süren çatışmalar yaşandı. 

Haziran 2011’de yaşanan çatışmalardan birinde Başkanlık Sarayı’na roketle bir kimyasal bomba atıldı. Bu roketli saldırıda, yakın korumalarından çoğu hayatını kaybederken, Başkan Salih de ağır yaralanmıştı.  

SALİH TEDAVİ EDİLİRKEN BİLE ABD’Lİ ŞİRKETLERLE PETROL PAZARLIĞI YAPIYORDU 

Salih’in uzlaşma önerilerini protestocuların kabul etmemesi üzerine, daha fazla kan dökülmemesi için Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) devreye girdi, görevini yardımcısı Mansur Hadi’ye devretmesi koşuluyla yargılanmama garantisi verdi. 

Müzakereler sürerken, vücudundaki yanık ve yaralarından dolayı dayanılmaz acılar çeken Başkan Salih, kardeş çocuklarından deri nakli yapılmak üzere Suudi Arabistan Başkenti Riyad’a gitmişti. Suudi Arabistan yöneticileri, tedavi için ülkelerine gelen Salih’e, Yemen petrol kaynaklarını 50 yıllığına kiralamak, bunun karşılığında da her yıl 10 milyar dolar ödeme yapmak konusundaki tekliflerini ısrarla tekrarlıyorlardı. Salih, ısrarla tekrarlanan bu teklifin arkasındaki gerçek aktörün ABD’li petrol şirketleri olduğunu biliyordu. Çünkü, 2007 yılında Washington’a gittiğinde, Amerikan petrol şirketleri de aynı önerileri sunmuşlardı.  Tedavinin yanı sıra, yetki devri konusundaki  baskılar da artarak sürüyordu. 

Ali Abdullah Salih Körfez İşbirliği Konseyi’nin baskılarına daha fazla dayanamadı ve 23 Kasım 2011’de, Riyad’da,  yetkilerini yardımcısı Mansur Hadi’ye devreden anlaşmayı imzalamak zorunda kaldı.  Riyad’daki deri ve et nakli tedavisi beklenen sonucu vermeyince Başkan Salih tedavisinin tamamlanması için ABD’ye gitmeye ikna edildi.  

Başkan Salih Amerika’da kaldığı altı ay boyunca, bir taraftan tedavi görürken diğer taraftan Amerikalı petrol şirketleriyle pazarlıklar yapmak zorunda kalmıştı. Tekliflerine “evet” derse, Amerikan petrol devleri kendisinin yeniden koltuğuna dönmesinde yardımcı olacaklar, Yemeni yollarla donatacaklar, fabrikalar yapacaklar, alt yapı tesislerini baştan sona yenileceklerdi.  

Salih, kendisini aynaya bakamaz duruma düşürenlerin, bu dayanılmaz acıları çektirenlerin kimler olduğunu biliyordu. Amerikalı petrol devlerinin bütün tekliflerine “hayır!” dedi.  Salih şimdi kimselere görünmeden Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşıyor, daha doğrusu yaşamaya çalışıyor.  

İran’la ABD’nin başını çektiği P5+1 ülkeleri arasında Lozan’da imzalanan anlaşma da, Suudi Arabistan önderliğindeki 10 üyeli Sünni koalisyonun Yemen’deki Husileri bombalaması da Yemen’in bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış, ısrarla saklanan muazzam petrol zenginliği ile doğrudan bağlantılıdır. 

“Yemen’de bundan sonra neler yaşanabilir?. Koalisyon kara harekatı başlatabilir mi? 

Husiler açısından, “yolun sonu” denilebilir mi? İran Husilere olan desteğini nereye kadar sürdürebilir?.

Sünni gruplar, Ali Muhsin’in geçici yönetimin başına geçmesi konusunda bastırıyorlar; bölgedeki İhvan ve  el Kaide nasıl bir yol haritası izleyecek?

İran, Irak ve Suriye’deki Şiiler üzerinden Suudi Arabistan’ı köşeye sıkıştırmayı deneyebilir mi? Suudiler de, İran’daki elemanları aracılığı ile Tahran’a bir terör şoku yaşatabilir mi? İran; Suudileri Mekke ve Medine’de ya da Şii bölgelerinde Suudileri hedef alan bir çılgınlık kurgulayabilir mi? 

Jeopolitik ve jeostratejik açıdan son derece önemli olan Yemen gizli petrol rezervlerinin açığa çıkmasıyla paylaşılamayan sevgili” konumuna yükselmiştir. Çözüm çok kolay değil.  Yemen krizi bölgedeki taşları oynatabilir, dengeleri altüst edebilir.”

Günümüzde Ortadoğu’da, İslam coğrafyasında, BOP bağlamında yaşanan gelişmelerden, Yemen’in dünya petrol rezervlerinin yüzde 35’i oluşturan gizli zenginliğini çıkardığınızda, yapacağınız değerlendirmeler gerçekçi olmayacaktır.  O nedenle, yüzlerce yıl Osmanlı’nın başını ağrıtan ve “Adu Yemen’dir, yolu çemendir, giden gelmiyor acep nedendir” türküsüyle milli hafızamıza kazınan Yemen’de, sonu nereye varacağı kestirilemeyen uzun soluklu, çok aktörlü bir paylaşım savaşı  yaşanmaktadır. 

Yemen’de yaşananları, İran’ın Şii Husilere duyduğu sempatiyle açıklamak mümkün değildir.  400 yıl Osmanlı’nın yönetiminde kalan Yemen’deki gelişmelere olayların akışına paralel olarak zaman zaman değineceğiz.  (05.04.2015 Önce VATAN)