Körfez ülkelerinin Katar’ı hedef tahtasına oturtmalarının nedeni, Katar Emiri El Sani’nin, 17-25 Aralık öncesinde yapılan dar kapsamlı mini Arap zirvesinde konuşulanları Cumhurbaşkanı Erdoğan’a duyurması mıydı?

O toplantıda, Mısır’da Mursi’ye yapılan darbenin mimarı olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zeyd’in, “Bizim bütün çabamız Türkiye’yi Mısır’a çevirmek” dediği doğru muydu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Darbe girişimi olduğu zaman Körfez’de kimlerin buna sevindiğini çokiyi biliyoruz. Kimlerin o geceyi nasıl geçirdiklerini çokiyi biliyoruz. (…) Nasıl paralar harcandı, çokiyi biliyoruz” derken BAE Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zeyd’i mi işaret etmiş oluyordu?

Katar Emiri El Sani, bu konuşmayı duyurduğu için mi Trump’a şikayet edilmişti? Yaptırımların bir nedeni de bu muydu?

Türk askeri Katar’a Emir El Sani’ye olası bir darbeyi önlemek için mi gitmişti?

M. KEMAL SALLI

Katar, Ortadoğu’da “Arap Baharı” rüzgarlarının estirilmeye başlanmasından bu yana komşularıyla sorunlar yaşamaya başlamıştı. Katar, baştan beri teröre destek vermekle, İran’a karşı kurulan cepheyi zayıflatmakla suçlanıyordu, ama Katar Pars Bölgesi doğalgaz rezervlerini İran’la birlikte işletiyordu ve bu konuda bir sorun yaşamadığı İran’la ilişkilerini koparması mümkün değildi.

Yemen’de, ABD’nin desteklediği Suudi Arabistan ile İran arasında çok derin bir mücadele yaşanmaktaydı. İran, Suudi Arabistan kadar zengin bir petrol rezervine sahip olduğunun anlaşılmasından bu yana, Yemen’deki Husilere destek veriyordu. Çünkü petrol Yemen’in Şii Husiler bölgesindeydi. 2010 yılında Suudilerin yardımı ile Hussileri bombalayan eski Başkan Ali Abdullah Salih, bugün Hussiler safında, ülkesini Suudilere ve ABD’ye karşı savunmaya çalışıyor. Ali Abdullah Salih’in 2012’de Mansur Hadi tarafından bir kimyasal darbeyle safdışı bırakılmış ve vücudunda oluşan yanıkları tedavi için gittiği ABD’de hasta yatağında petrol şirketlerinin baskılarına direnmek zorunda kalmıştı. Katar krizinin dinamiklerini görebilmek için, pek dillendirilmeyen bu geçekleri bilmemiz gerekiyor.

ABD, önce Katar’a yaptırım uygulayan Körfez ülkelerine destek veriyordu. Fakat, Türkiye’nin Katar’a asker göndermesinden ve Katar Emiri El Sani’nin 12 milyar dolarlık bir silah anlaşması imzalamasından sonra, ABD’nin Katar’a bakış açısında değişimler yaşanmaya başladı. ABD Dışişleri Bakanı Tellerson, Körfez ülkelerinin Katar’a uyguladıkları yaptırımları yumuşatmalarını istiyordu.

Suudi Arabistan ile Şii ülkelerin lideri konumundaki İran arasında, Yemen konusunda yıllardan beri çok derin bir mücadele yaşanıyor. Yemen’de Suudi Arabistan’ın rezervlerine eşdeğer büyüklükte petrol yataklarının bulunduğunun anlaşılmasından bu yana, ABD destekli Suudi Arabistan’la İran arasında, Yemen yönetimini kontrol altına alabilmeyi hedefleyen vekalet savaşları giderek derinleşiyor. Bu savaşta, İran’la olan derin ekonomik ilişkilerinden dolayı bağımsız hareket etmek isteyen Katar ile Körfez ülkelerinin arası açık.

Katar ile komşu ülkeler arasındaki soğukluk, kriz öncesinden beri Katar’la çok girift ekonomik ilişkiler geliştirmiş olan Türkiye ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkileri de olumsuz etkiliyor. Türkiye ile bazı Körfez ülkeleri arasındaki soğukluğun çok çarpıcı başka nedenleri de var. Katar’a uygulanan yaptırımlar listesine Katar’daki Türk üslerinin de eklenmesi, Suudi Arabistan’ın Türk askerlerinin Katar’dan çekilmesine ilişkin istekleri can sıkıcı bir boyuta uzanıyor. “Can sıkıcılığın” boyutunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuya ilişkin açıklamalarında da okuyabiliyoruz:

Kusura bakmasınlar, Türkiye öyle sıradan bir ülke değil. Sıradan bir devlet değil. Onun için Türkiye’nin burada asker çekmesini istemek Türkiye’ye bir saygısızlıktır.”

Suudi Arabistan’ın Katar’daki üssümüzün yaptırımlar listesine alınması konusundaki ısrarı can sıkarken, Birleşik Arap Emirlikleri’nin 15 Temmuz darbe girişimine 3 milyar dolarlık para desteği sağladığının ortaya çıkması, Körfez ülkeleriyle Türkiye ilişkilerinin sorgulanmasına neden oluyor. Düne kadar çok sıcak olan ilişkilerin bu şekilde buzlanması, elbette arzulanan bir durum değildir.

BİZİM BÜTÜN ÇABAMIZ TÜRKİYE’Yİ MISIR’A ÇEVİRMEK”

Körfez ülkelerinin Katar’ı hedef tahtasına oturtmalarının nedeni, Katar Emiri El Sani’nin, 17-25 Aralık öncesinde yapılan dar kapsamlı mini Arap zirvesinde konuşulanları Cumhurbaşkanı Erdoğan’a duyurması mıydı?

O toplantıda, Mısır’da Mursi’ye yapılan darbenin mimarı olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zeyd’in, “Bizim bütün çabamız Türkiye’yi Mısır’a çevirmek” dediği doğru muydu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Darbe girişimi olduğu zaman Körfez’de kimlerin buna sevindiğini çokiyi biliyoruz. Kimlerin o geceyi nasıl geçirdiklerini çokiyi biliyoruz. (…) Nasıl paralar harcandı, çokiyi biliyoruz” derken BAE Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zeyd’i mi işaret etmiş oluyordu?

Katar Emiri El Sani, bu konuşmayı duyurduğu için mi Trump’a şikayet edilmişti? Yaptırımların bir nedeni de bu muydu?

Türk askeri Katar’a El Sani’ye olası bir darbeyi önlemek için mi gitmişti?

15 Temmuz gecesi, Türkiye Türkiye’de olduğu kadar Katar’da da heyecanlı saatler yaşanmıştı. Katar Emiri El Sani Cumhurbaşkanı Erdoğan ile sık sık görüşmüştü.

BU KAVGA UZUN SÜRECEK

Suriye’de düğümlenen ve bölgede 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen BOP uygulamaları şimdilerde Körfez ülkelerini dalgalandırmaya başladı. Neo-conların kurguladıkları BOP’un hedefi, Ortadoğu’da İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu oluşturmaktı. Trump’ı başkanlığa taşıyan Pentagon bu projede bir takım köklü değişiklikler yapmaya çalışıyor. ABD’de iç savaş sürüyor. Anlaşılan o ki, bölgemizdeki savaş kolay noktalanmayacak; çünkü BOP uygulamaları, hem bölge ülkelerini hem de küresel aktörleri içine çeken bir girdaba dönüştü.

RUSYA’NIN KATAR KRİZİNE İLGİSİZ KALMASI MÜMKÜN DEĞİL

Bu noktada, iki uluslararası ilişkiler uzmanının görüşlerine dikkat çekmek isteriz.. İran asıllı, ABD’nin en saygın düşünce kuruluşlarından Ortadoğu Enstitüsü Direktörü Randa Slim, “Bu iki fil, yani İran ve Suudi Arabistan kapışınca, tüm bölge çok acı çeker. Bu hep böyle olmuştur” diyor.

Rusya’nın uluslararası ilişkiler uzmanı Stanislas Tarasov da, Türkiye’nin Katar’a asker göndermesinin nedenlerini irdelediği yazısında, “Türkiye’nin Katar’daki çıkarları, Rusya ve İran’ı beklenmedik bir senaryoya itebilir” diyor. Tarasov, “beklenmedik senaryo” derken, “Katar’daki gelişmelerin Türkiye ile İran’ın yakınlaşmasına neden olabileceğini ve bu ülkelerin güvenlik ve savunma konularında Rusya ile daha kapsamlı bir işbirliğine gidebileceklerini” savunuyor.

Tarasov’un ve Slim’in öngörülerinin gerçekleşme şanslarını şimdiden tartamayız, ama gelinen noktada, Avrupa’nın tek doğalgaz tedarikçisi konumundaki Rusya’nın Katar krizine ilgisiz kalması mümkün değildir. Çünkü Katar, Pars bölgesinde İran’la birlikte ürettiği sıvılaştırılmış doğalgazı boru hatlarıyla Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırma konusunda çok ciddi hazırlıklar yapıyor. Bu hattın hayata geçmesi durumunda, Rusya’nın Türk Akımı’na yeni bir rakip doğmuş olacak. Yanıtını bulmamız gereken ki önemli soru: 1) Bugüne kadar ABD’ye karşı direnen Rusya bu duruma nasıl bakacaktır? 2) Avrupa’yı Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtarmaya çalışan, Rusya’ya yaptırımlar uygulayan ABD’nin bu yeni duruma bakışı ne olacaktır?

Hatırlanacağı gibi, Rus doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştıracak olan Türk Akımı Anlaşması’nın imzalandığı gün, İsrail Enerji Bakanı Türkiye’ye koşmuş ve benzer bir boru hattı anlaşması yapmak istediklerini söylemişlerdi. Hemen not düşelim; Azerbaycan hidrokarbonunu Avrupa’ya taşıyacak olan TANAP boru hattı da 2018’de devreye giriyor.

Türkiye, jeo stratejik konumu nedeniyle, bölgeyle ilgili bütün hesaplarda denkleme giriyor. O nedenle, boru hatları konusundaki rekabetin Ortadoğu’daki paylaşım kavgasını Türkiye’ye taşıma olasılığını gözden kaçırmamamız gerekiyor.

Türkiye’nin, bölgesel ve küresel aktörlerin enerji merkezli bir paylaşım savaşı yaşadıkları çok tehlikeli bir girdaba dönüşmüş olan bölgede, çok dikkatli bir denge politikası izleme zorunluluğu olduğu unutulmamalıdır. Türkiye, binlerce yıllık devlet geleneği ile, kolay yutulacak bir lokma olmadığını ispatlamak durumundadır. Bu toprakları vatan bilen her vatandaşın da, oynanmak istenen oyunun bilincinde olması gerekir. Bölgede sonu gelmeyen bir paylaşım kavgasına tutuşmuş olan küresel aktörlerin bölgesel ülke halklarını mutlu etme gibi bir kaygıları olmadığını hiçbir zaman unutmamalıyız.

Ortadoğu’nun yeniden yaşanılabilir bir bölge olabilmesi için, bölge ülkeleri, zaman kaybetmeden elele vermelidirler. Emperyalist ülkelerin her zaman başarılı oldukları taktik, hedef ülkeleri birbirine düşürerek kırdırmak ve “malı götürmektir.” Hala bu klasik oyunların sahneye konulmasına izin verecek miyiz?