Önce VATAN Körfez krizinin gerçek nedenini 2 yıl önce duyurmuştu

Katar krizinin perde gerisinde, dünyanın en önemli sıvılaştırılmış doğalgaz üreticisi Katar’ı İran’dan koparma, kontrol altına alma çabası vardır. 

Katar krizinin perde gerisinde, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan Çin’in Körfez’deki etkinliğini törpüleme, 65 ülkeyi kapsayan ve ABD’nin korkulu rüyası durumuna gelen Yeni İpekyolu Projesi’nin önünü kesme hedefi vardır.  

Katar krizinin perde gerisinde İran, Katar, İngiltere ve Çin’in elele vererek ABD karşıtı bir enerji cephesi oluşturulmasını önleme girişimi vardır.

Fakat bütün bunların gerisinde, bugüne kadar pek dillendirilmek istenmeyen bir başka gerçek daha vardır ki, bu gerçek nedeniyle bölge barışı da, dünya barışı da tehlikeli bir sürece girmiştir. Bu gerçek, Yemen çöllerinin altında, özellikle de İran yanlısı Husiler’in bulunduğu bölgede, Suudi Arabistan’ın petrol rezervlerine eşdeğer büyüklükte henüz el değmemiş petrol rezervleri bulunduğu gerçeğidir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Farklı bir oyun” olarak nitelediği Katar krizinin nedenleri konusunda çok geniş yelpazede, çok değişik yorumlar yapıldı, çok değişik gerekçelerden söz edildi. 

Suudi Arabistan’ın başını çektiği Sünni Körfez ülkelerinin dünyanın en önemli sıvılaştırılmış doğalgaz üreticisi Katar’la tüm ilişkilerini kestiklerini açıklamalarının hemen ardından İran’da yaşanan terör saldırıları, bölgemizde çok ciddi bir kamplaşmaların oluşmasına neden oldu. Bu gelişmeler sürecinde çok şey söylendi, ama bölgedeki dengeleri altüst eden Katar krizinin gerçek nedeni henüz dillendirilmedi. 

Suudi Arabistan ile İran’ın Yemen çöllerinde yıllardır çatıştıkları söyleniyordu, ama neden çatıştıkları, neyi paylaşamadıkları anlatılmıyordu. Sünni cephenin lideri Suudi Arabistan ile Şii cephenin lideri İran, yıllar yılı Yemen’de, yalnızca Husiler nedeniyle mi  savaşıyorlardı? Katar kriziyle Yemen’in bağlantısı neydi?

Katar krizi sürpriz bir gelişme değildi; davul çala çala “geliyorum!” diyen ve küresel enerji devlerinin kurguladıkları bir krizdi. 3 ve 5 Nisan 2015’te yayınladığımız “Yemen Gerçekleri 1-2” başlıklı yazılarımızda, bölge barışını olduğu kadar, dünya barışını da tehdit edebilecek bu tehlikeye dikkat çekmiştik. 

Bugün Katar krizi olarak gündeme gelen kriz, asla Katar’la sınırlı bir kriz değildir. Suudi Arabistan’ın başını çektiği ülkelerin Katar’la ilişkilerini kestiklerini açıklamalarının hemen ardından İran’da, DEAŞ’ın üslendiği iki terör saldırısı yaşandı. Tahran’ın saldırılardan Suudi Arabistan’ı sorumlu tutması, Devrim Muhafızlarının intikam yemini etmeleri, Katar merkezli krizin bölgede büyük terör depremleri oluşturacağının işaret fişekleriydi. 

Ortadoğu’nun mantığında çok önemli değişiklikler yaşanmadığına göre, İran’ın Meclis binasına ve Ayetullah Humeyni’nin türbesine yapılan saldırılar karşılıksız kalmayacaktır; kalması da mümkün değildir. Çünkü, DEAŞ eliyle gerçekleştirilen saldırıların, “Şiilerde ‘imam’ kavramının itikadi ve mistik yönünün ne kadar güçlü ve etkili olduğunu” bilenler tarafından, belli bir beklenti doğrultusunda düzenlendiği anlaşılıyor. Dolayısıyla bu saldırıların bumerang etkisi çok sarsıcı olacaktır.

Bir mezhep çatışmasına dönüşmemesini temenni ettiğimiz bu restleşmeleri körükleyen Batılı dostlarımızın da gerçek niyetlerini sorgulamak durumundayız.  

Korkulan, karşılıklı intikam saldırılarının Şii-Sünni kaplaşmasını derinleştirmesiyle  doğabilecek sonuçlardır. 

Bu noktada, İran asıllı, ABD’nin en saygın düşünce kuruluşlarından Ortadoğu Enstitüsü Direktörü Randa Slim’in Katar krizine ilişkin değerlendirmesine dikkat çekmek isteriz. Slim, “Bu iki fil, yani İran ve Suudi Arabistan kapışınca, tüm bölge çok acı çeker. Bu hep böyle olmuştur” diyor ve iki ülkenin Suriye ve Yemen’de sürdükleri vekalet savaşının iyice kızışmasını bekliyor (Verda Özer 08.06.2017).

“ABD’nin Ortadoğu’ya ilişkin gayriresmi diplomasisini yürüten Slim’in açıklamasındaki ‘Suriye ve Yemen’ vurgulamasına dikkatinizi çekmek isteriz. Suudi Arabistan ile İran’ın, Suriye’deki çatışmalarının nedeni sır değil; İran’ın, Batılıların da göz yummasıyla, Irak ve Suriye’nin Şii bölgelerinde nüfuz alanlarını genişletiyor olmasından Suudi Arabistan’ın  rahatsızlık duyduğunu biliyoruz. Suudi Arabistan, elde ettiği nüfuz bölgelerinden çekilmesini sağlamak  amacıyla İran’la, vekalet savaşçıları aracılığı ile yıllardır çatışıyor. Bunu da biliyoruz. Peki bu iki ülke, Yemen’de de, aynı nedenle mi savaşıyorlar? Yıllardır süren çatışmanın nedeni, yalnızca Husiler mi? 

KATAR KRİZİNİN GERÇEK NEDENİ

Elbette değil.. Bugün, Katar krizinin gerçek nedeni olarak gördüğümüz Yemen’de, çok başka gerçekler yatmaktadır. 

Katar krizinin perde gerisinde, dünyanın en önemli sıvılaştırılmış doğalgaz üreticisi Katar’ı İran’dan koparma, kontrol altına alma çabası vardır. 

Katar krizinin perde gerisinde, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan Çin’in Körfez’deki etkinliğini törpüleme, 65 ülkeyi kapsayan ve ABD’nin korkulu rüyası durumuna gelen Yeni İpekyolu Projesi’nin önünü kesme hedefi vardır.  

Katar krizinin perde gerisinde İran, Katar, İngiltere ve Çin’in elele vererek ABD karşıtı bir enerji cephesi oluşturulmasını önleme girişimi vardır.

Fakat bütün bunların gerisinde, bugüne kadar pek dillendirilmek istenmeyen bir başka gerçek daha vardır ki, bu gerçek nedeniyle bölge barışı da, dünya barışı da tehlikeli bir sürece girmiştir. Bu gerçek, Yemen çöllerinin altında, özellikle de İran yanlısı Husiler’in bulunduğu bölgede, Suudi Arabistan’ın petrol rezervlerine eşdeğer büyüklükte henüz el değmemiş petrol rezervleri bulunduğu gerçeğidir. 

ABD petrol devleri,  yıllardır çabalamalarına, darbeler düzenlemelerine rağmen, bu kaynakların işletme hakkını ele geçirememiştir. İran da, Husiler üzerinden, Yemen’in el değmemiş petrol rezervlerini kontrol altına alma çabasındadır. Güney Pars bölgesinde sahip oldukları doğalgaz kaynaklarına ve petrol zenginliklerine Yemen’in petrol varlığını da eklediklerinde, Çin destekli İran- Katar ortaklığı  dünya enerji piyasasını büyük ölçüde ele geçirmiş olacaktır. Bu da, küresel liderliğini Ortadoğu’nun hidrokarbon zenginliği üzerinden sürdürme çabasında olan ABD açısından büyük bir darbe olacaktır. Suudi Arabistan’ın, “terörle savaşıyorum” gerekçesiyle, yıllardır Yemen’in İran yanlısı Husilerin yoğun olduğu bölgeleri bombalamasının nedeni de, bu hazineyi ele geçirme çabasıdır. 

YEMEN’DE YAŞANANLARI BİLMEDEN KATAR KRİZİNİ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR

2010 yılında Suudilerin yardımı ile Hussileri bombalayan eski Başkan Ali Abdullah Salih, bugün Hussiler safında, ülkesini Suudilere ve ABD’ye karşı savunmaya çalışıyor.  Ali Abdullah Salih’in 2012’de Mansur Hadi tarafından bir kimyasal darbeyle nasıl safdışı bırakıldığının ve vücudunda oluşan yanıkları tedavi için gittiği ABD’de yaşadığı petrol pazarlıklarının hikayesini bilmeden, Katar krizi bağlamında Körfez’de yaşananları anlamak ve yarınlarda yaşanacakları kestirebilmek mümkün değildir. 

Yarınki yazımızda, daha önce söz ettiğimiz Yemen gerçeklerine, bugünün verileri ışığında yeniden bakacağız.