“Türkiye başarılı bir ülke ve saygıyı hakediyor” diyen Cemal Kaşıkçı, Washington Post’taki son yazısında, Suudi medyasında yayınlanan Türkiye aleyhindeki söylemler konusunda, "İslam ümmetinin kalan iki ana devletinin ilişkilerini bu adamların bombalamasına izin vermemeliyiz" derken de çok samimiydi. 

Bilemiyoruz ama Kaşıkçı, belki de bu samimi arzularının kurbanı oldu. Çünkü,  samimiyetle dile getirdiği gerçekler, İslam Alemi’ni uzun soluklu bir kaosa, bir mezhep savaşına sürükleme hazırlığında olan birilerini rahatsız etmiş olabilir.

Kaşıkçı cinayetinin hemen sonrasında peşpeşe gündemimize düşen gelişmeler, küresel çapta yaşanmakta olan paylaşım kavgasının yarınlarda daha da derinleşeceğini gösteriyor. ABD’de Cumhuriyetçi başkanlara ve para sihirbazı Soros’a bombalı paketler gönderilmesi, Sinagog katliamı, Leicester City klübünün sahibi Vichai Srivaddhanaprabha'nın Londra’da bir helikopter kazasına kurban gitmesi, Riyad’daki Çöl Davos’unda milyarlarca dolarlık ihaleler dağıtan Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ABD ile yaptığı 110 milyar dolarlık silah alımı anlaşmasını iptal edeceğine ilişkin haberlerin yayılması… birbirinden ve Kaşıkçı cinayetinden bağımsız olaylar değildir.

Kaşıkçı’nın ruhu, “Benim cinayetim aydınlatılmadan dünyaya rahat yüzü yok” mu diyor acaba?

Cemal Kaşıkçı cinayeti, bilinçli olarak gerçekleştirilen operasyonlarla unutturulmaya çalışılıyor. Diplomasi tarihinin bu en menfur cinayeti unutturulabilir mi?

Pek mümkün değil, çünkü Kaşıkçı cinayeti tek başına bir olay değil, bir “Büyük Oyun”un bir parçası. Kaşıkçı cinayetinin arka planında ABD-İngiltere/Rothschildlar mücadelesi, Katoliklerle İsrail’e hizmet etmeyi kutsal bir görev sayan radikal Hıristiyanların üstünlük kavgası, yani dünyayı paylaşma savaşı var.  

Kaşıkçı cinayetinin hemen sonrasında peşpeşe gündemimize düşen gelişmeler, küresel çapta yaşanmakta olan paylaşım kavgasının yarınlarda daha da derinleşeceğini gösteriyor. ABD’de Cumhuriyetçi başkanlara ve para sihirbazı Soros’a bombalı paketler gönderilmesi, Sinagog katliamı, Leicester City klübünün sahibi Vichai Srivaddhanaprabha'nın Londra’da bir helikopter kazasına kurban gitmesi, Riyad’daki Çöl Davos’unda milyarlarca dolarlık ihaleler dağıtan Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ABD ile yaptığı 110 milyar dolarlık silah alımı anlaşmasını iptal edeceğine ilişkin haberlerin yayılması… birbirinden ve Kaşıkçı cinayetinden bağımsız olaylar değildir. 

Bütün bu gelişmeler, Pentagon ile Rothschild Ailesi arasında yaşanan küresel egemenlik mücadelesinin perde önüne yansıyan mesajlaşmalarıdır. Perde arkasında çok daha derin, çok daha kapsamlı hesaplara dayanan bir savaş yaşanmaktadır.. Küresel çapta yaşanan bu egemenlik mücadelesi nedeniyle, Kaşıkçı cinayeti ve bu cinayetle bağlantılı olarak ABD’nin gözden çıkardığı, yerine kardeşi Halid bin Selman’ı hazırladığı konuşulan Veliaht Prens Muhammed bin Selman bir süre daha gündemimizden düşmeyecektir.

ARAMCO PAYLAŞILAMIYOR

Daha önceki yazılarımızda da değindik, Pentagon, kontrolü altına alabildiği petrol ve doğalgaz kaynaklarını Suudi Arabistan petrol devi ARAMCO çatısı altında toplamayı,  petrol ve doğalgaz üretim ve pazarlamasını bu çatı altından yönetmeyi hedefliyor. Bu hedefe ulaşabilmek için de, 2019 yılında ARAMCO’yu New York borsasında halka arzetmeyi planlıyordu. 

ABD bankalarındaki petrodolarlarına güvenen Veliaht Prens Muhammed bin Selman, İngiltere ve özellikle Rothschild Ailesi’nin uyarmasıyla bu hazırlığı boşa çıkaracak adımlar atmayı denedi. Suudi Arabistan’ın ABD ile yaptığı 110 milyarlık silah anlaşmasını iptal edeceği, bundan böyle Rothschild Ailesi ile yürüyeceği ve ARAMCO’nun Londra ya da Hong Kong borsalarının birinde halka arzedileceği söylentileri duyulmaya başladı. Veliaht Prens bin Selman bunların duyulmasından Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı’yı sorumlu gördü ve cezalandırmaya karar verdi. 

Kaşıkçı önce Londra’ya yönlendirildi. Fakat, Suudi Arabistan Londra Büyükelçisi Cemal Kaşıkçı’nın eski bir dostu olduğundan, cinayet mekanı olarak İstanbul Başkonsolosluğu daha uygun görüldü ve Cemal Kaşıkçı, diplomasi tarihinin en tüyler ürpertici cinayetine kurban gitti.

SORULAR, SORULAR…

Kaşıkçı cinayeti ile bağlantılı olaylar o kadar başdöndürücü bir şekilde gündemimize girdi ki, izlemeye ve kafamızda oluşan sorulara doğru yanıtlar bulmakta zorlanmaya başladık. 

Tamam, Pentagon ile Rothschild Ailesi arasında, küresel egemenlik konusunda  amansız bir rekabet yaşanıyordu, ama ayrıntıları neydi? Kim kime, ne gibi tuzaklar hazırlıyordu? 

ABD’nin, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zaid üzerinden kontrol altına almaya hazırlandığı enerji coğrafyasından vazgeçmesi mümkün olmadığına göre, önümüzdeki zaman dilimlerinde Arap dünyasında hangi gelişmeler yaşanabilirdi?  

Cumhuriyetçi eski ABD başkanlarına gönderilen bombalı paketler, 11 kişinin ölümüne neden olan Sinagog katliamı, Rothschilcd Ailesi’nin adamı olarak tanınan ve dünyanın sayılı zenginlerinden biri olan, 2016 İngiltere Lig Şampiyonu Leicester City'nin sahibi Vichai Srivaddhanaprabha'nın bir helikopter kazasına kurban gitmesini nasıl okumalıydık? Srivaddhanaprabha'nın, Kraliçe ile Rothschild Ailesi arasında,  daha derin ilişkiler kurmaları konusunda arabuluculuk yaptığı için “cezalandırıldığı” doğru muydu?

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yaptığı açıklamada, “Cemal Kaşıkçı’nın, önceden yapılan planlama doğrultusunda Suudi Başkonsolosluk binasına girer girmez boğularak öldürüldüğünü ve yine önceden yapılan planlama doğrultusunda parçalanarak yok edildiğini” duyurdu. Peki, cinayeti planlayanlar ve uygulayanlar kimlerdi? Kaşıkçı cinayetini araştırmak üzere İstanbul’a gelen Suudi Başsavcı Suud el Muceb, Başsavcı İrfan Fidan’dan neden ısrarla Cemal Kaşıkçı’nın cep telefonunu istedi?

Hepsinden önemlisi, ABD’nin bundan böyle birlikte yürüyemeyeceği Suudi Veliaht Prensi’nin geleceği konusunda ne düşünüyordu? Altı yıldır Londra’da yaşayan Suudi Kralı’nın kardeşi Ahmet bin Abdülaziz neden ülkesine dönmüştü? 

Sorular uzayıp gidiyor.. Peki, doğru yanıtlarını yakın bir gelecekte bulabilecek miyiz?

Gelişmeleri yakından izlemek dışında bir şansımız yok, çünkü, küresel çapta yaşanan çok cepheli bir savaşın sonucunu öngörebilmek kolay değil. 

CEMAL KAŞIKÇI İSLAM ALEMİ BATI’NIN OYUNCAĞI OLMASIN İSTİYORDU

Washington Post gazetesinde yayınlanan son yazısından da anlaşılacağı gibi, Türkiye’yi yeni Ortadoğu’nun temeli olarak gören Cemal Kaşıkçı, İslam Alemi’nin Batı’nın oyuncağı olmasını istemiyor, içine sindiremiyordu. Yazılarında, konferanslarında, ısrarla, İslam Alemi’nin Batı’nın uygarlık düzeyini yakalamasını arzuluyordu. 11 Eylül’de New York’ta, kaldığı otelde ziyaret ettiği Veliaht Prens Selman’la uzun süre, ülkesinin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için yapılması gerekenler konusunu konuşmuş, bu arada Riyad’a bir opera/tiyatro binası yapılmasını teklif etmişti. 

“Türkiye başarılı bir ülke ve saygıyı hakediyor” diyen Cemal Kaşıkçı, Washington Post’taki son yazısında, Suudi medyasında yayınlanan Türkiye aleyhindeki söylemler konusunda, "İslam ümmetinin kalan iki ana devletinin ilişkilerini bu adamların bombalamasına izin vermemeliyiz" derken de çok samimiydi. 

Bilemiyoruz ama Kaşıkçı, belki de bu samimi arzularının kurbanı oldu. Çünkü, Cemal Kaşıkçı, sıradan bir gazeteci değildi. Dünyanın pekçok ülkesinde siyasetçi ve işadamı çevresinden tanıdıkları vardı. Samimiyetle dile getirdiği gerçekler, İslam Alemi’ni uzun soluklu bir kaosa, bir mezhep savaşına sürükleme hazırlığında olan birilerini rahatsız etmiş olabilir. 

Üstü örtülmek, unutturulmak isteniyor, ama Cemal Kaşıkçı cinayeti ile ilgili gerçekler er ya da geç ortaya dökülecektir. 

KAŞIKÇI’NIN İNTİKAMI

Kaşıkçı cinayetinin planlayıcı ve uygulayıcıları kadar, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın geleceği ve Leicester City'nin sahibi Vichai Srivaddhanaprabha'nın helikopterinin neden ve kimler tarafından düşürüldüğü merak ediliyor.  Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın geleceği de Srivaddhanaprabha'nın kendi helikopterinde katledilmesi de Kaşıkçı cinayetiyle ilişkili olduğundan, Kaşıkçı’nın ruhu, “Benim cinayetim aydınlatılmadan dünyaya rahat yüzü yok” mu diyor acaba?