Bu gün anılarımız arasına güzel bir “an” daha eklendi. Yazar Emel Tokyay ile beraber “Karpuz Peynir Tadında” bir sohbet ettik. Ki bu sohbetin gerisinde de Tokyay’ın, “Karpuz Peynir Tadında” yeni çıkan kitabı hakkında söyleşi yaptık. Bu kitabın içinde hayata dair her şey var. Bazen susar insan, bazen içine atar. Yaşadıklarını, yaşayamadıklarını, özlemlerini, kederlerini, sonra bir gün geriye dönüp bakınca içinde kendisinin bile bilmediği ne çok kokuşmuş, duygu ve düşünce cirit atıyordur. İşte tam da o zaman kişi kendini sorgular, hayatı ve yaşanmışlıkları sorgulamaya başlar, hatta hiç yaşamadıklarını bile. Ve anlar ki insanın içinde keşfedilmemiş derya deniz bir yer vardır. Henüz kirlenmemiş, henüz bakir ve alabildiğince “insan” olan, insanca olan tüm duyguları, neşeyi, kederin de asaletini görür ufuklarda, gökyüzünde ve o kocaman kalbinde. Kitabın girişinde; aşağıdaki satırlar insanın içine işleyen, birkaç cümle ile dahi, bir farkındalığın ayak seslerini duyup, hissedebilir, dokunabilir ve görebilirsiniz, eğer isterseniz.

“Bir şey vardır dilinizde söyleyemediğiniz, konuşamadığınız… Söylesem anlamazlar diye düşündüğünüz bazen, bazen de daha çok kişi bilsin istediğiniz. O zaman yazarsınız, yazmaya çalışırsınız ne var ne yoksa aklınızda…”

Bu kitapta insanlara vermek istediğin mesaj neydi? Ya da neyi anlatmak istedin?

İnsanlara bakıyorum. Çevrelerinde olup biten olaylara tek düze bakıyorlar, daha farklı bir açıdan bakmaya çağırdım. Hayatın güzel yönlerini görmelerini ve mutlu olmayı bilmelerini istedim.

Kadının mutluluğu yakalaması üzerine de yazılar yazdın. Kadınlar mutluluğu nasıl yakalar?

Bir kadın mutluluğu aşk ile yakalar. Bu aşk ilahi aşk, doğa aşkı, evlat aşkı, meslek aşkı, üretmek aşkı, yani aşk aslında çok geniş bir yelpazeye sahip. Çevremizde birçok kadının mutsuz olduğunu görüyorum. Genelde bu kişiler ya üretemeyen, ya ürettiğinden keyif alamayan kendini farklı alanlarda geliştirmeyen kişiler olduğunu fark edebilirsiniz. Yaptığınız her neyse keyif alarak yapınca o iş güzelleşiyor. Mesela; kendisinin farkında olmayan kadınlar var. Ellerine bir ayna alıp baksınlar. Neyim, nasılım, nerde olmak isterim. Bir de aşırı yarışan, çok hırs yapan kadınlarda mutsuz, bir yere gelmek isterken, başka kadınları iten, ezen, küçümseyen, onları basamak yapıp insani değerlerini kaybettikleri için onlar da mutsuzlar…

Kitabını annene ithafen yazmışsın. Anneler kuşkusuz bizim en değerli rehberimiz, sevgi kaynağımız…Neler söylemek istersin?

Anneme ithafen yazdım. Annem okuma- yazma bilmemesine rağmen kendini o kadar iyi  yetiştirmişti ki, bunu sonradan far kettim. Eğitime, okumaya, üretmeye ve kadınların kendilerini geliştirmelerine çok önem verirdi. Bunu herkesin anlaması için ve tüm annelerimizin çok değerli olduğunu vurgulamak için anneme ithafen yazdım. Bu arada geçen yıl annemi kaybettim. Onun acısını hafifletecek bir şeyler bulmaya çalıştım. Bununla da yetinmedim. Annemin adı “Atiye” ve bu ismin anlamı; istikbal, gelecek demek, bende öğretmen arkadaşım Şahika Çağlar ile “Atiye” Eğitim kurumları Kreş anaokulunu yakında açıyoruz. Annemin adını okulumuza vermek beni çok mutlu etti. Orada çocuklarımıza güzel bir gelecek hazırlamayı hedefliyoruz.

Sevgili Emel hayatımızı; önceliklerimiz ve tercihlerimiz belirler. Peki, hayata dair önceliklerimiz neler olmalı?

Önceliğimiz; öncelikle kendimiz olmalıyız. Bize öğretilen evlendikten sonra çocuklarını, eşini merkeze koyacaksın, idi. 40’lı yaşlarda önceliğin merkeze kendimizi koymak gerektiğini öğrendim. Anı yaşamak çok önemli geçmişe takılmadan, geleceği çok planlamadan çünkü hayat sürprizlerle dolu ve tüm insanlar mutluluğu hak ediyor. Herkesin bu farkındalığı fark etmesi yolculuğuna çıkmasını isterim. Çünkü herkes “biricik” ve “değerli” dir.

Bizde hayırlı olsun diyoruz. Söylediğim ve dilimden düşürmediğim bir söz vardır. Sevgili Emel “bir denizyıldızını” kurtarabilirsek bizim için en büyük mutlululuktur. Sözlerimizi kitabın sonundaki bir paragraf ile bitirelim.

“Sanırım ben hayatı yeni anlamaya başladım. İçimde topraktan çıkmaya hazırlanmış, güneşi görünce yediveren çiçek açan bir tohum var gibi. Hiç durmadan bir şeyler üretmek, yeni bir şeyler yapmak istiyorum.”

Röportaj: Belgin TURAN