Banyonun sıcaklığından aynanın üzerindeki buharı elimle silmeye çalışsam da kendimi net göremiyordum. Belime doladığım banyo havlusu ile aynayı kendimi daha net görecek kadar temizledim. Neşeli bir gün olacağını bilerek ıslık da çalıyordum aynı zamanda. Hem ıslığımı çalıyordum hem de 42 yaşın vermiş olduğu kırışıklıklarıma krem sürüyordum. İçimden "Bu kremlere dünya kadar para veriyorum sanki hiç işe yaramıyorlar" diyordum. Aynada birden yüzümle karşı karşıya geldim. Ellerimi lavabonun üzerine koyup kendimi aynaya daha da yaklaştırdım. Islık çalmayı bırakıp sadece gözlerimle göz gözeydim. Birden o neşeli adam gitmiş yerine kendini düşünceli hislere bırakmış biri gelmişti. 42 yaşındaydım. İki tane kız çocuğum vardı. Eşimden boşanalı henüz bir yıl bile olmamıştı. Sekiz ve altı yaşındaki kızlarım anneleri ile kalıyor ve onları sadece haftasonları görebiliyordum. Bunları düşünürken yeniden kendimi izlemeye ve tekrar neşemin yerine gelmesi için yavaş yavaşıslık çalmaya başlamıştım. 

Günlerden pazardı. Sabah saat on olmuş ve benim biran önce hazırlanıp çıkmam gerekiyordu. Takım elbise mi giysem spor mu giyinsem diye bir süre gardırobun karşısında düşünürken takım elbise giymeye karar verdim. Bugününpazar olması benim bu özel günümde takım elbise giymeme engel değildi. Daha sekiz ay önce aldığım ve bugün üçüncü kez giyeceğim takımımı dolaptan çıkardım. Lacivert çizgili bir takımdı, içine beyaz gömlek, kırmızı bir kravat ve mendille iyi bir kombin olacağını düşünerek her şeyi hazırlamıştım. Evdençıkmadan önce muhakkak içtiğim kahvemi yapmak için mutfağa gittim, kahvemi hazırladım ve her zaman cam kenarında içtiğim kahvemi yudumlarken karşımdaki parkı ve spor yapanları izlerdim. Oturdum cam kenarına, kahvem çok sıcak olduğu için bir üflüyor bir içiyordum. Pazar olduğu için bu saatte park daha tenhaydı. Sadece bankta oturan ve herzaman konuşacak bir şeyler bulan yaşlı çift beni görüp "Günaydın" der gibi ellerini salladılar. Tabi ki her zamanki gibi kendilerine el sallayıp duymasalar da "Günaydın" dedim. Üç senedir bu evde yaşıyordum ve bu yaşlı çift beni ne zaman görse selam verir, her zaman el sallarlardı. Boşandığım eşim onları ne zaman görse "Acaba bizde bu kadar uzun yaşayıp birilerine el sallayacak mıyız? " derdi. Eşimden boşanalı sekiz ay olmuş ne bu çift eski eşimi görüyordu ne de eski eşim onları… Kahvemi sehpanın üzerine koyup eğlenceli bir şarkı açıp hiç bilmesem de müzik eşliğinde dans etmeye başladım. Birkaç dakika sonra tekrar yerime oturup kahvemi yudumladım. Bugün pazardı. Çocuklarımı görecektim. Mutluydum ve aynı zamanda korkuyor, bugün nasıl bitecek diye düşünüyordum. Çok kısa sürede olan ve anlam veremediğim bir ilişkim vardı. Seviyordum onu. Onun da beni sevdiğini biliyor ve bunu her defasında hissediyordum. Boşandığımı ve iki kızım olduğunu biliyor ve benimle görüşmeye devam ediyordu. Sadece çok yoğun iş temposundan dolayı bana yeteri kadar vakit ayırmaması bazen beni rahatsız ediyordu. Tam bir iş kadını, otoriter ve sözünü dinlettiren. Aynı karakterde olsaydık sanırım bu ilişki bu kadar hızlı gelişmezdi. Bazen eski eşimle mukayese ettiğimde biri tam bir iş kolik diğeri de çocuklarının anası, evinin patronu ve kocasının karısı. 

Evlenmeden önce ailemle yaşadığım için evin tüm sorumluluğu ailemdeydi. Evlendikten sonra da tüm sorumluluk eşimin olmuştu. Boşanana kadar her şeyin hazır ve kusursuz olmasına alışmıştım. Şimdi aylardır tüm sorumluluk bende ve ev hanımı olmanın ne kadar zor olduğunu anladım. Yalnız yaşama korkusu mu bilemiyorum ama hayatımda devamlı biri olma isteği oldu. Belki de tembeldim, belki de iyi bir baba olamadım, belki iyi bir koca da olamadım. Çocuklar büyüyüp sorumluluklarım arttığı için belki de hep kaçtım. Boşandığım eşim kendi annemden daha iyi bir anne, kadın,evine bağlı ve çok düşünceliydi. Boşanmak istediğimi söylediğimde birkaç gün aynı evin içinde fakat iki yabancı gibi yaşayıp üç gün hiç konuşmamıştık. Çocuklar artık büyümüşlerdi ve her şeyi anlıyorlardı. Boşanmamızdan bir ay önce eşim "Tamam boşanalım" deyip avukatını ayarlamıştı. Bir ay içerisinde her şey gerçekleşti. Boşandık, çocuklara o bakacak fakat yüklü bir nafaka ile geçimini sağlayacaktı. Boşandığımız gün eve geldiğimde hiç sesin olmaması,eşyaların bir kısmının gitmiş olması evi yuva olmaktan çıkarmış ve bana içimde hiç hissetmediğim o yalnızlık duygusunu vermişti. Bunu atlatmam üç dört ay sürmüştü. Ta ki yeni bir ilişkiye başlayana kadar…

Üzerimi giyinmek için yatak odasına geçtim. Giyindim. Aynada kendimi izlerken kravatımı bağlıyordum. Heyecanlıydım, düşünceliydim, bazı taşların yerine oturmadığını bile bile karar vermekte zorlanıyordum. En son ceketimi giydim ve çekmecedeki siyah kutuyu unutmadan ceketimin iç cebine koydum. Evden çıktım. Arabaya bindim. Güzel bir şarkı açıp çocuklarımı almak için yola koyuldum. Bugün hızlı ilerleyen ilişki yaşadığım kadına evlenme teklif edip çocuklarımla tanıştıracaktım. Sevgilim sadece çocuklarla tanışıp bir pazar yemeği yiyeceğimizi, güzel bir yere gideceğimizi söylediğim için şık giyinmesi biliyordu. O da boşanmış fakat hiç çocuğu yoktu. Çocukları sevdiğini ve çokbüyük bir sorumluluk gerektiği için korkudan hiç çocuk sahibi olmayı istemediğini söylemişti. Bugün ona evlenme teklifinde bulunduğum anki yüz ifadesini ve cevabını çok merak ediyordum. Bunları düşünürken telefonuma gelen mesaj sesiyle irkilip mesajı okumaya başladım. Mesaj eski karımdan "Çocuklar hazır, seni bekliyorlar" yazıyordu. Sanırım evde çok vakit geçirmiştim ki çocuklara gidene kadar on beş dakika geçecekti. "Beş dakika sonra oradayım " diye cevapladım. 

   Boşandığım eşimle üniversitede tanışmıştık fakat okul bitince üç yıl birbirimizi hiç görmemiştik. Tesadüf bir arkadaş toplantısında karşılaşıp, flört etmeye başlamıştık. Evlenmeye karar verdiğimizde ikimizde çok genç ve evliliğin ne demek olduğunu bilmiyorduk. Sanki bir oyun oynuyorduk. İkimizde çalışıyor ve kazandığımız paraları biriktirip bir ev sahibi ve çocuk yapmayı hedefliyorduk. Eğleniyorduk bazen kavga edip tekrar barışıyorduk. Çocuğumuz olacağını ilk söylediğinde ikimizde saatlerce ağlayıp ne yapacağımızı bilmiyorduk. Bu konuda çok tecrübesiz ve cahildik. Ailelerimizin yardım ve desteği ile bu durumdan kısa sürede kurtulmuş daha bilinçli davranmaya başlamıştık. İlk çocuğumuz oldu ve eşim artıkçalışmak istemediğini, evinin kadını olup çocuğumuzla ilgilenmek istediğini söyledi. İyi kazandığım için bu durumdan etkilenmeyecektik. İki sene sonra diğer kızımız doğdu. Dört kişilik çekirdek bir aile olmuştuk. Çocuklar gün geçtikçe büyüyor, sorumlulukları ve masrafları da bir o kadar artıyordu. Çok çalışmam gerektiğini biliyor ve evi geçindirmem gerekiyordu. Eşimle olan çoğu münakaşalarımız bu durumdan kaynaklanıyordu. Eşim o kadar akıllı bir kadındıki yavaş yavaş annemden daha çok onu sevmeye başlamıştım. Tüm evi o çekip çeviriyor ve tüm sorumluluğu tek başına göğüslüyordu. Bazen onu çok özlüyor nasılsın diye aramak istiyorum fakat arayamıyorum. Bazen yalnız kaldığımda iyi günleri düşünüp kendi kendime güler ve bazen de ağlardım. Ayrılmayı ben istemiştim ve bunun cezasını da ben çekiyordum. Çocuklar bazen annelerini anlatırken göz yaşlarımın gözümden akmaması için çok zorlardım. Şimdi çocuklarımı hiç bilmedikleri bir kadınla, evlenmek istediğim kadınla tanıştıracaktım. Çocukların hiçbir şeyden haberleri yok daha da önemlisi ne tepki göstereceklerini bilmiyordum. Genel olarak gün içinde yaptıklarını anlatır ve her zaman annelerinden bahsederlerdi. Bazen "Neden birlikte yaşamıyoruz baba, annemle bizim evimiz neden farklı, sen neden eski evimizde yalnız kalıyorsun? " gibi sorular sorup "Seni ve annemi çok seviyoruz" diyip boynuma sarılırlardı. Şimdi çocuklarımı evlenmek istediğim kadınla tanıştıracağım. Kendi kendime " Bu mu mükemmel baba örneği " diye düşünmeden edemedim. Zihnimdeki bu düşünceyle boğuşurken telefonum çaldı. Evlenme teklifi edeceğim kadın "Çok önemli bir işim çıktı. Bugün çocuklarla tanışmayalım. Başka bir zaman tanışırız "dedi ve verdiğim "Olur" cevabı ile telefonu kapattık. 

Eski eşimin ve çocukların beni dışarıda beklediklerini görünce kornaya basmaya başlamıştım. Moralimin bozuk olduğunu belli etmeden günü çocuklarla nasıl geçirecektim bilmiyordum. Durdum önlerinde. Aşağı indim arka kapıyı açıp çocuklarıma sıkı sıkı sarıldıktan sonra arka koltuğa yerleştirdim. Uzun bir süreden sonra ilk defa eski eşimle yalnız yolun ortasında kalmıştık. "Bu kadar şık giyindiğine göre lüks bir yere götürüyorsun çocukları galiba" diye sordu eski eşim. "Evet" dedim. "Sen de şıksın sanırım bir randevun var" diye sordum. O da "Evet" dedi. Bu verdiği cevapla kendimi o kadar kötü hissetmiştim ki sanırım yüzüm bembeyaz oldu. "Evet, babamı bekliyorum. Unuttun mu bizim her pazar aile yemeğimiz olur ve hiç kaçırmam" demişti eski eşim. "Yolumun üzerinde istersen ben bırakıyım. Sonra ben çocuklarla giderim" dedim. Susmuştu. Biraz düşündü. Saatine baktı. Çantasından telefonunu çıkardı "Baba ben kendim geliyorum, sen evden çıkma" dedi. 

İkimiz de yan yana oturuyorduk arabada. Çocuklar arkada sanki eski günlerdeki gibi hep birlikteydik. 

Konuşmuyorduk arabada. Sadece önünüze bakıyor, yola devam ediyorduk. Aslında sormak istediğim o kadar çok soru vardı ki fakat cesaret edip bir türlü soramıyordum. Eminim onunda aynı. Bu sessizliği sadece arkada oturan çocuklarımızın gülüşmeleri bozuyordu. Çok mutlulardı. Onlarda uzun zaman sonra bizi böyle görüyorlardı. Küçük kızım bize doğru eğildi "Anne baba bugün hep beraber mi yemek yiyeceğiz " diye sorduğunda benim "Evet" sonra "Hayır" eşimin de "Hayır" sonra " Evet " kelimeleri havada uçuşuyordu. İkimizde şaşırmış ve gülmeye başlamıştık. Cesaretimi topladım ve "Bizimle birlikte yemek yer misin? Sonra sizi babana veya eve bırakırım" diye sordum. Bir kaç dakika arabanın içi çok sessiz oldu ve merakla eski eşimden gelecek cevabı bekliyorduk. Saatine baktı ve çantasından telefonunu çıkardı "Baba yemeğe beni beklemeyin. Ben biraz gecikeceğim. " Demesiyle bugün hepbirlikte geçireceğimiz cevabını da vermiş oldu bize. Çocuklar çok sevinmişti. Sanırım ben de çok mutlu olmuştum fakat bunu belli etmek istemiyordum. Heyecanlanmıştım. Heyecanlanınca kaşlarımla oynadığımı anlamazdım sadece beni tanıyanlar bilirdi bu huyumu. Biliyordum ki eski eşim heyecanlandığımı anladı devamlı yüzünde bir gülümseme vardı. Restoranda yemeklerimizi yerken hep konuşuyorduk. Bir ara çocukların yanımızda olmadığını ve her zamanki gibi yemekten sonra bir yerlerde oynamaya gittiklerini anlamıştık. Sadece onu dinliyordum. Çok heyecanlıydı ve yaşadıklarını anlatıyordu. Yeni evleri, çocukların okulları, ailesi her şeyi konuşuyordu. 

Saatlerce sıkılmadan eski eşimin yeni hayatını dinliyordum. İtiraf ediyorum, özlemişim onu, konuşurken yaptığı mimik hareketleri, peçeteyle ağzını silişini, kırmızı şarabı ne kadar çok sevdiğin, kadehi tutuşunu her şeyini izliyordum ve çok özlemiştim. Kızıyordum kendime. Evet, çok özlemiştim. Acaba o özledi mi? Hayatında biri var mı ? O da benim gibi başka biriyle evlenmek istiyor mu? Bu sorular beynimde dolaşırken eski eşim karşımda oturmuş benimle konuşuyordu. Birden sustu" Neden öyle bakıyorsun? "Anlamadıysan tekrar konuşamam" diyerek o güzel gülüşüyle benden gelecek cevabı bekliyordu. 

Aslında şu anda ona bir cevap vermek değil ona bir soru sormak istiyordum. 

orkuyordum, heyecanlanıyordum, avuçlarım terliyordu…Elimi ceketimin iç cebine soktum. Kendimi toparladım ve kesin kararımı vermiştim, ben hala onu istiyordum. 

İç cebimdeki siyah kadife kutuyu çıkardım ve eski eşime "Benimle Evlenir misin?" diye sordum. O andaki heyecanımı onun heyecanını hissediyordum sanki dünya ikimiz için dönüyordu… 

Evet, yeniden evlendik ve her sabah parktaki yaşlı çifte el sallayıp “Günaydın” diyoruz yanyana…