Öyle bir duruma geldi ki güzel ülkem, pozitif olmak kendimi iyi hissetmek için zihnimi ve aklımı zorluyorum ama iyi bir neden bulamıyorum. Nasıl iyi hissedebiliriz ki! Bir gün önce şehit olan asker ve polisin daha cenazesi kalkmadan yenisi geliyor. Sürekli cenaze namazı kılmaktan şükür namazı kılmaya vakit kalmıyor.  

Patlayan canlı bombada ölen masum vatandaşların daha yedisi çıkmadan yenisi patlıyor. Yeni ölümlerle bir daha sarsılıyor insan.  Her gün ekranlarda yıkılan, harabe hale dönüşmüş evler ve mahalleler evini malını kaybetmiş vatandaşların feryatları... Sokakta kalmak zorunda bırakılan vatandaşlar imkânı olan akrabalarının evinde çoluk çocuk daha kaç gün kalabilirler. Açılmayan kepenkler, delik deşik sokaklar, akmayan sular yanmayan elektrikler... 

Neresinden bakarsanız bakın beceriksizlik, vurdumduymazlık sarmış memleketi. Nasıl iyi düşünebilir vicdanı olan? Ülkemizde sayısı dahi belli olmayan yabancı uyruklular nedir ne değildir onu da bilmiyoruz. 

Etinden tırnağından ayırarak zar çocuğunu dershane ve okul masraflarını karşılamaya çalışan gariban çocuğunun gireceği üniversite sınavlarına imtihansız direk giren Suriyelilere verilen hakla, hakkı yenen kendi çocuklarımızın dışarda kalmasına nasıl üzülmeyelim? Şimdi de sayın hükümet yetkilileri iş ve vatandaşlık vereceklermiş Suriyelilere ileride oluşabilecek sakıncaları göremeyenler yine iyi niyetimizi istismar etti diyecekler şimdiden bilin istedim.  Güzel ülkem toplama kampına döndü.

Televizyonu her açışta bir ölüm bir dram bu kadar mı olur be kardeşim hiç mi iyi bir şey yok bu ülkede! Basiretsiz ileri görüşten yoksun idarecilerimiz sayesinde neşe mutluluk gibi gayet insani duygularımızı kullanmayı unuttuk ne kadar gurur duysanız azdır. Japonların icat ettiği robotlar bile bizden daha duygulular inanın.

Ekranlara bakınca içiniz kararıyor, gazete sayfaları baştan aşağı vahşet ölüm, cinnet vs. gibi haberler ile dolu.  Bari internete gireyim diyorsunuz,  açıyorsunuz sosyal paylaşım sitelerini paylaşımlar kapkara neyi beğeneceksiniz nasıl yorum yapacaksınız ölüm haberlerini mi beğenip yorum yapacaksınız. 

İçinizden müzik dinlemek gelir ama bunca ölüm arasında yüreğiniz elvermez çünkü ondanda zevk alamazsınız. en iyisi belgesel izlemek diye düşünürsünüz daha birkaç dakika geçmeden annesini aslan kapar yavrucağız ceylanın birden aklınıza evlatsız kalan ana baba gelir yetim kalan çocuk gelir hemen zaping yaparsınız. 

Her kanal ve her program bir şeyler hatırlatır size belki de acıyı unutmak istersiniz ama yara o kadar derindir ki unutamazsınız. Sonra birden giden vatan için şehit oldu vatanımız sağ olsun dersiniz.  İşte en büyük korkuda burada başlar vatan denen toprak parçasının altınızdan kayıp gittiğini düşünürsünüz de canınız acır yüreğiniz yanar en acısı da budur ya zaten.

Bu cennet vatanı size emanet bırakan dedeniz gelir de aklınıza ne için öldüklerini hatırlarsın duygulanırsın birden. Ayakta çarıkla elde yok üste yokken bunu başaran dedenin evladı olarak kendini suçlarsın. Hani söz vermiştin Atamıza emanet aldığınız vatanı gelecek nesillere daha müreffeh ve muasır medeniyet seviyesine ulaştıracağımıza dair? Sözünü yerine getirememenin utancını yaşarsınız. 

Üzerimizde dolaşan kapkara bulutlara karşı bizlere düşen görev karamsarlığa düşmek midir?  Yoksa kendi zihninde yarattığın çaresizliğe teslim olmak mıdır? Hayır, hiç biri. Gün ayağa kalkma damarlarındaki dolaşan asil kanı fark etme zamanıdır. 

Artık ne üzülmenin zamanı ne duygusallaşmanın nede çaresizliğin. Artık ayağa kalkmanın zamanıdır. Ben buradayım ben binlerce yıldır bu topraklardayım adımla şanımla ben Türk milletiyim kim benim yurdumda beni payanda kılabilir, bana kefen biçen kimmiş? Tarihin sayfalarında anıyla şanıyla ben ulu Türk milletiyim işte ayağa kalkıyorum kim bana zincir takacakmış görmek istiyorum.

Başım dik, yolum hak yolu. İşte kalktım geliyorum, yürüyorum.. Haksızlığa karşı zulme karşı adaletsizliğe karşı, ihanete karşı gün ayağa kalkma yürüme ve mücadele etmektir vatan aşkı.