Asrlardır insanı düşündüren en önemli konuların başında geliyor akıl ve hisler arasında hangisinin daha önemli olduğu. Nitekim, tarihin bir kısmında bazı kararların alınmasında mutlaka aklı önemli kılmanın zorunlu olduğunu söyleyen filozoflar ve fikir adamları vardı. 

Yunan felsefesi tüm farklı tarafları ile rasyonalizmi önemli kılıyordu. İnsan duygularının esiri olunca aklı hep dışarı çıkarır, sonuçta yalnız, sahipsiz(kendi kendine sahiplenemez) ve üzgün kalıverirdi.

Aristo insanı akıl ve duygular arasında yolunu kaybeden bir varlık gibi görüyordu. İnsan her zaman akıl ve duyguların kapısında kalıyor. Birini ittirip de içeri geçmek istese diğerinden mahrum oluyor sanki. 

Dünyanın tarafsızlığı yoktur. Zaten kültür tarihi hep bu tartışmalarla kavruldu. Herkes bir tarafı temsil ediyor dünyada. Tarafsızlık bile aslında bir tarafı seçmek gibi bir şeydir.

Hayatımda aldığım en önemli kararlarda hep kendimi sorguladım. Aklın önemini her zaman bağırsam da, daima duygularıma yenildim. Hepimizin hayatında böyle örnekler çoktur. Düşünün yahu... Bir insan yalnız duygusal ve yalnız akıllı varlik değildir. Ve kararlarımızda da hiçbir zaman için ikisinden birini öne çıkarmadık. Evet, bir tarafı tuta biliriz, birine önem veririz, ama hep akılla duygularımızı vahdet halinde kavrarız. Demek ki tarih boyu felsefeni anlamsız bir konuya sürükledi global zihin. Akıl mı duygu mu? Gereksiz bir soru. Zaten cevap beliddir: her ikisi!

Geçen yaz Azerbaycan dışına çıktım. Biraz Gürcistan şehirlerini gezdim. Daha sonra güzel vatan Türkiye şehirlerini tüm Karadeniz boyunca dolaşmaya çalıştım. Karadeniz sahillerinde dolaştıkça Artvinin, Hopanın o güzel tabiatını, doğasını, havasını ruhuma kazıyordum sanki. Ne kadar güzel ve mükemmel bir seyri vardı. Hislerim, duygularım şaha kalkıyordu. O güzelim coğrafyada olduğum süreçte tüm sorunlarımı beynimden attım. Kendimi doğaya bıraktım adeta.

Ama bu faktörden de yararlanamayan insanlarımız vardır. Nitekim, adamlar duygularını “tatile göndermişler” sanki. Akıl ve düşünce hayatın her alanında. Maddı sıkıntılar, manevi çöküntüler içerisinde insanın duygusallığını kaybetmesi ne kadar üzücüdür.

İnsanlar kendi sağlıklarını korumak için dinlenmeye giderler. Ama... Hep kafamızın içinde işler vardır, sorunlarımızı düşünürüz, bir çare ararız.

Aklı kenara koyarsak ne olur peki? Güzel olmaz. Bence hayatı hep duygularla yaşamak hiç de çıkış yolu değildir. Evet biz edebiyat adamları, şairler, yazarlar, müzisyen ve ressamlar daha çok duygularıyla yaşar. Rasyonelliği hiçbir zaman bırakmamalıyız, dostlar. 

Akıl ve duygu kargaşada ve savaşda değiller. İnsanı insan yapan, onu tek vücut haline bir nevi harmanlayan duygu ve beyindir.

Bazen hayatımda aldığım kararlarda “kalbimi çıkardım”, hep düşüncenin önemiyle yaşadım. Duygularıma yenik düşmeyeceğimi sandım, ama o kadar, o kadar, o kadar kendime “yazıklar olsun” dedim ki!

İnsan için dış dünya tehlike kaynağı sayılıyor. Şimdi de öyle. Ben kendimden yeni bir şeyler icat etmiyorum. Şu anın dünyası çok tehlikeli. İnsanlık bu kadar kargaşanın içerisinde kaybolmuş durumda. 

En tehlikeli kalyboluş insanın öz iç dünyasındakı sapıntılarıdır.

Hangi kararı alırsanız alın, kendiniz için hep beyninizle kalbinizi beraber kılın.

En önemli isteğim ise şudur; lütfen kendiniz koruyun...