Biz kadınlar ve siz erkekler... Adem ve Havva’dan bu yana birbirinden ayrılamaz bir bütünün iki yarısı… Birbirinden çok farklı fıtrata sahip iki ayrı  dünya, iki farklı beden, iki farklı ruh. 

Hal böyle olunca beklentiler de farklı oluyor birbirimizden değil mi? Hem birbirimizi çok sevebiliyor hem de nefret edebiliyoruz.

Kadın ve erkek üzerine yazılmış tüm yazılarda ve günümüze değin gelmiş tüm kadim öğretilerde bile altı çizilen en belirgin şey farklılıklarımız üzerine…

Daha Anne karnındayken başlıyor aslında farklılığımız. Fetus’un ilerleyen aşamalarında cinsiyetimiz beliriyor. X ve Y kromozomlarından baskın olan kazanıyor. 

Anne, bir kız bebek bekliyorsa pembe renge sevdalanıyor. Tulumlar, perdeler, yatak örtüleri, duvar kağıtları her şey pembe…

Bir erkek bebek bekliyor ise maviye...

Mavi patikler örülüyor, mavi battaniyeler, bebek yıkama leğeninden,  oturağa, yürüteçten, beşiğe her şey mavi… Aralara rengi kırmak için biraz beyaz belki… Renklerin söylediklerine, renklerin diline, renk bilimine inanırım. Pembe bir parça masumiyettir, biraz hayal gücü… 

Nazenin bir renktir.

Mavi ise başına buyruk, özgür, umut dolu, biraz da ele avuca sığmaz…

Delişmen…

Deniz gibi…

Gökyüzü gibi…

Kızımızdan masumiyet, oğlumuzdan özgürlük ve Umut mu beklediğimiz için mi bu renklerle onları karşılarız? 

Bilemiyorum…

Sonra; Masum, nazenin, kırılgan, hayalperest, romantik pembe ile özgür, delişmen, Umut dolu, coşkulu ama hep  çocuksu mavi aşık olurlar birbirlerine. kanları kaynar…

Sıcacık…

Evlenirler…

Girerler bir evin ve bir ortak hayatın içine.

Mavi ve Pembe birleşir, iki farklı renk birbirine karışır…

Aşk bir görme kusurudur derler ya; Doğrudur. Aynı evin içine girince zamanla bazen kısa bir zaman sonra, bazen ise uzun bir zaman sonra ortaya dökülüverir tüm kusur saydığımız farklılıklar.

Kadın mum ışığında romantik bir sofra kurma hayalleri ile dolu olabilir evliliğinin onuncu yılında, erkek ise o akşam izleyeceği derbi maçın heyecanında… 

Kadın özel günleri unutulmasın ister, her zaman hatırlanmak …

Erkek ise hanım her sene alıyorum ya sana  çiçek... Kadın baş başa kalmak ister, sohbet etmek, konuşmak…

Dil konusunda da farklıyız. Biz, nefes almadan konuşur, konudan konuya atlayabilir, sizlerden çok daha fazla kelime sayısı ile duygularımızı cümlelere  dökebiliriz. Zira sözcükler ve kelime kapasitemiz sizlerden çok daha fazla. Makyaj yapar, süslenir, süse püse, dekorasyona, armoniye, uyuma, ahenge sizlerden daha fazla önem verir, önemseriz… Belki de bu yüzden pek çok hanımefendi eşinin kılık kıyafetinden sorumlu hisseder kendini. Kılık kıyafetten sorumlu devlet bakanınız değiliz ama biz biliyoruz ki; pek çok erkek sabah karanlığında ışığı açmayıp bir teki lacivert, diğeri siyah çorabı geçiriverip ayağına o haliyle gidebilir işine. Kahverengi kemer, gri takım elbiseye uymaz(!) Ayakkabın siyah üstelik (!) 

Bu kılık kıyafet hiç uyumlu olmamış diyebiliriz size. Üstünüze, başınıza, saçınıza, kılığınıza karışmamız yüzünden kızarsınız bizlere, sıkılırsınız, söylenirsiniz… Bizler için bir mağazaya girip saatlerce alış veriş yapmak bir stres atma yöntemidir… Sizler için ise bir strese girme yöntemi. Aynı renk gömlekten 2 tane, beş çift çorap bir siyah kaban ödemesi ile birlikte en fazla on beş dakikadır sizin için maksimum düzeyde. Biz öyle değilizdir işte. Yapı markette bir duvar kağıdı için ayrı zaman geçiririz, kozmetik reyonunda ayakkabı, çanta, kıyafet, aksesuar, parfüm, dekorasyon mağazasında ayrı. Ayakkabıcı ihtiyaç mağazası değildir bizim için bir nevi şekerci dükkanı… Hemen eve dönme telaşımızda yoktur zaten alış verişten sonra bir de kahve dükkanlarında arkadaşımızla buluşur terapi seansımızı kendimizce böyle sonlandırırız. Maç izlerken küfür etmenize çok kızarız. Kaş göz işareti yapar, çocuğumuzu işaret ederiz. Siz maçın heyecanıyla önemsemez ya da “Pedagojik duyarlılığımızın yüksekliğine” hiç bir anlam veremezsiniz. Çünkü; Siz otuz iki kısım tekmili birden, yakası açılmamış tüm afili küfürlerinizi çocukluk çağlarınızda sokakta top sektirirken öğrenmişsinizdir zaten.  

Misal; Sevgi sözleri duymak istemişizdir, ilgilen benimle, bana beni sevdiğini hatırlat, senin için hala özel bir kadın olduğumu diyememiş de mesela: Beni seviyor musun Şevket? demişizdir. Siz içinizden yandın oğlum Şevket! Birazdan evlilik ve ilişki semineri yapacak deyip şöyle bir yanıt vermiş kısa kesmek istemişsinizdir: “Tabi ki seviyorum hayatım”. Bilin ki bu  cevap bizi asla kesmez. Biz kadınlar seçiciyizdir. Detaycı, beklentilerimizi ve umutlarımızı hep yüksek tutarız. Sizin önemsiz bulduğunuz, unuttuğunuz tüm detayları istemsizce biriktiririz içimizde. 

Çok sonra birden patlarız…

Siz ne oldu şimdi buna diye bakarsınız öylece…

Şaşırmış… Kızmış… Kırılmış… Öfkelenmiş dalgalı hallerimize…

Aslında biz kadınlar siz erkeklere hep bir şeyler söyleriz: İlişkimiz, içinde olduğumuz ruh hali, düşüncelerimiz…Bunu sizlere karmaşık gelen sinyaller ile yansıtırız bu yüzden çoğu zaman sorunu kavrayamaz, anlayamazsınız. 

Alış verişi abartmışsak, kilo almaya başlamış ve daha çok pasta kek pişirmeye ve yemeye başlamışsak, daha sık beni seviyor musun?diye sormaya fakat daha az sarılmaya, geri durmaya başlamışsak, sabahları ayağınıza, üstünüze başınıza bakmaktan iştima-i kontrollerden vazgeçmiş isek… 

Sizinle daha az sohbet ediyor, daha çok sosyal medyada vakit geçiriyorsak… Sesimizi her yükselttiğimizde cümlenin sonuna gelmeden ağlamaya başlıyorsak…

Eve neşe değil bir sessizlik hakim ise…

Kısa cümleler kuruyorsak…

Kadın erkeğe bu davranışları ile  der ki; 

İki tarafız…

“Bir tarafı beni anlamayan ve duygusal ihtiyaçlarımı göz ardı eden sen ve sana ulaşamamaktan kırılmış bir ümitsiz olan ben…”

Kadın ‘’beni yeniden sevmeyi, mutlu özel, güvende hissettirmeyi öğren’’…

Vaz geçiyorum senden derken …

Erkek ne yaptıysam mutlu olmuyor, memnuniyetsiz, tahammülsüz,kontrol meraklısı, gereksiz öfkeli, lüzumsuz duygusal, sevmiyor bu kadın beni! Yetmiyorum anlamını çıkarır…

Kadın gider…

Erkek ise ancak yalnız kalınca sorunları idrak eder…

Oysa ki; Erkeğin istediği kontrol edilmemek ve kısıtlanmamaktır. Takdir edilmek, değer görmek.. 

Yetmek… Öğrenemediği, bilmediği şey ise bir kadının çeşitli duygular ile iç içe geçmiş karmaşık ruhunun notalarını bulamamaktır. Kadın aslında daha çok alış veriş yaparken daha çok sevgi, şefkat, özen ve sıcak dokunuş istemiştir. Küçük farklılıklar, daha kaliteli zaman, belki rutini değiştirmek bir parça..

Yıllar yılları kovalamış ihmaller zincirinin halkaları birbirine eklenmiştir. Makineleşmeye başlayan kadın ve erkeğin ilişkisinde taraflar birbirlerinin duygusal ihtiyaçlarına karşı körleşme yaşamışlardır… Erkeğin duyarsızlığı ile kadının duygusal açlığı, kıskançlığı, memnuniyetsizliği, mukayese etmesi, mutsuzluğu tahammülsüzlüğü ayyuka çıkmıştır….  

Nihai sona yaklaştıran sadakatsizlik aşaması ise artık bitmiş olan bir ilişkinin en somut ve acı  göstergesi olmuştur…

Haftaya görüşünceye kadar sağlık ve sevgi ile …

“Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Ummak ve beklemek, kadınlığa verilmiş iki cezadır…

M. Mungan