Türk Sinemasın’ın en duygulu örneklerinden biri hiç şüphesiz, İpekçi ailesinin sinemacı, romancı, senarist temsilcisi İhsan İpekçi’nin “İhsan Koza” takma adıyla yazdığı bir romandan tam üç kere sinemaya uyarlanan “Senede Bir Gün” adlı filmdir. Rahmetli Şekip Ayhan Özışık, Sadık Şendil’in yazdığı sözleri Hicaz makamında besteleyerek aynı isimle ortaya dillerden düşmeyen ölümsüz bir eser bırakmıştır:

“Gönlümde açmadan solan bir gülsün
Her zaman gamlıyım her zaman üzgün
Beklerim yolunu aylar boyunca
Yeter ki gel bana, senede bir gün...”

Gençler, filmi de şarkıyı da belki hatırlamazlar ama, kavuşmaları zora girmiş orta yaşın üstündeki âşıkların kalplerine çöken hüzün, süzülen iki damla göz yaşıyla birlikte bu acıklı dizeleri hiç farkında olmadan  onlara çok söyletmiştir.

Sevenlerin bir araya gelememesi veya daha sonra değişik sebeplerle ayrılmasıyla ortaya çıkan aşk acısı, kadınların erkekler, erkeklerin de kadınlar yüzünden yaşadığı çok bilinmeyenli bir denklemdir. Başka hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek bu gizemli problemi çözmeye senede bir gün yeter mi, elbette çok tartışılır.

Aslında “senede bir gün” bu dünyadaki nimetlerden hiçbirinin tadına doymak için yetmez. Ama bazı şeylere biliyorsunuz sembolik olarak böyle senede “bir gün” ayırıyorlar. 8 Mart “Kadınlar Günü” de bunlardan biri…

Hayatın “olmazsa olmaz”ı kadınlar, dünyamızın renklenmesini sağlayan en önemli unsurlardır. Kadın ve erkek, insan neslinin birbirini tamamlayan ayrılmaz iki parçası... Tek başına iki taraf da bir işe yaramayacağı için teorik olarak bir eşitlik söz konusuysa da, yaratılışındaki zerafet, incelik, güzellik ve estetik, onları her zaman bir adım önde tutmaya yetmektedir.

Bu açıdan bakıldığında, yaratıcının kadınlara erkeklerden daha özel bir ayrıcalık sağladığını görmemek için ya kör, ya da erkek lâzım. Neden derseniz, biz Tanrı’nın bize verdiği biyolojik gücü, yüzyıllar boyunca onları mutluluğumuza ortak etmek yerine, sanki rakibimizmiş gibi düşünerek kadınları ezmekte, sindirmekte kullandık.

Oysa mutluluğun, beraberliğin, hayatın, tadı da, zevki de, rengi de, heyecanı da, kadın-erkek dayanışmasına ve ortaklığına bağlıdır.

Anne, eş ve kızlarımız şeklinde, doğumumuzdan ölümümüze kadar bir an bile bizi yalnız bırakmayan kadınları, “anlaşılmaz mahluklar” olarak kategorize etmek yerine, biraz anlamaya çalışsak, insan neslini iki cinsiyetinden biri olarak onları hayatımıza tam olarak ortak etsek, belki dünya bugünkünden bambaşka bir dünya olurdu.

Nedense bu normal anlayış -nadir örnekleri hariç-, hemen hemen dünyanın hiçbir yerinde revaç bulmamış, her yerde erkekler, erkek olduklarını kadınları ikinci plana atarak ispat etmekten çekinmemişlerdir. Doğu’da da Batı’da da ne yazık ki bu hep böyle gelmiş böyle gitmiştir.

Son yüzyıllarda demokrasi, eşitlik, özgürlük adı altında modern dünyanın kadınlara çok fazla değer verirmiş gibi birtakım atraksiyonlar yaptığına bakıp aldanmayın. Onlar biraz tarih boyu yaptıklarının kefaretini ödemek için bu yola başvururlarken, biraz da bu haklar erkeklerin lütfundan çok kadınların başkaldırmasıyla gündeme geldi. İşte bu bağlamda “Kadınlar Günü” de bize Batı’nın bir armağanı değil mi?

Eğer hayatın her safhasında doğal olarak kadına gereken değer veriliyor olsaydı, kitaplarda yazdığı gibi her yerde her zaman hiçbir şekilde insanlara cinsiyet farkı gözetilmeden davranılsaydı, Kadınlar Günü diye bir şey icat etmeye herhalde gerek kalmazdı.

*****

Dünyada “ideal” olarak nitelendirebileceğimiz davranışların hemen hemen hiçbiri, ne yazık ki kendiliğinden gelişmiyor. İnsanın doğasına ters bile düşse, içinde bulunduğumuz toplumun yerleşmiş âdetleri akıl ve mantık dışına bile çok rahat taşabiliyor. O yüzden her konuyu düşünerek, irdeleyerek, yeniden gündeme getirip akıl süzgecinden geçirerek yerli yerine oturtmaya çalışıyoruz.

Olanla olması gereken arasında her zaman fark olmuştur, olacaktır. Modern anlayışın bize kazandıracağı en büyük erdem, düşündüğümüzde olmaması gerektiğine kani olduğumuz şeyleri yapmaktan kolayca vazgeçmek olmalıdır.

Artık kadın-erkek ayırımı gibi bir cinsiyet farkının 21. yüzyıl toplumunda gündeme getirilmesinin gereksizliği ve yanlışlığı konusunda hepimiz hemfikiriz. Bundan sonraki görevimiz bir an önce, olması gerekeni yerli yerine oturtmaya çalışmak olmalıdır.

Kadınla erkeğin fiziki, biyolojik, duygusal özellikleri ortada… Zaten yaratılıştan onlar farklı özelliklere sahipler. Bütün erkekleri doğuran anneler birer kadın… Doğuştan hepimiz onlara minnet borçluyuz. Çok klasik bir söylem olacak belki ama, yılın bir gününde alacağımız bir demet çiçek, vereceğimiz bir küçük hediye, söyleyeceğimiz bir çift tatlı sözle “kadınlar”ın ne gönlünü almak, ne hakkını ödemek mümkün.

Bunu samimiyetle kafamıza ve kalbimize yerleştirerek, ömür boyu onları “yanımızda” tutmanın yollarını arayıp bulmalıyız.

Bu durumda “İnsan Hakları” kavramından yola çıkarak sahip olduğumuz her türlü imkânla toplumun ve insanlığın mutluluk ve refahı için her şeyi yapmak zorunda olduğumuza göre,  ayrıca “Kadın Hakları” gibi bir kavramın ortaya atılması, kadını hâlâ ikinci sınıf bir varlık olarak görmek değil mi?

Bu ideal düşüncenin yanında, ömür boyu ücretsiz olarak ev işi yaptırdığımız kadınları, ayrıca bağda, bahçede, tarlada hiçbir sosyal güvenliği olmadan çalıştırmaktan; ucuz ve sigortasız iş dendiğinde aklımıza hemen kadınları getirmekten de artık vazgeçmeliyiz. Bugün sadece İstanbul’da 2-3000 okul servisinde “hostes” adıyla sigortasız kadın çalıştırıldığını büyüklerimiz de herhalde biliyorlardır.

Bir “Kadınlar Günü”nü daha kutlarken, ne yazık ki hayatımızın çelişkilerine dikkat çekmek zorunda kaldık. Çünkü yılın 365 günü hakkını yediğimiz insanları, bir günlük kutlamayla ne kandırmaya, ne mutlu etmeye artık imkân yok. Çünkü herkes her şeyi biliyor, görüyor.

Böyle bir günde, özenle büyütüp, davul zurnayla askere gönderdikleri nazlı kuzularının, al bayrağa sarılı tabutuna sarılabilen yüreği yanık “şehit anası” kadınları, ömrünün baharında mutluluğu boğazına düğümlenip kalmış “şehit eşi” kadınları ve küçücük yaşta hain ellerce öksüz bırakılmış “şehit yavrusu” kadınları saygıyla, minnetle anıyorum.  

Bir sonrakinde daha iyi, daha güzel bir ortama kavuşmak ümidiyle bütün hanımefendilerin “Kadınlar Günü” kutlu olsun.