Gazete haberlerinden öğreniyoruz: (Özgecan Aslan’ın katli ve kadına yönelik şiddet, Türkiye’nin her tarafında protesto edilmiş.)
Bir anda sözbirliği edilmişçesine, Türkiye’nin dört bir yanında protesto edilmesi, sıradan bir davranış olmasa gerek!... Türkiye böylesi iğrenç olaylara karşı bu derece hassastıysa, bugüne kadar niçin devamlı suskunluk tercih edildi?..
Bir başka ifadeyle; bu hunharca işlenmiş cinayetten çok evvel de niceleri işlenmiş de kimsenin haberi olmamışken, bu sefer mi milletin ayranı kabarmış!... suali hiç mi aklımıza gelmemektedir?...
Kimine göre: “İdam cezasının tekrardan gündeme alınması” Kimine göre de; “Meseleye başka alternatifler bulunmalı ve ona göre hareket edilmelidir.”
Görülüyor ki, bu dehşetengiz problemi çözebilme formülü henüz bulunmuş değildir!... Ve de büyük, büyük kelamlarla, meseleye sözde bir çıkış noktası aranmaktadır!..
Ailelerin eğitilmesinden söz edilmektedir!.. En azından bu meselenin çözümüne yarayabilecek en akıllı eğitim olmaktadır!...
Ancak, maalesef yeterli değildir. Zira, mesele bir “Kadın-Erkek” farklılıkları ve bu farklılıklardan meydana gelen bir vak’a değildir!...
Bizler asırlarca Anadolu insanını sadece kullandık ve onları sadece Asker veya Irgat olarak değerlendirdik. Türk Tarihi’ni iyi okumuş olanlar bu tarihi nüansı gayet iyi çözerler!..
Ne var ki, günümüzün süratli bir gidişle değişen Cemiyet şartları, bizleri bir çok açıdan yaya bırakınca, şaşırıp kaldık?!..
Bu şaşkınlık içinde bilhassa yeni nesillerden bazıları biz “Ateistiz” diyerek, kendilerine göre bir yol haritası çizdiler. Bazıları da; Biz İslâm’ız diyerek ayrı bir yol çizdiler ki, daha, diğer tarikatlara temas edilmemektedir. Zira, o zaman doğrudan bir kitap yazmak icap ederdi!..
Bunun yanı sıra; Ülkemizde yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı oldukları halde, (Yabancı kabul edilen) bu sebeple mevzu oldu mu “Azınlık” tabiri kullanılan Vatandaşlarımız ki, bunlar: “Rum, Ermeni, Süryani ve Musevi” Cemaatlerden müteşekkildir. Hiç hesaba katmadık!..
Gerçi katsak da, katmasak da, onlar da bu vatanın evlâtlarıdır ve bu durum görmek istemeyenler de basiretleri bağlanmış birer zavallıdırlar!..
O, azınlık denenlerin de doğrudan Anadolu evlâtları oldukları için, müşterek bir töre’nin müdavimleridirler ve istense de, istenmese de bu böyledir ve değiştirmeye de kimsenin gücü yetmeyecektir!...
O’nlar da aynı hastalıktan muzdariptirler. Yani, “Kadın-Erkek” eşitliği meselesinde, Müslüman kardeşlerinden hiçbir farkları yoktur. Lâkin, İslâm Dini mensupları, onlarla pek ilgilenmedikleri için, “Azınlık” yaftasıyla damgaladıkları bu talihsizleri tam olarak tanıyamadıkları için, hiçbir zaman kendilerinden saymaz ve bu sebeple asıl kimliklerini bilemezler!..
Sözü uzatmaya lüzum yoktur ve bu menhus problemin çözümüne onları da iştirak ettirmek, emin olunsun en doğru yatırım olacaktır.
Yüce İslâm Dini, Selçuklular tarafından devralınınca, her geçen yıl biraz daha ileri gidilmiş ve İslâm’ın mukaddes Sancağı Selçuklu Türkleri tarafından, başka Kavimlere de kabul ettirilmiş, Osmanlı Türkleri döneminde ise, İslâm’ın sancağı Cihanın hâkimi olma gücüne erişmiştir. Hal böyle iken nasıl olmuşsa da, İslâmiyet günümüzdeki karmaşık duruma gelmiştir?...
Bu sualin cevabı; “Din, siyasî alânda” değerlendirilmek istenince, böylesi bir problem kendiliğinden Siyasi sahada boy gösterebilmiştir. Bizler, “bir iğrenç mahlukatın nasıl cezalandırılması daha uygun olur?” münazarasını yaparken, diğer tarafta, (TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ) Parlamentosunda, “İç Güvenlik Yasası Görüşmeleri”nin engellenebilmesi sebebi ile AK Parti taktik savaşı, kavga ile son bulmuş: Bakınız: “MİLLİYET GAZETESİ” Tarih: 18 Şubat 2015 Çarşamba.
Bizim Parlamenterlerimiz; sözle mücadele varken, meseleyi fiili savaşa çevirmek, neyi temsil etmektedir?..
Kaldı ki, mezkûr arbedede 4. Yaralı Hastanelik olmuş?!.. Bu durum şu hususu açıklıkla meydana koymaktadır: “Bizler topyekûn köklü bir değişime şiddetle ihtiyaç hissettirmekte olan bir toplum haline gelmişiz!..”
Parlamenterlerimiz, siyasi görüşlerini yek diğerine karşı bir silâh olarak değerlendirmekte, her Siyasi Parti, bir diğer Partiyi, hasıl olarak kabul etmekte ve bu durum halkımıza kadar tesir etmektedir. Bir CHP’li, bir AK Partili, bir MHP’li ayrı, ayrı kutupların insanlarıymışlar gibi hareket ederek, aynı gayeye hizmet veren birer siyasi kuruluş değil de, birer hasım kuruluşlarmış gibi düşünülüp, ona göre hareket edilmesi, Türkiye’mizin kısmen de değil tamamen aleyhinde problemlere meydan bırakmaktadır!..
Milletimizin durumuna gelince: siyasi kutuplara bölünmeleri yetmezmiş gibi, Doğu-Anadolu’daki malûm hadiseler dolayısıyla, büyük şehirlere göçler başlamış ve tamamen bakir kalmış bulunan Anadolu insanı, büyük şehirlerin yaşantısına ayak uyduramayınca, kendi içlerine kapanmışlar; İstanbul gibi koca bir kentte bölgesel hayat yaşamayı yeğlemişlerdi ve böylece koca kentte “Koloniler” meydana gelmeye başlamış: “Yozgatlılar, Sivaslılar, Erzurumlular” vs. kendi yörelerindeki hayatı, burada da yaşamaya koyulmuşlardı.
İstanbul’daki yaşantı, kılık kıyafet vs. onlara tamamen ters gelmekteydi, Anadolu insanı; evlisi de bekârı da doğru düzgün kadın vücudu görmemiş, kendi Zevcelerinin dahi vücutlarını doğru düzgün görememiş olan bu bakir insanlar, büyük şehirlerde yarı çıplak yetişkin kızlar, olgun kadınlar görmeye başlayınca, içlerinde sapıklaşmaya başlayanlar böylesi korkunç icraatlara muhatap olmaya başlamıştı…
Şu an İstanbul’da değil kadın, erkek dahi hayatından emin değildir. Dahası, İstanbul denince; hudutları belli olmayan dev bir şantiyeye dönüşmüş bir Şehir bozuntusu halini sergilemektedir!...
“Kadın Hakları” denince, tabi olarak cümlemiz de kadından yana tavır almaktayız ki, doğru olanı da budur.
Ancak, bu tutum “Kadın Hakları” denince, “Erkek haklarını” da aynı paralelde ele almak, elbette ki, en doğru hareket olur inancındayım.
Erkeğin “kaba, saba” bir mahluk olduğunu, magandaların hemen her yanı sardığını, bilhassa “İş Kadınları”nın pek ziyade sarkıntılığa ve tacize muhatap olduklarını dikkate alacak olursak, toplumumuzun önemli bir parçası olan Erkeğin en tabii hakkının dahi çiğnendiğini görebilirsiniz!...
“Kafeterya, Disko, Gece-Kulübü vs. Kadınları ve genç kızları zikredilen yerlerin devamlı müdavimleri olduklarını öğrendiğinizde vs. sanki başınızdan aşağı bir kova kaynar su dökülmüş kadar, canınız yanmaktadır.”
Kafeterya’yı anladık. Ancak diğer saydıklarımızda alkollü içkilerin ön planda oluşu ve içki yüzünden nice insanımızın ne hallere düştüğünü düşündükçe, adeta tüylerimiz ürpermektedir…
Yazımın başında belirttiğim, Parlamenterler kavgasını TV. Haberler programında da gördük ve halimize acı mı duyalım, utanç mı duyalım bir türlü herhangi bir karara varamadık!...
Her Milletin kendine has özellikleri vardır ve bunun dışına çıkıldığı zaman, her açıdan erozyona uğrar… Bizler bu durumdayız ve böyle olduğunun farkında dahi değiliz!...
Tekrar ediyorum; “Kadın Hakları” derken, Kadınlarımızın meşru haklarının dışına çıkılmakta ve aslında hak, hukuk derken, Kadınlarımızın adeta bir obje olduğu kabilinden hareket edilmekte; orada burada sürten bir takım zavallıların ünlü bilmem kim olarak tanıtılmaya çalışılırken, diğer tarafta “Evinin Hanımı” olmaya çalışan Kadınlarımız da horlanmakta, zavallı gösterilmeye çalışılmaktadır.
Yanlış anlaşılmasın biz çalışan Hanımlarımızın karşısında değiliz. Millî Ekonomimize onların da katkısı olmaktadır. Ancak hal böyle iken “Ev Hanımını” hor görmenin bir manası yoktur. Ev Kadının verdiği hizmet, diğerini fersah, fersah aşar.
Bir Devlet’in temel direği ve nüvesi olan (ailedir). İşte biz özellikle son yıllarda bu eşsiz hazineyi kademeli şekilde yitirmeye başladık.
Bir gerçek var ki, onu bilhassa bellememiz hayati derecede şarttır: “Devletimizin nüvesini yitirmeyelim.” Şayet onu yitirirsek, bir daha erişebilme imkanı bulamayız!..
Hazır fırsat bulmuşken bir de şu karlı havalarda okulların tatil edilmesi konusunu, TV’lerimizin Haber programlarından çıkartalım. Çocuklarımız açısından kötü örnek olmaktadır!...
Bizim çocukluk yıllarında da lapa, lapa kar yağar, evlerimizin önü kürekle temizlenirdi. Lakin, okullar tatil edilmez, her çocuk yaya olarak okuluna giderdi. Ben sadece İstanbul’dan söz ediyorum.
Saygıdeğer Okuyucularım, İnşallah yeni bir Pazar buluşabilmek dileğimle cümlenize hayırlı tatiller diliyorum efendim. Saygılarımla.