Bu Ülkede kadın olmak zordur dostlar… Bunu en iyi de kadın arkadaşlarım bilir. 

Doğumumuzla beraber başlar sıkıntı ve cinsiyet ayrımı… Büyüklerimiz, babaannemiz, dedemiz kız torun oldu diye burun kıvırır bazen. Babamız ‘’erkek adamın erkek evladı olur’’der ve ayrıştırır. 

Eğitim hayatımızda da hep kadın olmanın sıkıntılarını yaşarız. Evimize erkek arkadaşlarımızın gelmesi komşularımız tarafından denetlenir.

Yani kadın olmak bu ülkede her alanda mücadele demektir. Var olabilmek için, kariyer için, aile için, sosyal hayat için, çocuklarımız için, sanat yapabilmek için mücadele etmektir.

Birileri tarafından kısılan sesini yükseltebilmek, ben de buradayım diyebilmek için bağırmak demektir. Öteki olmayı öğrenme, insan olmanın onurunu yaşayamama, sürekli güvenli alanı aramadır.

Sokağa çıktığın andan itibaren etrafa tedirgin bakma, oturacağın yeri iyi seçme, kimle gezdiğine dikkat etme demektir.

Durakta, otobüste rahatsız edeci bakışlara karşı çanta karıştırmak, telefona gömülmek demektir.

Kıyafetine, oturup kalkmana dikkat etmek, arabana bile dikkat etmen demektir.

Bu ülkede kadın olmak bazen de kavga etmek, yaptıklarını savunmak, bazen de tüm bunlardan kaçmak demektir.

Cinsiyet kaynaklı adaletsizliklere her gün küfretmek, bu kargaşa içinde sinir hastası olmak demektir.

Sokakta yürürken karşıdan gelenin laf atıp atmayacağını düşünmek, kendini kollamak, savunma teknikleri öğrenmek demektir.

Bir tacize uğradığınızda, bunu şikâyete cesaret gösterdiğin de; güvenlik güçlerinin size insan değil de ‘’kadın olduğunuzu’’ bakışları ile hissettirmesi demektir.

Ha bu arada tüm bunlar için eğitiminizin, sosyal statünüzün ve maddi durumunuzun ne olduğu da çok önemli değildir.

Kadınların katledildiği, cinsel saldırıya ve şiddete uğradığı, aşağılandığı, eşit işe eşit ücret alamadığı, yok sayıldığı günler belki bitmeyecek ama bizler asla umutsuz olmayacağız.

Çünkü biliyoruz ki güçlü olan bizleriz. Nariniz evet ama kırılan değil, bazen kıranız. Güçlüyüz çünkü pes etmek nedir bilmeyiz…

Doğuran, üreten, yaratan, temizleyen hayatın sakin yanıyız.

Savaş değil, barış için varız; Savaşı çocuklarımız ve sevdiklerimiz için tercih edeniz…

Yuvayı yapan, ailenin asıl direği bizleriz. 

Sevginin ve güzelliğin adı bizleriz…

Değişimin adı yerinde duramayan, üreteniz. Aydınlanma ve çağdaşlaşmaya ilk ayak uyduranlarız.

Kadın olmak akıldır, samimiyettir, iyi düşünmektir. Saflığın, aşkın, duygunun adıyız. Duyduklarımız da yanılmayanız.

Evlat, kardeş, eş ve dostuz; desteğiz.

Türkiye Cumhuriyetini erkeği ile omuz omuza cephede ve cephe gerisinde vatan yapanız.

Aydınlanma Devriminin en önde giden anlatan, anlayan neferleriyiz.

Evet, Işığız, aydınlanır ve aydınlatırız.

Emeğin adıyız, biz Kadınız…

Bugün; 

Kadının sadece cinsel kimliğiyle gündeme getirildiğini ve aşağılandığını görmekteyiz. Din eksenli eğitim sistemiyle yetişmiş bu kişilerde; kadına karşı bastırılmış bir korku ve kaçma içgüdüsü vardır. 

Son yıllarda Laik ve demokratik cumhuriyet değerlerinden uzaklaşıldıkça, kadına bakış açısı da değişmiş ve buna bağlı olarak da kadın olmak daha da zorlaşmış, kadına şiddette artmıştır.

Kadınların özgürlüğünü ve namusunu kılık kıyafete indirgeyen zihniyetle şiddet inanılmaz boyutlara ulaşmıştır.

Ve bu zihniyetin bir sonucu olarak; Türkiye Büyük Millet Meclisinde kadın sanatçılar sahneye çıkarılmamakta, kadın, sanat ve sanatçı yerle bir edilmektedir. Bu tutum kadın mücadelesini yok sayan karanlık ve çağdışı anlayışın bir yansımasıdır.  Atatürk’ün laiklik kazanımlarını hiçbir şekilde benimsemeyen zihniyet, kadını da ret etmektedir.

“Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir” diyen büyük önderimiz Atatürk’ten, kadınların sahneye çıkmasını engelleyen zihniyete geldiğimiz sürecin adı, ortaçağ karanlığıdır. 

Bu karanlık tabloya rağmen mücadele eden, yan yana duran, sesini yükselten kadınlar da var. Ve sayıları da her geçen gün artmaktadır. Bu yüzden kadının olduğu yerde ‘umut’ ve ‘’mücadele’’ vardır.

Bu karanlıktan çıkmak ve çağdaş bir topluma kavuşmak için kadınlarımıza ve erkeklerimize büyük sorumluluklar düşmektedir.

Akıl ve bilime dayanan çağdaş bir toplum mücadelesinde, laik ve demokratik cumhuriyet değerlerine inanan biz kadınlara çok ihtiyaç vardır. 

Türk Kadınları olarak iyi biliyoruz ki; şiddete, sömürüye, tacize, eşit haklara karşı mücadelemiz, Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetini sonsuza kadar yaşatma mücadelesinden ayrı değil, eşdeğerdir. O zaman Türkiye Cumhuriyetine ve özgürlüğümüze sahip çıkmalıyız.

Kadın olmanın zor olduğunu biliyoruz ama ‘’mücadele’’ adımız ve varız:

Bizleri susturmaya, evlere kapatmaya gücünüz yetmeyecek. Bizleri görmek istemiyor musunuz o zaman sizler çekileceksiniz, bizler değil…

Çünkü biz Türk Kadınları Atatürk Devrimlerinin yılmaz bekçileri olarak; sokakta, sanatta, mecliste, sahnede, fabrikada, eşimizin yanında her yerde olmaya devam edeceğiz.

Ulu Önder Mustafa Kemal'den aldığımız görev ile laiklik, Atatürk ve Kadın düşmanı gerici zihniyete sahip herkese meydan okuyoruz ve okumaya devam edeceğiz.