Vallahi ben demiyorum… 

Türkiye Psikiyatri Derneği www.psikiyatri.org.tr sitesinde “Depresyon İçin Risk Etkenleri Nelerdir?” başlıklı bir sıralama yapmış. 4. Sırada da “Kadın olmak” maddesini iliştirivermiş. Yoksa ben hayatımdan gayet memnunum! 

Sadece Budapeşte’de geçirdiğim minik bir tatil sonrası İstanbul’da olmaya alışamadığım için kendimi mutsuz hissetmiştim. Google’da depresyon sebepleri diye bir arama yaptım. Karşıma böyle bir yazı çıktı. “Dervişin fikri neyse zikri de odur” diyorlar böyle durumlar için…

“Kadın olmak” başlıklı konusu benim hassas yanım. Oraya dokunan bir şey olunca ciddileşir, hemen korumaya geçerim…

Babaannem şöyle der;

Kadın yaratıcıdır, yöneticidir! Çok büyük bir sorumluluk değil mi?

Ve bunu yaparken de tüm engellemelere karşı çıktığınızı, iki kez çaba sergilediğimizi düşünebiliyor musunuz?  

İşyerinde aynı görevdeki erkek çalışandan daha az ücret aldığınızı bile bile çok çalışmaktır kadın olmak…

İşten eve geldiğinizde televizyon başındaki kocanıza rağmen mutfağa girip akşam yemeğini hazırlamaktır.

Annenin babanın cici kızı olup kendin olamamaktır kadın olmak...

İsteklerinden, hobilerinden, seni mutlu edecek her şeyden vazgeçip çocuğuna adamaktır kendini… 

Yapabilsen mutlu olacağın o kadar şey varken ertelemektir.

Kazandığın parayı harcama yetkinin olmamasıdır…

Daha sayayım mı? 

Duygudan yoksun  bir erkekle sırf çocukların var diye bir ömür geçirmektir kadın olmak. Ya da şöyle söyleyeyim, görücü usulü verili verdiğin için asla sevemediğin bir erkekle evliliğinin 45. Yılında olmaktır kadın olmak…

Of of daha çok var…

Dolayısıyla evet, Türkiye’de kadın olmak depresyona girmek için yeterli bir sebep…

Ben buna bir de İstanbul’da yaşamayı ekliyorum. Çünkü İstanbul’da yaşamak sadece büyük şehirde yaşamaktan çok daha fazlası… Psikiyatri Derneği bu tespitimi dikkate alıp yazısını tekrar düzenleyebilir mi acaba?

Zaten kendimi mutsuz ve yorgun hissettiğim için bu yazı ortaya çıkmadı mı? Her işte bir hayır varmış o başka tabii... 

Peki Budapeşte seyahati nasıldı? 

Fazla insanın olmadığı her yeri seviyorum diyebilirim. Kendimi o kadar rahatlamış hissettim ki karşıma Yunan kahvesi adı altında gelen Türk kahvesine bile fazla tepki göstermedim. Kahvenin tadını geçtim, bakır cezvede gelen kahve ve yanındaki lokumu görünce gözlerim olduğu yerde birkaç tur attı ama garson çok sevimli olduğu için sesimi çıkarmadım. Sadece “Tatlım bu Türk kahvesine benziyor sanki” şeklinde birkaç cümle kurdum. Sonra nasıl olsa komşuyuz şeklinde bir konuşma yapıp sarılıştık… 

Yazıya kadın konusuyla girip Budapeşte ile bitirmemin nedeni mevzuya biraz mutluluk katmaktı. Yoksa Ahmet Hakan gibi konudan konuya geçmiyorum merak etmeyin. Bu da bir taktik diyorum. Beğendiyseniz arada yaparım.