Hayli zamandır üzerine konuşuan, yazılan çizilen Fenerbahçe Galatasaray derbisi haftaya damgasını vurdu. Öncesiyle-sonrasıyla, skoruyla-içinde barındırdıklarıyla çok önemli bir karşılaşmayı geride bıraktık.
Şu gerçeği çok net söylemeliyim ki; 6 Kasım 2002’deki 6-0’lık Fenerbahçe yenilgisi bile, geçtiğimiz Pazar akşamı oynanan maçtaki kadar ağır değildi Galatasaray için.
Evet, Pazar gecesi alınan 2-0’lık yenilgi, Galatasaray adına bu güne kadarki en kötü yenilgiydi Fenerbahçe karşısında.
Düşünebiliyor musunuz Galatasaray gibi kadrosunda bir sürü yıldız barındıran bir takım, doksan dakika boyunca Fenerbahçe kalesine tek bir kez dahi organize bir atakla gidemedi. Tek bir gol pozisyonu dahi üretemedi. Sarı Lacivertli takımın kalecisi Volkan Demirel’in, formasının terletip kirletmesi şöyle dursun, bir tek kez dahi yere yatmadı. Yalnızca bir kez, yaklaşık 20 metreden tam üzerine gelen bir topu almak için, olduğu yere eğildi deneyimli kaleci.
İddialı olacak belki ancak, Galatasaray yıllar sonra arkasına tribünlerde yer alan taraftarının da desteğini aldığı derbide Fenerbahçe karşısına yenmek için değil, fark yememek için çıkmıştı. Bu çok net bir şekilde görünüyordu.
Bu kadronun, bu futbol anlayışıyla kazanma ihtimali de zaten yoktu. Sonuç ta o bilinen Kadıköy ritüelinin dışına çıkmadı.
Doğrusunu söylemek gerekirse, bu karşılaşma öncesinde Galatasaray’ın 16 yıllık kabusa bir nokta koyup, bu karşılaşmadan galip ayrılabileceğine inananların sayısı hiç te az değildi. Kaldı ki, Fenerbahçe’nin son üç haftada aldığı galibiyetler bile bu maç öncesi bir kesimi, “Bu yıl bu kabus bitecek ve Kadıköy sendromu ortadan kalkacak” diyordu. Çünkü hiçbir seri sonsuza kadar sürmez ve her çıkışın bir inişi, ya da her inişin bir çıkışı vardı. Ancak görüldü ki, o gün bugün değilmiş.
Sezona tarihinin en kötü başlangıcıyla giren ve eleştiri oklarının tam hedefinde yer alan Fenerbahçe’de son haftalardaki yükseliş, Galatasaray maçıyla oldukça net bir biçimde ortaya çıkmış oldu. Sanırım takımın teknik patronu Dirk Advocaat’ın oturtmaya çalıştığı oyun şablonu ve buna bağlı olarak ortaya konan futbol, öyle çok fazla göz alıcı ve görkemli olmasa da, Sarı Lacivertli takımı sonuca götüren ve istediğini alan bir noktaya getirmeye başladı.
Bu arada Fenerbahçe’nin ezeli rakibi karşısında, takımını olmazsa olmaz ismi Mehmet Topal ve bu yıl geldiği takımında, çok önemli bir konuma gelen Lens’in de olmadığını göz önünde bulundurursak, sanırım alınan galibiyet ve takımın yavaş yavaş geldiği noktayı daha iyi kavrayabiliriz diye düşünüyorum.
Maç öncesinde, taraftarın da tribünde olmasının bu baskıyı belirli ölçüde ortadan kaldıracağı düşünülse de, hemen herkesin bu psikozun etkisinde kaldığı gözleniyor.
İşin doğrusu, bu durum Galatasaray için ne kadar kabussa, Fenerbahçe için de bir o kadar gerilim. Çünkü bu sürecin ne zaman biteceği sarı Lacivertli camia tarafından da merak konusu. Hoş hepsi, “Galatasaray’a Kadıköy galibiyeti yok. Olmayacak ta” dese de, bu zincirin bir gün kırılacağı ve Galatasaray’ın Kadıköy galibiyeti alacağı kesin. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi o gün ne zaman, kaç yıl sonra gelecek merakla bekliyoruz…
Kalın sağlıcakla…