Yedi Tepeli şehirde yedi sevgilim var benim. Ürkek, mazbut, uçarı, vakur, âşık, hür ve de hoyrat…

Yedi elim, yedi ayağım, yedi gözüm. Yedi sözüm var benim, duymak isteyenlere söyleyebileceğim.

Yedi tane yüreğim ve yedi aklım var. Aklımla kalbimin çarpıştığı yere koyabileceğim yedi çetele var. Sonradan adlandırabileceğim. Sonradan silebileceğim. Bazı şeylerin altını, bazı şeylerin üzerini çizeceğim yaşanmışlıklarım var benim.

Yedikçe doymayanlara inat, haset bakışlara inat yedi tane kahkaham var benim.  

Art arda sıralı gülüşlerim var, birbirine bağlı. Ben güldükçe, sökülen çorap gibi azalan dost yüzlü ahbaplarım var benim. 

İnci gibi dizili, şehrin gerdanını süsleyen alımlı utançlarım var. Kirlenmişliklerin karşısında, utandıkça azalan umutlarımı besleyen hayat inancım var. 

Yedi eliyle bana sarılan ve utanma, korkma! Diyen kocaman yedi yüreğim var. 

“Hayat sevdikçe, paylaştıkça güzelleşir ve çoğalır” diyen yedi ağzım var benim. 

Dudaklarına buse kondurmayı bekleyen onlarca ümitsiz martının arasından seçim yapan ve her gece koynuna birini alan arsız nöbetçilerim var benim.

 Yedi tepeli şehrin yorgun martıları…

Vurgun yiyen karabatakları, bataklıktan kurtarmaya yetecek güçte yedi güçlü kolum var benim. Balık sürülerinin ardından gidecek kadar uçarı ve de havai yedi ruhum var benim. Nefesimi kesen ve soluksuz seyredebileceğim aşklarım var.

Yedi ruhumu besleyen, yedi ayrı çalgı ile beni şenlendiren hayat arkadaşlarım var.

Yalnızlığı kaderden çok, kader arkadaşlığına çeviren, hayat içerisinde volta atmayı bilen hayat mahkûmu dostlarım var benim.

Yedi tepeli şehirde yedi koldan beni sarmalayan yalnızlıklara inat ayakta durmama vesile olacak sebeplerim var.

Hayat gibi, yaşamak gibi, sevmek gibi…

Sevda kaçsın çayınıza.