Günlerden  Nisan 18.
Saatler sabaha karşı 04:00 civarı.
Derin uykuya geçiş yaparak, rüyalar alemine doğru yola çıkma vakti.

Genç bir kadın çığlığı gecenin karanlığına karışırken, gerçek ve ruya arasında gidip geldiğinizi, sonrasında bir anda yataktan fırladığınızı düşünün. İşte tam da bu duyguyu geçtiğimiz günlerde ben yaşadım.

Uykumu bölen kızımın ‘anne apartmanda bir şeyler oluyor’ sözleri ve üst kat komşumun yüksek ses ile bağırıyor olması idi. Naif bir yapıya sahip olan komşumu gecenin bir yarısı bu kadar kızdıran ne olabilir diye düşündüm bir an.

Sonrasında dışarıdan evin içine yansıyan mavi, kırmızı ışıklar salonun içinde dönmeye başlamıştı. Belli ki gelen Polis ekipleri idi.

Uyku sersemliğimi üzerimden atıp neler olup bittiğini anlamaya çalıştığım anda üst katların birinin balkonundan bir erkek sesi bağırmaya başlamıştı. Öfkesini henüz yenemediği ses tonundan belli oluyordu.
‘Sakın yukarı gelmeyin, eşimi bıçakladım gelmeye kalkarsanız kendimi balkondan atarım’ diye duyulan ses tüylerimi diken diken etmişti. Polis ekiplerinin ikna etme çabaları devam ederken benim aklım hep genç kadının durumunda idi.
Acaba durumu nasıl? Yaşıyor mu? Soruları zihnimin içinde dönüp duruyordu.
Bağırmaların arkasından gelen ambulans işin ne derece ciddi boyutta olduğunu ispatlar gibiydi.

O an anladım ki; geçtiğimiz yaz ikinci bebekleri dünyaya gelen, birkaç ay sonra da ayrılan genç çift nasıl oldu ise o gece bir araya gelmiş ve sonrasında da tartışmaya başlamışlardı. Kavga anında kaçmak isteyen genç anne aldığı bıçak darbeleri sonucu yere yığılmış ve darbe almaya devam etmişti. Bir an elinden kurtularak üst komşuma sığınmış, komşum o şokun etkisi ile bağırıyordu.

Derhal polis ve ambulansa haber vermişti. Emekli hemşire olan komşum ilk müdahaleyi yaralara sürekli tampon yaparak devam etmişti. Ancak o kadar çok yarası vardı ki genç kadının.

Balkondan bağırmaya devam eden eski eş ‘kendimi atarım sakın yukarı çıkmayın’ diyerek polisleri engelliyordu.

Bir an olan bitenin farkına vardığım zaman’keşke atsan’ diyerek içimden geçirdiğimi itiraf ediyorum.

Sağlık görevlileri yukarı kata çıkarken, kapıdan bir battaniye uzattığımızı hatırlıyorum. Genç kadın kanlar içinde ambulansa götürülürken, balkondan bağırmaya devam eden eski eş ‘o hala ölmedi mi’ diyordu.

Bu nasıl öfkeydi?
Nasıl bir vicdandı?  Anlamak mümkün değildi.

Bu durum öyle televizyonlardan seyretmek gibi değildi. Çaresiz evin içinde dört dönüyorduk. Polislerin bir an önce bu caniyi yakalayarak alıp götürmelerini istiyorduk.

Sabah ışıkları, etrafımızı aydınlatmaya başlamıştı. Saatler süren ikna çabaları sonucu yakalanan eski eş ekip arabasına bindirilirken komşulara tehditler savuruyordu.

Daha sonra öğrendiğimizi göre genç kadının karaciğeri yırtılmış, kulağı kesilmiş, kolları bacak, baldır, sırt ve karnında sayılamayacak kadar bıçak darbesi vardı. Kollarındaki derin kesi kol sinirleri kesmiş ve kolunu kullanabilmesi için bir buçuk seneyi bulacan bir tedavi süreci gerekiyordu.

Sabah olduğunda yapılan aramalar sonucu kelebek bıçak dedikleri suç aleti balkonumun yanında bulunmuştu.

Bizler bina sakinleri olarak böyle bir olaya şahit olduğumuz için günlerdir kendimizi gelemiyoruz.Oturmakta olduğum güvenlikli sitenin dahi, güvende olmadığını bir kez daha anlamış oluyoruz. Bina sakinleri olarak bütün komşular üzüntüden perişan olduk.

Böylesi bir canilik insanın içine nasıl kaçabiliyor, hangi düşünce insanı bu duruma getiriyor anlamakta güçlük çekiyorum.

2002-2015 dönemimde öldürülen kadın sayısının 5 bin 406 olduğu vurgulanıyor. Bu sayı her geçen gün katlanarak devam ediyor.

Bir kadına hangi duyguyu yüklerseniz misli ile size geri dönecektir. Sevgi ekerseniz, ekilen o sevgi size misli olarak geri döner. Öfke, nefret tohumlarının ekildiği hiçbir toprak size gül vermez.

Sevgi ile kalın.