Jeopolitik ve Kader
“Jeopolitik kaderdir” hükmü, uluslararası ilişkilerde eskimiş olsa da aslında eskimez bir kuraldır. Bir ülkenin kaderi, komşularına, bulunduğu bölgeye, bölgenin etnik, kültürel ve tarihi gerçeklerine bağlıdır. Bunların gözönünde bulundurulduğu bir dış politika başarılı olabilir. Buna karşın jeopolitik özellikler değişmediği halde liderin, buna bağlı olaak politikaların değişmesiyle herşey çok daha iyi olabileceği gibi çok daha berbat olabilir. Sorun, bölgesel gerçekleri, jeopolitik fırsat veya tehditleri en iyi değerlendirme veya tersinden okuma meselesidir.
Ülkenin sınır komşuları yanında içinde bulunduğu bölgenin şartları da jeopolitiği belirleyen unsurlardandır. Bu anlamda bölge dışı veya küresel ittifakların bölgesel jeopolitik boyutu önemlidir. Türkiye’nin Afro-Avrasya’daki merkezi konumu aslında bu jeopolitik hassasiyetlerin de bileşkesini oluşturmaktadır. Osmanlı’nın haşmetli yıllarında aleyhteki her gelişme, askeri güçle bastırılmakta, her haçlı ordusu yeni bir ülke kazanma fırsatını vermekteydi. Bugün ise Anadolu’ya sıkışmış bir Türkiye sözkonusudur. Ancak Anadolu’dan dahi atılmasını isteyen küresel ve bölgesel güçlerle mücadele gündemde.
Türkiye’nin özellikle son bir yıldır azgınlaşan terör belasıyla mücadelesinin bölgesel jeopolitik boyutların yeniden okumak gerekmektedir. Bunu “Kürt Sorunu” olarak adlandırmak sadece Türkiye Kürtlerine değil aynı zamanda Kuzey Irak veya Suriye Kürtlerine de büyük bir iftiradır. Terörle mücadeleyi etnik bir sorun olarak görmek ya gereğinden fazla cahillik veya gereğinden fazla emperyalist politikalara angaye olarak bölge ülkelerini ve halkını karşısına almaktır.
İşsiz bir Tunuslu gencin kendisini yakmasıyla başlayan Arap Baharı çerçevesindeki gelişmeleri körü körüne alkışlayarak, hatta bu yangına odun atarak bugüne geldiğimizi unutmayalım. Bir mahallede hafriyat yapılıyorsa herkesin menfaatine olacak diye bir şey yok. Nice yeşil alanlar ortadan kalkar, nice evler, işyerleri yıkılır, kurulan AVM yüzünden nice dükkanların kapısına kilit vurulur, sadece hafriyat aşamasından dahi yandaki binalar çöker. Kazanan ise kimsenin tanımadığı, hatta hafriyatı yürüten taşeron firmanın dahi yakinen bilmediği bir patron olacaktır. Taşeron firma ücretini alıp gidecektir.
Orta Doğu’yu yeniden dizayn etmeye gözü kapalı destek olanlar mevcut yapıdan daha iyisinin/daha az kötüsünün kurulacağını zannetmişlerdi. Halbuki mevcut yapının kurucuları da bugünkü patronların dedeleri idi. Bu çerçevede medeniyetler diyaloğu hevesiyle İslamı yeniden yorumlamaya kalkmak ile Orta Doğu haritasını yeniden çizmek aynı masada buluştur. Orta Çağ mahfillerinden günümüze miras kalan kokuşmuş haçlı zihniyetini çağdaş İslami yorum olarak sahiplenenler aynı zamanda Orta Doğu’yu târumâr etme taşeronluğunu üstlendiklerini belki de yeni farkına vardı.
PYD askerleriyle yan yana savaşan ABD askerlerinin aynı kolluğu kullanması büyük tepki çekti. ABD tarafı bir bakıma özür diledi, bir yanlış anlaşılma veya uygulama olduğu beyna edildi. Kolluklardaki PYD amblemi çıkarıldı. Sorun çözüldü. Müttefiklerin ihaneti uygun adım ve gayet programlı bir şekilde yürürken nedense sembole takıldık. “Sembol çıkarılınca sorun çözümüş oldu” havasını vermenin gerçek anlamını düşününce iyimser olamıyorum.
Bugünkü şartlarda Türkiye, Suriye ile olduğu gibi Rusya ile kavgalı olması gereken en son ülkedir. Bütün NATO ülkeleri mesela Karadeniz’deki Rus donanmasına karşı mücadele başlatabilir. Ancak Türkiye komşu olmanın, yani jeopolitiğin dayattığı zaruretten dolayı bu kervana en son katılabilecek ülkedir.
Öte yandan Karadeniz ABD savaş gemilerinin cirit attığı bir deniz haline geldiğinde Türkiye çok mu rahat edecek? Örneğin ABD, Afganistan’a veya Irak’a ne kadar huzur götürdü, bu ülkelerin güvenliğini sağladı diye sormak gerekmez mi? İncirlik üssünü bu ülkeye tahsis ettikten sonra Türkiye’ye veya Suriye’ye ne faydası oldu? IŞİD ile mücadele ediyor diyorsanız, bu mücadele görüntüsü altında bölgede yeni bir istihbarat-terör organizasyonuna gidildiğini anlamamışsınız demektir. Bunun için ABD’li yetkililer IŞİD ile mücadele adı altında bölgeyi savurmayı yıllara yayıyor.
Acaba NATO/ABD donanmasının Karadeniz’e bir şekilde yerleşmesi ile bu bölgenin de terörize edilme planları mı yapılmaktadır? Çünkü Batı Ermenistan, tanımı Trabzon’dan başlamaktadır. Rusya’nın işbirliğini tesis yolundaki her çağrıya daha sert üslup ile karşılık verirken Karadeniz bölgesinde de İncirlik benzeri üslere hazırlık mı yapılıyor?
Türkiye’nin jeopolitik gerçekleri bir an önce Rusya ile barışmasını zorunlu kılmaktadır. Uçak düşürme konusunda haklıydık demek sorunu çözmez, büyük oyuna kurban gitmeye sebep olur. İncirlik üzerinden IŞİD ile mücadele adı altında terör örgütüne giden silahlar bizim insanımıza, şehirlerimize, kasabalarımıza yöneliyorsa doğrudan İncirlik üssünün masaya yatırılma zamanı geldi, geçiyor. Yeni üsler, yeni imkanlar sunmak, yeni gailelere yol açacaktır.
Montrö’den beri Karadeniz, Rus gölü olmamıştır, böyle bir ihtimal de yoktur. Buradaki Rus donanmasının hareket kabiliyeti, Boğazlardan geçiş şartları Türkiye ve diğer imzacı devletlerin kontrolündedir. Türkiye’nin halen Nükleer bir güç olan Rusya ile silah karşılaştırması aleyhte sonuçlar verebilir. Ancak büyük strateji savaşmadan kazanmaktır ki burada jeopolitik akıl devreye girmek zorundadır. Zaten bugün için Türkiye’nin Rusya ile savaşması gereken ciddi bir konu yoktur. Eğer yanlış politikalar yüzünden Suriye’yi Rusya’ya bırakmak zorunda kaldıysak bu yanlışları düzeltelim. Yeni hükümet, telafi politikaları için neden fırsat olmasın?
Karadeniz Rus gölü müdür?
ABD, NATO huzur götürmedi.
ABD, Irak’ta veya Suriye’de başarısız değildir!
Güneyde kürt tehlikesi
PYD kürt müdür?
Rusya ile barışma zorunluluğu