Teknolojinin ilerlemesiyle, hissettirmeden bizi etkisine alan, bir süre ayrı kaldığımızda derin bir boşluk duygusu hissettiren bir kutudan bahsetmek istiyorum. Televizyon... Şöyle bir baktığımız zaman aslında hiç kimse memnun değil, herkes elektromanyetik dalgalara esir olmaktan şikayetçi. Peki ya bizi zorlayan ne ? Kimin zoruyla izliyoruz onca diziyi, programı, yarışmaları. Herkesin dilinde bir olumsuz eleştiri, bir memnuniyetsizlik ve aslında herkes sadece belgesel izliyor. O zaman bu kadar program nasıl birbiriyle yarışıyor?
Herkesin gündeminde bir evlilik programı ve bir tarz programı var esasında ve kanallar bu programlardan geçilmiyor. Kimse sevmiyor ama herkes izliyor. Ben işin arz talep mevzusu olduğunu düşünenlerdenim. Bir tanesini izledikçe bir diğeri geliyor ve hepimiz acaba bu nasılmış diye onu izlemeye koyuluyoruz. Evlilik programlarıyla başlayalım mesela. Günün neredeyse her saati, bir kanalı açtığımızda karşımıza hayırlı kısmet arayan baylar ve bayanlar çıkıyor. Kimi sessizliğini korurken kimileri gözleri dönmüş halde birbiriyle kavga ediyor. Sonra bir müzik bakıyorsun hepsi göbek atmaya başlıyor. Ve seyirci bunu seviyor. Bir diğer tarafta en güzel kıyafetlerini giymiş bir kaç kadın, acımasızca birbirini eleştiriyor. Yine nedeni bilinmeyen ve doğruluğu ispat edilemeyen kavgalar yaşanıyor, birileri ağlıyor birileri stüdyoyu terk ediyor. Ve yine seyirci bunu seviyor. Gündüz kuşağını bitirip, yemeklerimizi yedikten sonra kahvelerimizi alıp başlıyoruz bu sefer dizileri izlemeye. Hangi gün hangi kanalda hangi diziler var? Eğer bir gün aynı saatte iki dizi varsa sevilen biri kaydediliyor, diğeri soluksuz izleniyor. Ve yarın yine aynı tempoda görüşmek dileğiyle televizyona veda ediliyor. Televizyona vedadan sonra işin için telefonlar, tabletler ve sosyal ağlar giriyor ki buralara girersek çıkamayacağımızı hepimiz biliyoruz. 
İşin özü herkes bir şeyleri eleştiriyor. Herkes bir programın yakasına yapışmış veryansın ediyor. Ama unutulan bir ayrıntı var. Hatta ayrıntı olamayacak kadar büyük bir nokta var. Biz bunları seviyoruz. Televizyonumuzu açıp hayatlarımıza bu televizyon karakterlerini davet ediyoruz. Ve o yayınların olmasını ne kadar çok eleştiriyorsak o kadar çok da istiyoruz. Çözüm mü? Çok basit... İzlenmeyen hiçbir şey o ekranlarda kalmıyor. Bu sebeple de biz seyirciler aslında televizyon üzerinde bir egemenliğe sahibiz. Seversek kalır, sevmezsek gider. Önce ne istediğimizi bilelim. Ona göre kendimize yön verelim ve bizim isteklerimizi bize sunup işlerini yapan insanlara gizli gizli alkış tutarken alenen veryansın etmeyelim. Toplumumuzda psikololjik etkisi bulunan, televizyon bağımlılığı diye tabir edilen rahatsızlığa dur demekte bizim elimizde, kal demekte.