Sevgili okurlarım merhaba, Burdur kitap fuarı sonrası akşam yemeğimi yemek için otelin restoranına indim, iki masa dışında fazla müşteri yoktu. Güler yüzlü garson yemeğimi getirdi. Okurların bol olduğu, kitaplara ilginin büyük olduğu fuardan sonra yemeğin tadı bir başkaydı. İçeri kırk yaşlarında bir beyefendiyle bir genç girdi. Beyefendi küfürler yağdırarak boş masadaki tabakları alıp yere fırlatmaya başladı ve garsona: “Seni şu müdürü çağır.” Diyordu. 

Garson gayet sakin nazik bir şekilde: “Tamam abi, evet abi, şuan yok gelecek abi, biraz sakin ol abi.” Diyordu. 

Ürkütücü öfke içerisinde çılgına dönmüş adama, diğer masalarda oturanlar gibi bende bakıyordum ve aynı anda bu durumda neler yapabileceğimi düşünüyordum. Sonunda dayanamadım kalkıp yanına vardım ve: “Lütfen biraz sakin olun, bu tavrınızdan aşırı rahatsız oldum. Yaptığınız bu yanlışın sebebi nedir hele bir oturup anlatın.” Dedim.

Karşımdaki öfkeli adam sakinleşmeye başladı: “Aba öğlen yemeğimi İngiliz bir misafirim ve onun bayan arkadaşıyla burada yemek yedik kalktık. Hesabı sonra gelip ödeyecektim. Garson hesabı ödemem için arabaya kadar geldi ve misafirlerimin yanında beni küçük düşürdü. Oysa beni çok iyi tanırlar hayatım boyunca kimseye borçlu kalmadım. İngiliz misafirim durumu anladı, garsona yüz dolar verdi bu daha çok zoruma gitti.” Diyen öfkeli adamın öfkesi bir türlü geçmemişti ve hala tehditler savuruyordu. 

Diğer masadakiler geride kalmayı seyretmeyi tercih etmişlerdi bense: “Bakın arkadaşınız İngiliz’miş Avrupa ülkelerinde girdiğiniz mekana para ödemeden dışarı çıkamazsınız. Ayrıca o ülkelerin kadınları yediği yemeğin parasını kendileri öderler, onların düşüncesine göre İngiliz misafirinizin yemek masraflarını kendisinin ödemesi normal bir durum, sizin bunu bu kadar dert etmeniz anlamsız, yersiz ve gereksiz.” Dedim. 

Öfkeli adamın öfkesinin şiddeti devam ediyordu. Bayan arkadaşının yanında kırılan gururunu tamir etmek imkansız gibi görünüyordu. Acil odama çıktım Yüklüdür Yüreğim (Yaşamdan Kesitler) ve Müslümanız (!) Elhamdülillah adlı kitaplarımı getirdim: “Bu benim kartım ve kitaplarım, sana yazmış olduğum mısralardan okuyacağım, okuduklarımı anlamanız için, bir müddet, öfkenizi dindirmeniz gerekiyor.” Dedim. 

Öfkeli olan adamın karşısında ayakta Müslümanız (!) Elhamdülillah, Söyleyin Efendim ve Uyan Be Kardeşim Bu Vatan Bizim adlı şiirlerimi okudum. Birazda olsa sakinleşti ve: “Aba iyi ki bu kavgada sen vardın değilse dolu gelmiştim, bunları öldürecektim. Burdur’a imza günü için geldiğinizde haberim olsun sizi gelip ziyaret edeceğim. Gelecek olan kitaplarınızı okuyacak bir okur kazanmış oldunuz, bense sizin gibi bir aba, bir yazar kazandım.” Dedi.

Sonradan garsondan öğrendim ki, mahallemizin delisi emekli öğretmenimiz gibi, Burdur’un delisi Ömür bu türden densizlikler yapıyormuş. Otelin lokanta bölümünde çalışan garsonumuz mu haklı? 

Yoksa yedikleri yemeğin hesabını sonraya bırakan Burdur’un delisi Ömür mü? 

Siz karar verin… Lakin şuna hep inanmışımdır etrafımızdaki kötü bildiğimiz insanın yüreğinin derinliklerine indiğimizde ufacıkta olsa bir gizem bir güzellik yakalamak mümkün, önemli olan o ufacık gizemi, güzelliği yakalayıp gerçek hayata uygulayabilmektir. Bazı insanların anlık öfkeleri yaşadıkları hayatta kim bilir ne yuvalar yıktı ne canlar yaktı. Canımızın yanmaması için başkalarının canı yanmaması için vurdumduymazlığı bir yana bırakıp, belki makalemdeki bu olayda olduğu gibi, birilerini kazanırız, birilerini yanlışından, birilerini hatasından döndürebiliriz.  Dönüşü olmayan, yaşadığımız bu hayat, yaşadığımız bu zaman dilimi, fark edemeden bilinçsizce yapılan hataları değil, bilinçli yapılan zalimlikleri affetmez!..

Sevgi ve saygılarımla