İyi yönetim toplumun tümünün hayatını kolaylaştıran ve yaşam kalitesini yükselten kriterler arasında gelir. Eğer ki bir ülkede sürekli sorunlar varsa ve idare edenler devamlı olarak problemleri çözdüklerinden ötürü başarılarından bahsediyorlar ise bilelim ki iyi yönetilmiyoruz demektir.
 Lider gelen felaketi önceden gören gelmeden bertaraf edendir.  Aslolan bulaşan virüsü yok etmeye çalışmaktan ziyade, geldikten sonra neler olabileceğini kestirebilendir.
Lakin halk, adaletin varoldugu özgürlüklerin önemsendiği, huzur içerisinde yaşarken bunun nedenini pek düşünmezler. Yeni haklar ve özgürlükler vadeden takiyyeci politikacıların tuzağına düşmenin bedelini bazen çok ağır öderler. 
Bu girdaba düşen halka yönetimin değişmesi halinde durumun daha vahim bir hâl alabileceği telkini yapılır buna inanan toplum da bozuk düzene istemeyerek de olsa katlanmak zorunda kalırlar.
Bu duruma bir anekdotla daha anlaşılır kılacaktır sanırım.
Kuyuya düşen birçok insan boğazlarına kadar suya batmışlardır. Çıkma imkânları mücadele ve çözüm üretmelerine bağlıdır.  Fakat en ufak bir kıpırdamada suyun dalgalanması ve yükselmesi sonucunda boğulma tehlikeleri vardır. Bu riski göze alamazlar sessizce ve hareketsiz bir şekilde kaderlerine razı olarak beklemektedirler. Tesadüfen yoldan geçen birisi bu kadar hareketsiz durduklarını ve bir çaba göstermediklerini görünce onlara dönerek seslenir;
“ Durun size yardım edeyim” der.
Kuyudakiler hep bir ağızdan “sakın haa!” diye itiraz ederler. Çünkü suyun dalgalanmasını istememektedirler. Zira riski göze alamamaktadırlar. Hareketsiz durmanın sonunda ölümün yaklaşacağını bildikleri halde hareket etmeye cesaret edemediklerinden yardımı kabul etmezler.
Toplumların kendi içerisinden çıkardıkları iyi eğitimli, dindar, ileri gelenler, siyasetçi diye tanıdığımız kişiler bilgi ve becerilerini kendi gizli gündemleri ve çıkarları için kullanan bu kişiler dışarıdan gelebilecek tehlikelerden daha tehlikelidirler. Çünkü toplum içerisinde oldukları için halk kendilerinden biri olarak görebilirler.
Konfüçyüs’den güzel bir yönetim anlayışı anekdot’u ile devam edelim.
Konfüçyüs bir süre için bir şehrin yönetiminde görev alır ve yedi gün sadece şehirde olanları izler. Yedinci gün şehirdeki en yüksek memur Shao-Cheng’i idam ettirir.
Bu davranış üzerine öğrencileri çok şaşırırlar ve Konfüçyüs’a sorarlar:
– Shao-Cheng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı. Şehrin yönetiminin de yetki aldıktan sonra ilk işiniz onu idam ettirmek oldu. Bildiğimiz kadarıyla bu adam haydutluk, hırsızlık yapmamıştı. Bunu neden yaptınız?
Konfüçyüs, öğrencilerine neden yaptığını anlattı;
– Dünyada beş ağır suç vardır. Haydutluk ve hırsızlık bunlardan sonra gelir. Bu beş suç şunlardır:
1. İyi eğitimli ve bilgili olmasını gizlice kendi fırsatları için kullanmak,
2. Aşırıya kaçan bir hayat tarzı ile inatçılık,
3. Doğruyu söylemeyerek insanları yanıltmak,
4. Sadece olumsuz olaylar ve her şeyin hep kötü yanları hakkında konuşmak,
5. Yanlış olduğunu bildiği şeyleri sanki doğruymuş gibi göstermek ve desteklemektir.
Shao-Cheng’de bunların hepsi vardı. Nereye gitse taraftar topluyor, isyanlar yaratabiliyordu. Aldatıcı fikirlerini parlak konuşmalarının arkasına gizleyebiliyordu. Doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösteriyordu. Ben de şehir halkı için üzülmek yerine bu adamdan kurtulmayı tercih ettim.
Yaklaşan seçimle birlikte kamuoyu araştırma veya kamuoyu oluşturma şirketleri, değişik anketler sundular.
2015 genel seçimin vatanımıza, milletimize huzur ve mutluluk getirmesi temennilerimle.